Ak Parti yönetimi ikinci iktidar süreciyle birlikte kuruluş amacını aşan, kuruluş amacının dışında uygulamalara yöneldi. Bugün ise tamamen haksızlığın, zulüm ile barbarlığın temsilcisi Ak Parti’dir. Yalanlarla doğru olanı yalan gibi gösterip yalanı da doğru göstermek Ak Parti’nin temel kuralını oluşturuyor.
Türkiye’de ekonomik kalkınmayla birlikte hak ve hukukun adil düzeyde işlemesini sağlamaktı Ak Parti’nin kuruluş amacı. Gerçekleştirilecek reformlar ile Kurd Halkının Kurd’lükten kaynaklanan sorunları yasal düzenlemelerle giderilecekti. Kurd Halkına yönelik zulüm, baskı ve inkar tutumundan dolayı dağa çıkmış olan unsurlar ve sürgünde yaşamak zorunda kalmış olan Kurd vatandaşlara Türkiye’de Politika-siyaset ve yasak için yasal düzenlemeler yapılacaktı.
İlk dönemlerde profesyonel kadrolarla bu alanlarda çok önemli başarılar sağlandı. Ekonomi zirve yaptı. Kurd sorunuyla ilgili olumlu adımlar atıldı.
Ekonomik kalkınma zirve yaptıysa da adil paylaşım sağlanamadı. Yandaşlarına rant sağlamayı esas alan işleyiş kayırma ve rüşveti kalıcılaştırdı. Eğitim, sağlık, adli, güvenlik, istihbarat ve Askeri kurumlar başta olmak üzere Devlet kurumları Ak Parti’nin çok karanlık işlerinin bekçileri oluverdiler.
Olağanüstü hal “kalkacak” vaadini unutmuş gözüken Ak Parti bütün Türkiye’yi olağanüstü hal kapsamına aldı.
2013 yılına kadar Fethullah Hoca efendiye kötü söz söyleyen vatan hainidir diyen Erdoğan, şimdi kendisinin dışında herkesi Gülenci-Fetö’cü olmakla suçlayıp hapsettiriyor. Televizyonlarda paylaşılan görüntülerde Bay Erdoğan gururla Gülen’in arkasında yürüyor. Türkiye’de ve Dünya’da Gülen organizasyonunun gelişip güçlenmesini sağlayan Erdoğan’dır. Bu gerçekler çerçevesinde Türkiye’de bir numaralı Gülen’ci – Fetö’cü Erdoğan’ın kendisidir. Vatandaşı yanıltıp Gülen organizasyonuna yönlendiren de bay Erdoğan’dır.
Eğer Gülen hareketi veya cemaatinin Türkiye’de 15 Temmuz askeri darbe girişimiyle ilgili somut delillere dayanan suçları varsa elbette yargılanmalıdırlar. Ancak bir gerçek var ki Erdoğan-Gülen kavgası 2014’te dershanelerle ilgili kanun değişikliğiyle başladı. Gülen hareketine ait olduğu söylenen Bank Asya’nın açılışını bay Erdoğan’ın kendisi yaptı. Şimdi bu bankaya para yatıranları cezalandırmak mantık dışıdır. Türkiye’deki Gülen hareketi adına çalışan okul, şirket, banka, vakıf gibi kuruluşlar kanunlara uygun kurulup çalışmalar yürütmüşlerse o kuruluşların müşterilerini suçlayıp mağdur etmek adil değil. Birilerine Ergenekon diğerine Gülen’ci deyip kendi çıkarına uygun ortam oluşturup kendi suçlarını örtbas etmek amacıyla Ak Parti iktidarı eliyle devlet gücünü kötüye kullanmak kendi başına ağır suçtur.
İşid denen terör çetesinin kuruluşunu koordine edip onları kullanan Erdoğan sorumluluğu da kabul etmelidir. Bu konuyla ilgili suçları ve suçluları açığa çıkaran güvenlik, adli ve basın mensuplarını suçlayıp cezalandırmak ayrıca devlet olanaklarını kötüye kullanıp suç işlemiş olmaktır.
Ekonomi çökecek, çünkü devlet olanakları amaç dışı kullanılıyor. Dolayısıyla giderler gelirin çok çok üstünde. Olağanüstü hal kanunları ve güvenlik sorunu bir taraftan, Türkiye’nin çok dengesiz dış politikaları ve komşu ülkelerin iç işlerine gereksiz müdahalesi ile Kurd sorununa inkarcı yaklaşım belirsizlik oluşturuyor. Yabancı yatırımcı güvensizliği görüp büyük yatırımları geri çekiyor. Bütçe açığı bu nedenle oluşuyor. Enflasyon yükselişi ve Türk lira’sının değer kaybının nedeni budur.
Belirsizlik, güvensizlik, rüşvet ve kayırma, iç savaşa götürecek insan hakları ihlali ve Kurd’lüğe soykırım tutumu yıkımı getirecek. Bunu bay Erdoğan gibi Ak Parti yönetimi de görüyor ve biliyorlar. Yalanlarla durumu farklı göstermek sonucu değiştirmeyecek.
Kurd sorunu çözülecekti. PKK mensuplarına Türkiye’de siyasi çalışma olanağı sunulacaktı. Artık cenazeler gelmeyecekti. İmralı’da Öcalan devlet görüşmeleri Erdoğan’ın emri ile idi. Kandil’de yaşayan PKK kadrosu arasında iletişim askeri helikopterlerle sağlandı. Demirtaş ve arkadaşlarının aracılık yapmalarını Erdoğan organize etti. Haberci’leri ve mektupların gidip gelmesi Erdoğan emriyle sağlandı. Kandil’den PKK liderlerini Oslo’ya Erdoğan gönderdi. Hem İmralı hem de Kandil ile pazarlıkları bay Erdoğan bizzat yönetti.
Şimdi Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını “PKK ile, İmralı ve Kandil ile ilişkileri var” diye suçlamak ahlaksızlık değil mi?
Ak Parti yöneticileri, gelecek yıl seçimini kesinlikle kayıp edeceklerdi. Bunu gördükleri için seçimi öne aldılar. Ak Parti ve MHP gibi HDP’de aynı Türkiye Cumhuriyeti kanunları çerçevesinde kurulmuş. Erdoğan’a aday olma hakkını vermiş olan aynı kanunlar Selahattin Demirtaş’a da vermiş. Eğer Selahattin Demirtaş terörist veya terörist başı ise nasıl olurda Türkiye’nin kanunları ona Cumhurbaşkanlığı adayı olma hakkını verdi. Madem ki bay Demirtaş’ın adaylığı kanunlara uygundur. Niye bay Demirtaş, bay Erdoğan’ın devlet olanaklarından yararlandığı kadar – gibi yararlanamıyor. Bu bir soru işareti bile değil. Bu açıkça adaletsizliktir. Bunun, Demirtaş’a oy vermek isteyenlerin haklarına müdahaledir. Devleti yöneten tek adam ve onun köle elemanlarının konum ve yetkilerini kötüye kullanmaktır. Bay Erdoğan devletin başı olarak, bay Demirtaş’a terörist diyerek suç işliyor. Onun adil yarış haklarını yok ediyor. Bir yarışmacı olduğundan bay Erdoğan bay İnce gibi “bu adil bir yarış değildir. Demirtaş bizim gibi adil yarışma olanaklarına sahip olmalıdır” diyebilmeliydi.
Hem adalet diyeceksin hem de adaletsizlik yapacaksın. Türkiye’de halk kör değil. Kurd halkı ise korkak değildir.
Selahattin Demirtaş yüzde on beş yirmi arası oy almalıdır. Türkiye’de Kurd sorununun siyasi ortamda çözümlenmesini isteyenler ile Kurd’ler Demirtaş’a oy vermelidirler. Bay Demirtaş ikinci turda edineceği gücü Kurd Halkının hakları için pazarlık sermayesi olarak kullanmalıdır.
Daha önce seksen milletvekili kazanan HDP, o gücü kullanamadı. Selahattin Bey o dönemde “biz muhalefette kalacağız” diye karar almamalıydı. CHP ve MHP ile bir koalisyon hükümetine katılabileceğini, olmaz ise Ak Parti ile de koalisyon hükümetine ortak olabileceğini ilan etmeliydi.
Prensipte MHP ve Ak Parti politikalarını doğru bulmayabilirsin.
Bana göre CHP’nin MHP ve Ak Parti’den hiçbir farkı yoktur. Türkiye’de siyasi ahlak-etik yoktur. HDP’de Türkiye’de siyasi ahlak-etik kurallarına uygun siyaset yapabilme ortamını bulamaz. Bu gerçekleri unutmadan, Kurd Halkının hak ve hukukunu en iyi şekilde koruyabilmek bir çalışma, Selahattin Bey’in ve HDP’nin temel hedefi olmalıdır.
Görülüyor ki Erdoğan ve Ak Parti yüzde elli oy alamaz. Sübyancı Bahçeli, Ak Parti’ye oy kazandıramaz. Aksine kayıp ettirir. MHP ve ülkücü çevre zaten Ak Parti’ye kaymıştı. Kalanları da Meral Hanım İyi Parti’de topladı.
Demektir ki, Türkiye’nin, Erdoğan çetesinin elinde daha fazla tahrip olmasını istemeyen Türk vatandaşları ile Kurd’ler HDP’ye oy verip Selahattin Demirtaş’ı kilit güç konumuna getirmelidirler. Bay Demirtaş’ta bu konumu çok iyi kullanabilecek kadroyu şimdiden hazırlamalıdır.
Benim için Kurd Halkı açısından tek çıkar yol Kurdistan Birleşik Devletleri’nin resmileşmesidir.
08-06-2018
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin