17-04-2018 tarihinde Hollanda Yargıtayı çok çirkin bir karar verdi. Sekiz yıl gibi inanılmaz uzun bir süre içerisinde karar veremeyen Yargıtay, sekiz yıl sonra yüz dört gerçek delil ile daha önce karar vermiş olan mahkeme heyetine, Hollanda Başsavcısı’nın yalan söylediğinin kanıtlarını sunduk. Yargıtay, bu yüz dört gerçek delillerin hepsine izahatlı yanıt vermeliydi. Hollanda kanunlarına göre bu zorunludur. Yargıtay bu delillerin hiçbir tanesine bile yanıt vermedi. Çok ucuz bir ifade ile “bunlar yeni değil” diye geçiştirmiş.
Sekiz yıl sonra buldukları cevap budur.
Bu dava 1992 yılında başlamış. Türkiye’de o dönemde Kürd işveren, aydın, yazar ve siyasi etkin ve sistemli saldırılar vardı. Türkiye Milli Güvenlik Kurulunda, sözde PKK’ye destek veren etkin kürd şahsiyetlerinin isim listesi hazırlanmış ve dönemin Türkiye Başbakanı, ucuz fahişeliğiyle tanınan Tansu Çiller tarafından kamuoyuna açıklanmıştı. Hemen arkasından Saygıdeğer Kürd siyasetinin Beyefendisi Vedat Aydın, insanlık ve yiğitliğin timsali Apê Musa Anter, Milletvekili Mehmet Sincar, Lice’li işveren Behçet Cantürk, Adnan Yıldırım, Feyzi Aslan ve yeğeni, Avukat Yusuf Ziya Ekinci, Yüksekova’lı işveren Savaş Buldan, Hacı Kırtay, Kürd prensi olarak tanınan Avukat Medet Serhat ve birçok Kürd şahsiyet evlerinden, işyerlerinden veya yoldan alınıp katledilmişlerdi.
Türkiye devletinin, öldürmeleri için hazırlanmış olan etkin Kürd şahsiyetlerinin isim listeleri vardı. Benim elime geçmiş olan o listede benim de adım vardı. Bu konu ile ilgili Ankara’da devam eden mahkemenin talebi üzerine ben de 2012 yılında Hollanda’nın Utrecht adliyesinin sorgu hakimine tanık sıfatıyla ifade vermiştim.
Ben Türkiye’de iki ayrı kez silahlı saldırıya uğramış, bir kez de tuzağa düşürmüş Xweda’nın yardımıyla düşman başarılı olamamıştı.
1992 yılında Türkiye’den ayrılmıştım. Türkiye devletinin yoğun çalışmalarla, Hollanda Adalet Bakanı Joris Demmink ve birlikte olan üst düzey görevli grubuna sübyancı partisi-partileri düzenleyip videoya kayıt ettirmişti.
Rahmetli Necdet Merzir o bilgileri bize gönderdi.
1993, 1994 ve 1995 yıllarında, Hollanda’nın sübyancı grubuna partileri düzenleyen, kimsesiz çocukları Topkapı surlarından toplayıp getiren Polis memurlarından biri olan Mehmet Korkmaz videoya kayıtlı olarak ifade vermişti. Hollanda’lı sapık gruba getirmiş olduğu çocukların adlarını verdi.
Gazeteci Burhan Kazmalı o çocukları buldu, konuştu. Mehmet Korkmaz adlı Polis memurunun da içinde olduğu İstanbul hassas bölgeleri ve devlet büyüklerini koruma şubesinden Polis grubu, Hollanda Polis istihbarat şefi Klas Langendun’a videoya kayıtlı ifade verdiler. O ifadeler Hollanda ve Türkiye mahkemelerine verildi. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil tüm yetkililere gönderildi. 2010 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Berna Altay imzasıyla “zaman aşımı” gibi uydurma bir gerekçeyle “soruşturmaya yer olmadığı(?)” kararı verildi. Hollanda sorgu hakimliği de 2013-2014 ve 2015 yıllarında Türkiye’ye gitmişti ama Türkiye Adalet Bakanlığı mağdur ve tanıkların ifade vermelerine izin vermedi. Bu hususlarla ilgili tüm resmi belgeler dava dosyalarında vardır. Resmi belgeler de açıkça görülüyor ki Türkiye’de tuzağa düşürülmüş olan Joris Demmink ve beraberindekiler ile Tansu Çiller hükümeti 1995 yılında anlaşma yapmışlar. Hollanda’lı sapıklar, Hüseyin Baybaşin’i bulup Türkiye’ye teslim ederlerse, Türkiye de Hollanda’lı sapıkların İstanbul, Antalya ve Bodrum’da tecavüz etmiş oldukları kimsesiz Türk çocukları davasını örtbas edecekler. Bu anlaşma çerçevesinde Hollanda ve Türkiye devleti işbirliğiyle ve 24 Aralık 1995 yılında Belçika’dan Hollanda’ya girişte organizeleriyle tutuklandım. Dava’nın halen devam ediyor olmasının nedeni de budur. Türkiye’de Necdet Menzir, Mehmet Korkmaz ve diğer polis görevlilerinin, Hollanda da Başsavcı, Polis, tercüman olup benim dava için bilgi-ifade vermiş olan devlet görevlileri de kısaca değindiğim ahlakdışı tuzak ve anlaşmayı bildikleri ve doğru bulmadıklarından dolayıdır.
Ak Parti iktidarı, ahlak edebiyatıyla ahlaksızlığa ortaklığına itirazı yoktur. Hollanda devletinin de bu ahlaksızlığı, hukuk devleti adına sürdürmekte hiçbir sakınca görmediği anlaşılıyor.
Biz Kürd’ler böylesi ucuz, ahlaksız ve büyük çıkar-menfaat hesaplarına malzeme oluyoruz. Birinci, ikinci Dünya savaşlarında da böyle idi. İran-Irak savaşlarında öyle oldu. Daha önceleri de Osmanlı-İran ile Osmanlı-Rusya savaşlarında öyle oldu. Birinci Dünya Savaşı sürecinde biz Kürd’ler birlikte ve organizeli olarak hareket edemediğimizden ötürü Kurdistan parçalandı. Paylaşıldı ve haritadan silindi. Bugüne dek biz Kürd’ler sömürülüyor ve düşmanlarımız tarafından, kendilerinin çıkarlarına malzeme olarak kullanılıyoruz.
Biz Kürd’ler birlikte ve organizeli hareket edemiyoruz diye, Kurdistan’ı parçalara bölerek kendi kukla devletleri arasında paylaşan Büyük Britanya(İngiliz) ve Fransa devletlerinin önderliğindeki koalisyonu açısından siyasi, hukuki ve ahlaki olarak geçerli, kabul edilebilinir bir nedeni olamaz.
Kurdistan ülkesini işgale devam ediyor olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri açısından aynı çerçevede haklı hiçbir gerekçe yoktur ve olamaz. Kurdistan ülkesini parçalayıp kendi kukla devletlerine pay etmiş olan Birinci Dünya Savaşı’nın egemenleri ve onların kukla devletlerinin Kürd halkının da uygar bir halk olarak kendi ülkelerinin egemenliğini ellerine almaya yönelik çalışmalarına engel olmak, Kurdistan’ın zenginlik kaynaklarını sömürüp çalmak-soymak amacıyla Kürd halkını çirkin oyunlarla malzeme gibi kullanmanın ahlaksızlık olduğunu söylemeye gerek yoktur. Birleşmiş Milletler kurumu yönetici ve yetkili birimlerinin yetkililerinin, Kürd Halkına yönelik barbarca zulüm dayatmasına seyirci kalmaya devam etmelerinin ayrıca ahlaksızlık olduğunu da bilelim.
Bu özet anlatım çerçevesinde biz Kürd’ler kendimize, Halkımıza ve welatımıza sahip çıkmanın koşullarını oluşturup yerine getirmek zorundayız. Welatımızı işgal etmiş olup milli servetimizi, Halkımızın kanını soyan barbarlara sırtımızı dönmek zorundayız. Kendi Halkımızla kucaklaşmayı, birlikte hareket etmeyi başarmak zorundayız. Bunları başarabilmek, ancak ve ancak kendi Devletimizi kurmakla mümkündür.
Kurdistan Birleşik Devletleri inşa edip resmileştirmek, Halkımız için tek çözüm yoludur. Bunu başarabilmek zordur ancak imkansız değildir. Öncelikle sürgünde Hümüketimizi kuracağız. Bu amaçla sürgünde Kurdistan Birleşik Devletleri Hükümeti’ni kurmak çalışmalarını başlattık ve son aşamaya geldik. Komite üyesi çalışma arkadaşlarımız özveri ve titizlikle Hükümetimizin üye seçimiyle uğraşıyorlar. Bu projeyi benimseyip çalışmalara katılmak isteyen soydaşlarımızın yoğun ilgilerine Kürd’çü anlayışla teşekkür ediyoruz. Geçici Hükümetimiz ilan edildikten sonra kalıcı Hükümet seçimi, Kurdistan Birleşik Devletleri’nin ve Anayasası ilan edilecek. Bunu başaracağız. Kurdistan Halkına saygı gösterilmesini Dünya’ya kabul ettireceğiz. Halkımız ve ortaklarımızla birlikte başaracağız. Yekîtiya Dewletên Kurdîstan. Her bijî.
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin
17-04-2018