Türkiye’nin yeni bezirganları, Demokratik değer ölçülerini seçim ile sınırlı sanıyorlardı. Yalanlarla iftira ile muhalifleri etkisizleştirerek, devlet malını talan etmeyi, yönetimin temel uygulama haline dönüştürdüler. Dengesiz, tutarsız kararları alkışlayan, barbarca zulmü ”güç”(?) olarak benimsemiş olan sorumsuz bir kesimi kendisine bağlayan bezirganlar, hep böyle gideceğini zannediyorlar.
Bay Erdoğan ve yakın çevresi, kendi çıkar hesaplarını genişletip korumak için devletin tüm olanaklarını kullanırken ağır suçlar işlemişlerdir. İşlemiş oldukları suçları örtbas etmeye çalışırken yeni suçlar işliyorlar. Bütün Dünya gibi Türkiye de aklını kullanabilen dürüst insanlar da olayların doğruluğunu net olarak görebiliyorlar.
Bay Erdoğan, kendi ifadesiyle, “biz ve onlar” söylemini kalıcılaştırıp devlet eliyle Halkı kamplara böldü. Böylece Halkı bölmeyi becerdi. Şimdi de, yapıyor olduklarıyla ülkeyi de bölecek. Sonuçta bu gidişat ile olacağı budur.
Bu mahalli seçim sürecinde Bay Erdoğan’ın yalan beyanlarla “bayrağımıza, camilerimize, ezanımıza saldırıyorlar” şeklinde kampanya yürüttü. Hiçbir Cumhuriyet Savcısı çıkıp ta “hani kim nerede saldırdı” diye sormadı. Sormadılar çünkü o beyanların yalan olduğunu biliyorlar.
Bazı çevrelere rüşvet, bazı çevrelere de tehditler yağdırarak, ittifaklar kurarak, devletin tüm olanaklarını kanunsuzca kendi partisi için kullanarak alabildiği oyların sayısı hoşuna gitmedi diye her gün yeni bir bahane ile saldırganlık yaparak Halkı susturacağını sanıyor. Türkiye’de yönetim gibi seçimler de maskaralığa döndü. Altı çizilmesi gereken durum budur.
Dünya tarihinde, diktatörlükle yönetilen hiçbir ülkede Demokratik kurallara uygun seçim yapılmamıştır.
2008 yılından sonra Türkiye’de yapılmış olan seçimler de bu çerçevede görülmelidir. Ayrıca, Dünya’da hiçbir dikta yönetimi seçim yoluyla defolup gitmemiştir. Uydurma seçimle seçilmiş olan Hitler, Saddam, Mubarak, Musolini gibilerin sonu nasıl olduysa Bay Erdoğan ve yakın çevresinin sonu da aynı olacağından hiç şüphemiz olmasın.
Zorbaca barbarlığın zulmü bir nedenle bir nokta da patlak verecek ve öylece yayılıp Türkiye’deki mevut dikta rejiminin sonunu getirecek maalesef. Böylesi durumlarda suçsuz sivil Halk gibi doğa yapısı da büyük zarar görür.
Türkiye’de Bay Erdoğan’ın diktatörlük yönetimine bağımlı hale getirilmiş olan kesim, fırsatçı, çıkarcı kesimdir. Bunlar, rüzgara uygun olarak yön değiştiren rant çevresidir. Bir de şövenist faşist kesim var. Türkiye’de, mevcut dikta rejimini bu çevreler ayakta tutuyorlar. Diğer taraftan onurlu, hak ve hukuka saygılı, Demokratik değerlere inançla bağlı kararlı bir kesimde vardır.
Ayrıca, Kurdlüklerine bağlı yirmi beş milyonu aşkın Kurdistan nüfusu var. Bu güçler, onurlu şahsiyetlerden oluşuyor. Aynı şekilde özverili fedakar şahsiyetlerdirler. Bu güçleri koordine edebilecek becerikli bir lider veya kadro eksikliği var. Böylesi lider ve kadro elbette vardır. Öne çıkıp sorumluluk almayışları, eksikliktir. Hiç kimsenin beklemediği şekil ve kapsamda beklenen kadro ve lider sorumluluk alarak mevcut dikta rejimini alt ederek, boşluğu dolduracaktır.
Türkiye için yol haritası, bu çerçevede görülmelidir. Bay Erdoğan ve yakın çevresinin sonu yakındır. Beni rahatsız eden, oluşacak tahribatın kapsamıdır.
Kurd Halkı ve temsilcileri kararlılıkla Kurdistan Bağımsızlığına hazır olmalıdırlar. Küçük hesapların esiri haline gelmiş olan çevreler, kendi küçük çıkar hesaplarının ötesini göremeyeceklerdir elbette. Kurd u Kurdistan davasının Bağımsızlık ile taçlanacağına inanlarımız, Kurdistan Birleşik Devletleri projesinin Hükümet yapısının ilk adım olduğunu bilelim. Türkiye’de seçimlerin amacından uzaklaştığını görelim. Dünya haberlini yakından takip edelim.
Kurdistan’lı asil soydaşlarımın sabırla ve kararlılıkla Kurd u Kurdistan davasına odaklanmalarını saygıyla rica ediyorum. Kurdewarî dem xweş. 06-04-2019
Saygılarımla, Hisên Baybaş