BAĞIMSIZLIK ZORUNLUĞUNUN NEDENLERİ, KURDİSTAN BİRLEŞİK DEVLETLERİ PROJESİ VE HÜKÜMETİMİZ

0
1319

Biz Kurdler, geleceğimizi, vatanımızı işgal etmiş olan, Halkımıza barbarca ve sistemli olarak soykırım uygulayan faşist devletlere bırakmakla kendimize düşmanlık yapmışız. Her birimiz ayrı ayrı gerekçelerle kendimize mazeret icat etmişiz.
Halbuki, vatanımızı işgal etmiş olan barbar devletlere karşı gelmemek için hiçbir gerekçe geçerli değildir. Aynı işgal güçlerinin, Halkımıza yönelik zulüm uygulamalarına sessiz, tepkisiz kalmamızın haklı-geçerli hiç gerekçe veya mazeret olamaz. Bizi yok sayan, yok etmek için de sistemli ve barbarca uygulamalar dayatmış olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerinin varlığını kabul etmemiz, ahlaksızlıktır. Utanmazca korkaklıktır. Kendimize yönelik düşmanlık yapmanın başka izahı yoktur.

Elbette hepimiz geçimimizi sağlamak zorundayız. Bunun ayıbı yoktur. Geçimimizi sağlamaya çalışırken, namus ve şerefimizden ödün vermemiz gerekmiyor. Ulusal kimlik, namus ve şereftir. Vatanımızı zorla elimizden almışlar. Hayvanlara, insanlara ve doğaya ait ne var ise, adını değiştirmişler. Kurdlüğe ait isimleri Türkçeleştirmişler. Acem diline ve Arap diline dönüştürmüşler. Kendi başına bu uygulamalar soykırımdır. Biz Kurdlere yönelik bu zulmü dayatmış olanlar, hayvani özelliklere bile sahip değildirler. Elbette ki insanlıktan çıkmışlardır. İşgalci barbarlar, her gün yeni bir çirkef mazeretle kendilerini haklı göstermeye çalışıyorlar. Bu işgalci barbarların, Kurdistan topraklarını zorla kendi işgalleri altında tutmaya hakları yoktur. Biz Kurdler, tavrımızı net olarak belirleyip, yüksek ses ile “sizler tarafından yönetilmek istemiyoruz” dedikten sonra, ne Türkiye, ne İran, ne Suriye, ne de Irak devletleri Kurdistan topraklarında işgallerini devam ettiremezler.

1923 yılında Lozan antlaşmasıyla Kurdistan, parçalara bölünerek paylaşıldığında Kurdlerin rızası alınmadı. Bu gerçek, Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerini Kurdistan topraklarında, işgalci konumuna düşürüyor. Uluslararası hukuki ve siyasi tanımı budur. Bunun yanı sıra, bizim Kurdistanımız 1923 yılında Lozan’da yapılmış olan sahtekarlık, yobazlık oyunlarıyla, zorbalık resmileştirilerek elimizden alındı. O tarihten itibaren vatanımızda egemen konuma gelmiş olan bu barbar devletlerin hiçbiri, Halkımıza, Birleşmiş Milletler Hukukuna uygun olarak hizmet etmedi. Halkımıza yönelik en çok barbarca zulüm uygulayan Türkiye’dir. Suriye ve İran’da sürekli olarak farklı yöntemler uygulandı. Uygulanmış olan yöntemler, bilinçli ve sistemli olarak Kurd Halkını yok etmeye yönelik olmuştur. Bugün için görünürde, Güney Kurdistan’da Halkımızın bir kesiminin durumu iyi gibi görünüyor ise de, kimliklerinde Irak vatandaşı yazılması zorunludur. Uluslararası hukuk normları, vatanımız işgalcilerin egemenliği altında olsa da, ulusal kimliğimizi tanımak ve dilimizi, kültürümüzü koruyup geliştirmemizin güvencesi veriyor. Bu hukuki bir haktır. Örneğin bu hak, işgalci faşist devletlerin sadakası değildir. Ya da onların uygarlık ölçüsüyle ilgili de değildir. Uluslararası hukuki ve siyasi haklarımız, zorla elimizden alınmıştır. Bu demektir ki, Türkiye, İran, Irak ve Suriye, Kurdistan topraklarında işgalci statülerinin şartlarını yerine getirmemişlerdir.

Vatanımızı işgal edip, kendi aralarında bölüştüklerinde rızamızı, onayımızı almamışlar. Ayrıca, işgal süresince hukuki ve siyasi haklarımızı kullanamamamızın sorumlusu olan işgalciler, sistemli olarak bu haklarımızı kullanmamızı engellemişler. Bu iki nedenle, biz Kurdler, “işgal devletleri tarafından yönetilmek istemiyor” diyebilmek hakkına sahibiz. Elbette ki, Kurdistan topraklarında işgalci güçler ve onların işbirlikçileri, menfaatleri için onların bu statükoyu sürdürmelerini isteyebilirler. Bu gidiş, Kurd Halkının yok etmenin yoludur. Bu gidişin sonu gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğunu parçalayıp yok eden Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan İngiliz ve Fransız’lar, Kurdistan’ı da parçalayıp kendi işbirlikçi hizmetkarlarının yönetimine verdikleri 1923 Lozan antlaşmasının şartlarından biri de, Yüz yıl sonra yeni 2023 yılında, Kurdistan ve Kurdlerin bağımsızlığının yeniden değerlendirilmesi kararı vardır. İngiliz ve Fransız’lar Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye Kurdistan topraklarını verirken, garantörlük haklarını üstlendiler. Garantörlük hak ve sorumlulukları, 2023 yılında bitiyor. 2023 yılında, İngiliz ve Fransız’lar, Kurdistan ülkesini asli sahiplerine teslim etmekle de yükümlü-sorumludurlar.

Erdoğan ve Bahçeli denen zorbaların sancısı da budur. Eğer, Kurdler 2023 yılında “biz bağımsızlık istemiyoruz” derler ise, işgalciler, yani Türkiye, İran, Irak ve Suriye, hukuken Kurdistan’da kalıcı egemenlik hakkına sahip olurlar. Yok eğer Kurdler, bir projeyle ortaya çıkıp “biz, vatanımızda bu işgalcileri istemiyoruz” derler ise, bu işgalci devletler, Kurdistan topraklarını terk etmek zorunda kalırlar. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin, Sayın Öcalan’ı kontrol altında tutmaya çalışmaları, Güney Kurdistan Bağımsızlık referandumuna saldırmaları, Rojava’da devletleşme oluşumuna saldırmaları, Kurdistan ulusal kurumlarından korkmaları ve benzeri kanunsuzluklarının temel nedeni, Kurd Halkını 2023 yılına kadar baskı altında tutmaktır.

Benim, şahsen Hollanda’da 2023 yılına kadar rehin tutulmamın amaçlandığını da 2013 bilgisini aldım. 1995 yılından bugüne kadar rehin tutulmamın tek nedeni de budur. Bağımsızlığı isteyen birçok insanımız bu nedenlerle hedef alınarak etkisizleştirildi. 1998 yılında, İngiltere’nin önde gelen basın yayın kuruluşları, benim yakınlarımla görüştüler. Bana ulaştılar. Tek soruları vardı. Baybaş, hapisten çıkarsa, Radikal Kurdleri, Kurdistan Bağımsızlığı için mücadeleye yönlendirecek diye endişe var. Bağımsızlık mücadelesinden vazgeçerse, “hapiste kalmasına gerek kalmaz” mesajını dillendirdiler. Eğer hapisten çıkmazsa onun yerini kim alacak diye sorup durdular. Biz dedik ki; Bağımsızlık, Kurd Halkının hakkıdır. Benim görüş veya sözümün önemi yoktur. Benim kararımın bağlayıcılığı da yoktur. Kurdistan’da işgalci olan devletler, Kurd Halkının hak ve hukukuna, siyasi faaliyetlerine saygılı olup bu haklarını kullanmalarının güvencesini garanti ederlerse, Kurd Halkı Bağımsızlık arayışından vazgeçmeyi düşünebilir. Ama, Kurd Halkına dayatılmış olan soykırım uygulaması devam ederse, doğal olarak Kurd Halkı da yok olmak istemeyecektir. Bağımsızlık tek seçenek olacaktır.

Bu çerçevede birçok görüşmelerim oldu. Ak Parti ortaya çıktı ve Kurd sorununu Kopenhag kriterleri çerçevesinde çözümleyip güvence altına alacağına dair sözler verdi ve ciddi çalışmalar yapıldı. Maalesef faşist anlayışın esiri oluverdiler.
Ben de, saygıyla bekleyiş içindeydim. Kurdler için bağımsızlıktan başka seçenek kalmadığını kabullendim.

Güney Kurdistan’da Bağımsızlık referandumuna saldırı ve Erdoğan’ın Kurdlere yönelik barbarlıklara yönelmesine, İŞİD denen terör örgütünü organize edip, Kurdistan’da tahribata başlamasına Dünya güçlerinin sessiz kalmaları, göstermelik-cılız tepkileri nedeniyle, Kurdistan Birleşik Devletleri projesinin öne çıkmasının organizesine katıldım. Değer verdiğim bir grup Kurdistan’lı arkadaşlarım, Kurdistan Birleşik Devletleri Hükümetini, 24 Temmuz 2018 tarihinde Lozan şehrinin LE CHÂTEAU d’OUCHY binasında ilan etmeyi kararlaştırıp gerçekleştirdik. Sonradan, benim gibi Kurdistan Bağımsızlığına inanan soydaşlarımın katılımlarıyla uğraştık. Birleşmiş Milletler kurumuna müracaat ve Kurdistan Birleşik Devletleri Anayasası hazırlığı çalışmalarını yürüttük. Bize yönelik bazı ucuz saldırılar gelişti. Sağlık sorunları çıktı. Esirlik koşullarının sıkıntıları vesaire, ama çalışmalarımız planlandığı gibi yürüyor. Uluslararası ilişki çalışmalarımız, beklentilerimizden çok daha fazla ileri düzeyde gelişiyor. Yeni kazanım ve adımlarımız ile ilgili duyurulara hazırlanıyoruz. Düşman odaklarına adres vermemek için temkinli davranıyoruz. Hedefimiz başarıdır. Başka hiçbir amacımız yoktur.

Birçok sorular ulaşıyor bize. Bazılarını izahatlı olarak cevaplıyoruz. Bizim için esas olan başarıdır. Süreç içerisinde yetersizliklerimizi, eksiklerimizi gidermek zorundayız. Ancak, başarıya koşmayı sınırlamayı kabul etmeyeceğiz.
Kurdistan Birleşik Devletleri, Kurd Halkı için tek seçenektir. Hükümetimizin hedefi bu görevi başarmaktır.

Kurdistan Bağımsızlığına inanan her soydaşımız bu projenin sahibidir. Bu anlamda her inançlı soydaşımız, olanakları çerçevesinde Halk ilişkileri düzeyinde çalışmalar yapmalıdırlar. Hükümetimizle, direk ilişki kurulmasının çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Hiçbir soydaşımızın gereksizce zamanını almayacağız. Bunu önemsiyoruz. Kurdistan tarihi boyunca yapılmamış ama yapılması gereken hizmet adımıdır. Önemle, sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Bugüne kadar Dünya’da kurulmuş olan devletlerin hepsinin tarihi konum ve olanaklarını inceledik.
Kurdistan Halkının doğru tarihini inceledik. Kendimizi, Kurdistan Birleşik Devletlerini resmileştirmeye hazır ve yeterli görüyoruz. Sizler de kendinizi yeterli ve hazır duruma getirin. Başarı için bilinç ve kararlılık yeterlidir. Ötesi en kolay olandır.

Kurdistan Birleşik Devletlerini resmileştirmek amacıyla kurulan Hükümetimizin çalışanları, kendilerine yaratanımız XWEDA’ya güveniyorlar. Sizler de kararlıkla kendinize ve XWEDA’ya güvenin. Çareserîya pirsgirêka doza Kurd u Kurdîstanêra serkeftin pêwîste. Silav u rêz. Dema we xweş.

21-04-2019

Hisên Baybaş.