Bu günkü yeni yazımızda olayları kısaca özetlemek isterim. Değerli insanlarımızla görüşümü paylaşmak benim için görev gibidir. Ibadet gibidir de diyebiliriz. Insanların kendi düşüncelerini özgürce ifade etmeleri temel insani hakları olduğu gibi, insanların birbirlerinin düşünce ve görüşlerinden yararlanmaları için uygar toplumların olmazsa olmazıdır. Bu hakları yok saymak veya engellemek korkak diktatörlerin işidir. Bu hakkı engellemek için insanları korkutmak, öldürmek, cezalandırmak hata ve hata kurşunlamak, ya da kanınızı dökeceğiz şeklinde çok barbarca ifadelerle tabirlerle halkın düşüncelerini ifade etmelerini engellemek, temel insani haklarını sunmak yerine bu yolu tercih etmek isteyenlere engel olmak, yalnızca diktatörlerin değil ahlaksızların işidir. Recep Tayip Erdoğan hazretleri kendisini hazret konumuna getirene kadar hepimizi kandırmasını becerebilmiş. Kendisini hazret olarak görmeye başladığından beri, kendisi ve yakın çevresi için geri sayım başladı. Kendisinin ve yakın çevresinin sonunu getirecek olan başlangıcın ilanı ayakkabı kutularının içerisine saklanmış olan milyonlarca dolar paraların güvenlik ve asayiş şubenin görevlileri tarafından bulunmuş olması oldu. Sona gidecek yol böyle başladı. Ayakkabı kutularından çıkan paralar doğruları gün ışığına çıkardı. Anılan güruh köşeye sıkışınca yırtıcı hayvan gibi kendi sahibine koruyucularına saldırdı. Böylesi duruş bu güruhe sonunun gelmesini hızlandırdı. Ayakkabı kutularının içindeki paraların açığa çıkmışlığıyla başlamış olan sonun başlangıcı fazla uzadı. Bu güruhun sonu çoktan gelmeliydi. Bu gecikmenin ulusal ve uluslararası boyutu var. Ulusal baz da bazi çevrelerin yanı sıra hak ve hukuka sahip çıkmaları gereken etkin ve yetkili çevrelerin korkaklıktan kaynaklanan sorumsuz ve tutarsız duruşlarıdır. Buna politikacı, hukukçu, işveren, akademisyen, güvenlik ve asayiş çevreleri gibi inanç çevreleri de dâhildir. Her kesimin mazeretleri vardır.
Ancak hepimiz biliyoruz ki fırsatçı rant çevreleri ve etkin çevrelerin korkaklıkları bu güruhun sonunu geciktiriyor. Korkunun ecele yararı olmayacaktır bunu görelim, anlayalım ve kabul edelim. Bu sonun gelmesi geciktikçe Türkiye halkı bölge ve dünyada çok tahribata maruz kalacaktır. Bu gerçekleri görmek zorundayız. Uluslararası boyutu’da dünya’nın yönetiminde söz sahibi olan güçlerin kendi aralarında anlaşamamalarından ötürü tutarsız, belirsiz, politik karar ve uygulamalarıdır. Türkiye‘nin başına bela olan ve dincilik maskesi altında çıkar peşinde koşan Suudi’ler, Katar’lar ve onların borazanları konumunda olan basit dengesiz çevrelerdir. Bay Erdoğan bu hususu en iyi bilen biridir. Bu çıkmazda yürüme kararlılığı Türkiye‘yi karanlığa sürüklemiş bile. Başbakan Davutoğlu’na saldırması Kürt parlamenterlerinin görevlerinden uzaklaştırılmaları gibi sapıklığa yönelip bu çalışmaları devlet işi, devlet görevi gibi uygulamaya çalışması esas olarak amaçlanan parlamentonun işlevsizleştirilmesidir.
Bay Erdoğan’ın bu tutumu bu davranışı bu saldırganlığı parlamentoyu işlevsiz hale getirip başkanlık sisteminden başka çaremiz yok şeklindeki son safsatalığını halka dayatması ve kabul ettirmesidir. Bay Erdoğan’ın bu tutumu esas olarak akrep gibi son zehrini kendisine enjekte etmesi ile eşdeğerdir. Ancak Bay Erdoğan akrep olmadığından enjekte edilmiş olan zehir Türkiye’ye dir, ve Türkiye’nin halkınadır.
Diğer bir hususta İşid’in Kilis ilimizin Suriye tarafından sürekli olarak sivil halkımıza ağır silahlarla saldırmasıdır. Buda Bay Erdoğan’ın icadıdır. Bay Erdoğan ve çeverisinin uşaklık yaptıkları Suudi ve Katar cephesinin Türkiye ordusunu Suriye’ye sürmesinin hazırlığıdır, bu saldırılar. Türkiye bilinçli olarak bu çıkmaz bataklığa sürükleniyor. Türkiye’nin anılan çevrelerin planlarının taşeronluğunu yaparak uygulamaya geçerse eğer Ankara iki güç dengesinin çöplüğüne dönüşür. Rusya, İran bir taraftan Türkiye’nin şarlatanlığından bıkmış olan NATO‘nun batı güçleri diğer taraftan bölge için yeni sınırlar çizmek için uğraşacaklardır. Bu sınırları çizmeye uğraşmak için ve yeni sınırlar belirlemek için Ankara da oturmaları gerekir. Ankara’nın yönetimini ellerine almaları gerekir.
Dolayısı ile Erdoğan’ın bu tutumu bu davranışı ve Türkiye’nin ordusunun silahlı güçlerinin Suriye’ye sürülmesini zorlaması dayatması bu amaçlan Suriye tarafından İşid eliyle Türkiye sınırları içerisindeki vatandaşlarımıza saldırıyı organize ettirmeleri de bu amaçladır. Ayrıca o silahlar Türkiye tarafından İşid’e gönderildiğini’de hatırlayalım. Yani bizim silahlarımızla bizi vuruyorlar. Bizim halkımızın vergi parasıyla alınmış silahlar Erdoğan ve çevresinin eliyle İşid’in terörist organizasyonuna gönderilmiş. Aynı silahlarla bizim halkımız katlediliyor. Amaç bizim devletimizin, bizim ordumuzun Suriye bataklığına sürüklenmesidir. Öylece Türkiye’nin tamamen yeniden coğrafyasının sınırlarının çizilmesidir. Ve bu yeni çizim çalışmalarına Türkiye’yi yönetenlerin Türkiye’de ki halklarının söz sahipliği bile olamayacak. Aynen Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinde olduğu gibi. Büyük fotoğraf budur. Bunu görmek istemeyenler bu senaryoya hizmet eden çevrelerdir. Bilerek veya bilmeyerek olan budur bilelim. Türkiye’yi yönetenlerin oluşturmuş oldukları korku, zulüm ve çıkarcılık arasında tercih etme zorunluluğu bataklıktır. En az zararla sürüklenmiş olduğumuz bataklıktan kurtulmamızın tek yolu vardır. NATO ülkeleri Rusya, İran cephesini ikna ederek Birleşik Kürt Devletini kuracaklar. Türkiye kendi sınırları içersin de gerçek demokrasi ile yönetilecek. Demokratik Birleşik Kürdistan Devletleri Birliği de Kürdistan halkının hakkıdır ve olmazsa olmazıdır. Türkiye’nin ve Türkiye halkının geleceğini temel insani hakları koruyan barış, huzur ve refahın baz alınacağı demokratik hukuk devleti çatısı altında görmek isteyen her Türk vatandaşı bunun inşasına odaklanmalıdır.
Şövenist ve barbar düşünce ile Osmanlı imparatorluğunun yönetilemediğini dolayısıyla çöktüğünü hepimiz biliyoruz. Ziya Gökalp’in: ”Tek Halk, Tek Bayrak, Tek Din, Tek Devlet”, teorisi Osmanlıyı yıktı. Türkiye’yi de bataklığa sürükledi bile. Kemalist ideoloji ki rastgele bir söylemdir. Kemalist ideolojik dayatması da kendi yavrusunu yutan canavara dönüştü. Yukarda tarif ettiğimiz devlet yapılanması ile yönetilen devlet halklarının büyük çoğunluğunun mutlu olduklarını da görüyoruz, Türk olmayan insanları zorla Türkleştirmek, Türklüğü yüceltmez aksine tahrip ettirir ve aşağılık duruma düşürür. Bu durumun benzerleri dünyada oluşmuştur ve sonuçta aşağılık duruma düşmüşlerdir ve tahrip olmuşlardır. Hitler Almanyası bunun en açık ve yakın tarih örneğidir. Bu dayatma politikası eninde sonunda sahibini yutar. Nazi rejimi’de, Hitler Almanya’sı da kendi sahibini yuttu. Türkiye’nin sahipleri şapkalarını önlerine bırakıp kendileri için ölüm kalım kararını vermelidirler.
Bizler, Kürdistanlılar olarak, kendimize uygun kararı zaten vermişiz. Bağımsız Kürdistan’ın inşasına odaklanmak kurtuluşumuzu çabuklaştırır. Kürdistan halkı için bağımsız Kürdistan Birleşik Devletlerinden başka bir çıkar yolu yoktur. Lütfen hepimiz bunu ciddiyetle benimseyelim. Gereğini yapmak için her şeyimizi ortaya kolayım.
Kürdistani saygı ve selamlarımla,
Hüseyin Baybaşin