BÖLÜCÜ BAŞI BAŞ BELASI İŞGALCİ ZİHNİYET KARŞISINDA YAPMAMIZ GEREKENLER

0
1148

Bay Erdoğan ve çetesi, insanlığın kara deliğine dönüştü. Orta Doğu’ya İmparator olmayı, Kurd Halkını kendisine bağlamakta görüyor. Kendilerini Müslümanlığın askeri olarak görüp, Türk olduklarına inanan bu kesimleri zaten kendi kölesi olarak kabul ediyor. Sonuç nereye varacak?

Dünya, artık Bay Erdoğan’ın dört parmağını havaya kaldırıp “bizim yolumuz Rabia’dır” dediğini çok iyi biliyor. Rabia’nın anlamının da İslamiyeti yaymam olduğunu da hepimiz biliyoruz. Öncelikle, bizleri yaratanın, askerlere ihtiyacı olamayacağını kabul edelim.
Yine, bizleri, Dünya’yı, yeri göğü yaratan isterse herkesi Müslüman yapar. Yaratanın büyüklüğüne inanan herkesin, Yaratanın bu gücüne de inanmak zorundadır.

Yani, bizleri yaratan Xweda – Tanrı – God – Allah gibi her dilde ayrı isimle tanınsa da İŞİD ve benzeri sapıklarından oluşan çetelere, Erdoğan gibi ruh hastalarına ihtiyaç duymaz. Böylesi cani ruhlu yaratıkların, cehennemin dışında gidebileceği hiçbir yerleri de olamaz. İnsanları, birbirleriyle düşmanlığa sürükleyen, birbirlerini öldürmelerini organize ederek doğanın tahribatına öncülük eden, küçük çocukları pazarlarda patates gibi satmayı Allah’ın emri olarak bizlere yutturmaya çalışan bu pervasız yaratıkların ruh hastası olduklarına ve tedaviye ihtiyaçları olduğuna da inanalım.
Kendilerini Türk olarak kabul eden inançlı insanların bu zulmün temsilcilerinin peşinden koşarak kendilerini, çocuklarının geleceğini günahkarların zulüm bataklığında yok olmaya koştuklarını görmelidirler. Bu çevreler bugüne kadar zulüm ile yürüyen güçlerin akıbetlerine, tarihi gerçekler çerçevesinde bakmalıdırlar. Gerçek tarihi bilgi gizli değildir. Sır değildir. Erdoğan gibi kalleş, fırsatçı, kan hırsızı sapıklara inanacak kadar aptal olmayalım.

Allah isterse, insanları birbirine öldürtmeden Müslüman yapabilir. Bunu asla unutmayalım. Türklük adına, İslamiyet adına insanlığa hiçbir değerli hizmet yapılmadığını da kabul edelim çünkü gerçek budur.
Dünya’nın yuvarlak olduğunu, kendi etrafında ve güneşin etrafında dönerek saat, gün, hafta, ay ve yıl oluştuğunu kanıtlayanlar Müslümanlar değildirler. Türkler de değildirler. Yaratanımızın zihin-zeka, beceri ve sorumluluk verdiği insanlardırlar. Treni, arabayı, uçağı, telefonu, elektriği ve benzeri bilgileri, kullanım araçlarını insanlığın hizmetine kazandıranların içinde de ne Müslüman ne de Türk yoktur. Yine, yaratanın zihin-zeka vermiş olduğu becerikli insanlardır. Zihinsel körlüğün esiri olmanın gereği yoktur. Doğruları görelim.

Erdoğan’ın peşinden koşan faşist ve çıkarcı çevreler de artık yolun sonuna geldiklerini görmelidirler.
Türkiye’nin de bir bölümünü işgal etmiş olduğu Kurdistan toprakları, Kurd Halkına geri verilse ve Türkiye ve Kurdistan arasında iyi ilişkiler temelinde komşuluk yapılırsa, kim zarar görür? Kurd Halkı da kendi Devlet çatısı altında güven ve huzur içinde yaşama hak ve hukukuna sahiptir. Türkiye devletinin Kurdistan topraklarına insanların kanını akıtmaktan vazgeçmesi ve çekilmesi kime ne zarar verir? Türkiye sınırları dahilinde yaşamak isteyen insanları da güven, huzur ve refah içinde yaşama hak ve hukukuna sahiptirler. Herkese yetecek kadar toprak var. Var olan toprakları verimlice kullanılacağında, gelecek binlerce yıllarda, insanca yaşayabileceklerdir. Böylesi bir düzenin kime ne zararı var?

Şimdiki gidişat ise, daha çok insanların birbirlerini öldürmesiyle tahribatı dayattığı gibi geleceği de belirsizleştiriyor. Bunları, normal düşünebilen her insan görebilir. Ruh hastası olanlar da işlerine geleni görürler. Türkiye’de yaşayanlar kendilerini Müslüman ve Türk olarak kabul edenler ve faşist zihniyetli olanlar, böylesi savaş naraları ve eylemleri sizlere hiç ama hiçbir şey kazandırmayacağını, uzun vadede yalnızca yıkımı getireceğini görün ve kabul edin. Dünya, Dünya’da yaşayan herkes için olduğunu kabul edin.

Kurdistan’a Türkiye, İran, Irak ve veya Suriye diyemezsiniz. Yüz yıldır bu dayatma, taraflara hiçbir şey kazandırmadı. Bundan sonra da kazanım beklemeyin.
Gerçekleri yok edemeyiz. Kurd’lere, Türk’sünüz, İran’lısınız, Irak’lısınız veya Suriye’lisiniz diyemezsiniz. Yüz yıldır bunu söylediniz. Bunu kabul ettirmek için de her türlü barbarca zulmü uyguladınız. Sonuç ortada. Gerçeklere sırtımızı dönsek bile, gerçekler yok olmuyor. Barbarca zulüm, taraflara kazandırmadı. Kurd Halkı ise, barbarca zulüm uygulamalarının en çok zarar göreni, mağdurudur. Ama teslim olanı, boyun eğeni olmadı. Bu soylu Halkın yok olmasını beklemeyin. Zulme son verin. İyi ilişkiler temelinde komşuluk düzenini kuralım. Türkiye’de yaşamak isteyen Kurdler, Türkiye’de yaşasın. Kurdistan’da yaşamak isteyen Türkler de Kurdistan’da yaşasın. Ama herkes güven ve huzur içinde yaşayabilmenin ortamına sahip olsun. Yaşam standardının kalitesini yükseltmenin, refah içinde yaşama ortamını oluşturmak için çalışalım. Bunun için çalışırsak, bunu başarırız.

Bay Erdoğan çetesinin, Bahçeli faşist zihniyetinin, barbara zulüm için bahanelere sığınmanın yararı olmayacak.
Bay Erdoğan, Türkiye’deki Ekonomik çöküntüye gidiş için tek sorumludur. Kendisi dışında herkesi suçlama, hayali suçlu icat etmesi, gerçekleri değiştirmez. Bay Erdoğan, Ak Parti kadrosu ile iki bin iki yılından itibaren Kurd sorununa çözüm getireceğini, insan haklarının tam olarak uygulanması amacıyla Demokratik reformlar yapacağını, Avrupa Birliğine üyelik şartlarını yerine getireceğini, komşular ile sıfır problem politikasını uygulayacağını, serbest piyasa ekonomisi ile ekonominin yükseltileceği gibi vaatler ile Halktan yetki istedi. Halk, bu vaatlere oy verdi. İlk ve ikinci iktidar döneminde, vaatlerini gerçekleştirecek devrim niteliğinde adımlar attılar.

Üçüncü iktidar dönemiyle züppece şımarıklık öne çıktı. Ak Parti içindeki becerikli kadrolar teker teker dışlandı. Etkisizleştirildi. Susturuldu.
Ak Parti’nin umut kadrosu, Erdoğan’ın soyguncu, faşist, korkak ve fırsatçılar çetesiyle yer değiştirdi. Bu döneme kadar sağlanan kazanımlar gün be gün yok oldu. Bunu detaylarını sürekli olarak yazdım. Özetlediğim bu durum sonucu, bugün Ak Parti yönetimi, bölücü mafya çetesine dönüştü. Türkiye, tek parti döneminin gerisinde, dikta yönetiminin egemenliğine, bir bölücü ve soyguncu çetesinin eline geçti. Bunun tek sorumlusu Bay Erdoğan’ın faşist, hırsız, barbar ve diktatörlüğe olan tutkusudur. Ak Parti, iyi iş yapıyorken bütün Dünya saygı duydu. Ekonomi, Türkiye tarihinin en yüksek seviyesine çıktı. Aynı çevreler, bugünkü kötü yönetimin pisliklerini, yanlış ve beceriksizliklerini söylüyorsa, niye onları suçluyorsunuz? Dün, başarılarını alkışlayanlar, bugün barbarlıklarına, yıkıcılıkla diktatörlüğüne “yeter artık” diyorlar. Suçlu kim?

Ak Parti’nin ilk dönem kadrosu içinde bulunan şerefli haysiyetli şahıslar, korkaklık kabusundan kurtulmak zorundadırlar. Erdoğan’ın soyguncu, faşist, fırsatçı, bölücü çetesine, Bay Erdoğan’la baş etmek için Halktan destek istemediklerini hatırlamalıdırlar. Bay Erdoğan’ı Dünya’nın kara deliğine dönüştüren diktatörlük sevdasına Türkiye’yi teslim etmek için Halktan destek istemediklerini hatırlamalıdırlar. Köşelerine çekilmeye, korkakça boyun eğmeye hakları olmadığını bilmelidirler.
Gerçek Demokratik hakları, yasal güvence altına alacak yönetimi inşa edecek teni bir parti kurarak görevlerini yapmalıdırlar. Erdoğan, Türkiye’yi kırk parçaya böldü. Bölücü başı oldu. Çete başı oldu. Soyguncu başı oldu. Türkiye’nin tek hakimi oldu. Yine tatmin olmadı. Türkiye’deki her kurumun resmen başı, yöneticisi olmaya çalışıyor. Yetkisi çoğaldıkça kendisi çirkefleşiyor. Beceriksizleşerek küçülüyor. Herkes bunları görüyor. Peki korkup susmanın yararı olacak mı? Olamaz. Çıkış yolu, sizin yapacaklarınızla mümkündür.

CHP’nin temel yapısı, faşizme dayanıyor. Olumlu yönde yönetim oluşturamazlar. Kurd Halkı, kendi Bağımsız Devletini resmileştirme çalışmalarına yönelmelidir.
Başka, olumlu gerçekçi alternatifimiz oktur. Sorumlu Kurd soydaşlarımın, kendilerine sığınacak mazeretler oluşturmakla meşgul olmayı aşmaları zorunludur. Kurdistan Birleşik Devletleri resmiyet kazanmalıdır. Kurd Halkı için hak olan, zorunlu ihtiyaç budur. Bay Erdoğan’ın güç sarhoşluğuyla gerçek yüzünü göstermiş olması, Kurdlüğümüzün suratına son takat olsun. Dinci, Demokrat, Sosyalist, Halkçı ve benzeri Türk siyasi hareket yoktur. Adları ayrı olsa da amaçları, zihniyetleri aynıdır. Farkları, Ak it Kara it kadardır. Biz Kurdler, başımızın çaresine bakmak zorundayız. İçimizdeki fırsatçılara, leş kargalarına, korkaklara, işbirlikçilere kulak asmayalım. Kurd u Kurdistan davasının Bağımsız Kurdistan’ın resmileşmesi aşamasına geldiğini unutmayalım.

24-Temmuz-2018 yılında Kurdistan Birleşik Devletleri’ni resmileştirmek amacıyla Lozan’da kuruluşu ilan edilen Hükümetimiz bu çalışmalara hizmet içindir. Başımız dik, kararlılıkla, bilinç çalışma adımlarıyla Bağımsızlığımızı kazanacağımıza inanalım.
Bimînin di xêr u xweşîyê de.

29-04-2019

Hisên Baybaş.