Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çarpık ideolojiler ve Dini temelde ırkçılık gelişti. Hitler ve Musolini böylesi ortamdan yararlanarak Faşizmi geliştirip genişletebildiler. O iki faşist Diktatör en çok kendi ülkelerine ve kendi halklarına zarar verdiler. En çok kalabalık toplayanlar da o iki Faşist diktatördür. Maalesef şimdi de çarpık ideolojiler ve dini temelde ırkçı yapılanmalar gelişiyor. Avrupa Birliği ülkelerinde gelişen böylesi yapılanmalar fazla gelişemeyecekler. Avrupa Birliği ülkelerinin her biri çoğulcu Demokratik yönetim anlayışını benimsemişler. Folklorik görünümde kraliyet geleneklerini Devlet yönetiminde sürdüren Birlik üyesi ülkeler var ama yasal düzenlemeler popüler kültür olarak kabul görmüş. Dolayısıyla Birlik üyesi ülkeler de Faşist yapılanmaların Devlet yönetiminde görev alabilmelerine izin vermezler. Popüler kültür böylesi yapılanmalara yol vermez. Çekoslovakya benzeri ceoğrafik ayrışım olsa da, Devlet yönetimleri popüler kültürün benimsediği çoğulcu Demokratik sistemle olur. Uygar yasaların egemenliği devam eder. Bu ülkelerde sorunların olmadığını söyleyemeyiz. Ancak var olan sorunların ve oluşabilecek yeni sorunların çözümleri için çalışmalar, popüler kültürün benimsediği yasal çerçeve olur. Sorunların çözümleri için diktatör arayışı söz konusu olmaz. Çarpık ideolojilerle de çözüm arayışı olmaz. Olmaz çünkü Birlik üyesi ülkeler öylesi geri anlayışı aşmışlar.
ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelenda, Japonya ve Güney Kore gibi Dünya ülkelerinde de çoğulcu Demokratik kültür, geriye dönüşü olamayacak düzeyde benimsenmiştir. Ortadoğu’da bu popüler kültür İsrail Devletiyle sınırlı kalmıştır. Maalesef bu bir gerçektir. Türkiye’de çoğulcu Demokratik kültür, ezici halk çoğunluğu tarafından kabul görmüş ise de Devlet tarafından kabul görmemiştir. Türkiye Devleti Devlet olarak olgunlaşamamıştır. Temel sorun budur. Türkiye Devleti halen kimlik arayışındadır. Olgunlaşıp gelişmeyi bilimsel alanda mı yoksa ruhani alanda mı tamamlayacağını belirleyememiş. Dolayısıyla Devlet yapısı, art niyetli şahsiyet veya grupların yönetimi kendi kontrollerine alabilmelerine açıktır. Rastgele bir lidere veya grup’a bağımlılık olabiliyor. Elinde güç bulunduran art niyetli ve yeteneksiz bir lider veya grup’a karşı etkin muhalefet oluşamıyor. Bağımsız ve etkin muhalefet, yargı ve basın yoksa eğer, Demokrasi yok demektir. Bireyin kendisini ifade etme hakkı, doğru bilgi edinme hakkı, tarafsız ve adil yargı yoluyla hak arama olanağı yoksa eğer, Demokrasi gelişemez.
Yasama organı, kendi belirlemiş olduğu yasaları yok sayıyorsa eğer, seçim ve seçilmişler gibi yasaların varlığı da formaliteden ibarettir. Türkiye’de Kürd halkının ulusal kimliklerinin yok sayılması başlı başına Devlet yönetiminin Faşist yönetim olduğunun kanıtıdır. Kürd halkının varlık hakları Anayasanın ilk maddesi ile yok sayılıyor. Salt bu nedenle bu Anayasanın bir maskaralık olduğu tartışma götürmez. Bu yapıyla Türkiye’nin Devlet olarak olgunlaşabilmesi ve uygar Devlet olabilmesi mümkün değildir. Bu yapılanmada diretmek ülkeyi ve Devleti tartışmalı olmaktan kurtarmaz. Yeni sistem ve yeniden yapılanma da, Faşizmi dayatmak ve zulüm yöntemleriyle Kürd halkını asimilasyon ve benzeri yöntemlerle soykırıma boğmak kararını sürdürmek ise ülke ve Devleti yok eder. Ülkenin ceoğrafyası değişir. Böylece ülke yok olur. Mevcut Devlet biter. Ülkenin yeni sınırlarının ve Devletin yeni şeklinin nasıl olacağını şimdiden görebilmek mümkün değil. Bu sorun çok ciddidir. Türkiye’nin sahipleri kendilerini kandırmaktan vaz geçmelidir.
Türkiye’nin bugünkü konumu ve yeni sistem arayışıyla 16 Nisan referandum sonucu Evet olmasının oluşturacağı yeni konum bile Dünya’yı yönetenlerin kararını etkileyemeyecektir. Aynı Osmanlı İmparatorluğu ülke ve Devlet değişiminde olduğu gibi. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışında olduğu gibi yüksek sayıda insan kanının akmasını beklemeye daha doğrusu davet etmeye gerek yok. Belirsizliği takip etmenin de Türkiye’ye yararı olamaz. Cumhuriyet Türkiye’si kurulduğundan bugüne yüz yıla yakındır Devletleşemedi. Devletleşemedi çünkü ırkçı Faşist ideolojinin esiri olmaktan kurtulamadı. Kürd halkının Türklerle ve Cumhuriyet Türkiyesiyle tarihi ilişkilerine değinmeye gerek yok. Bugünkü gerçek, Türkiye Devletinin Kürd halkı üzerindeki Faşist baskı dayatmasını geliştirerek sürdürdüğü uygulamadır. Bu tutumla Kürd halkını soykırımdan geçirmek ve Kürd halkının mağduriyeti üzerinde egemenlik kurmayı kalıcılaştırmayı amaçlıyor. Bu görüntü çok nettir. Bu barbarca tutum Dünya’nın hiçbir Devletini kalıcılaştıramaz. Türkiye’yi de kalıcılaştıramaz. Bu gerçekler rahatsız edicidir. Türkiye Devletinin Faşist yapısıyla Kürd halkını yok soymasını hak görenler rahatsız olacaklardır. Daha da ileri gidip azgınlaşacaklardır. Bu kaçınılmaz sonu değiştirmeyecektir. Kendisini Türk kabul eden her bireyin, Türkiye Devletinin Kürd halkına neler yaptıklarını gözlerinin önüne getirip kendilerini onurlu Kürd bireyinin yerine koyup öyle değerlendirsinler. Görsünler ki, Suriye gibi Türkiye’de Devletleşemedi. Kendilerini Türk olarak kabul edenler ve Türkiye Devleti, güçlü olduklarını düşünerek zulümlerine devam etmek isteyebilirler. Ancak, asla ve asla Kürd halkının mağduriyeti üzerinde egemenliklerini kalıcılaştıramayacaklardır. Tarih, mantık, hak ve hukuk sır değildir.
Kurd u Kurdistan her bijî
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin