Doğru tarihi inkar ederek, doğru olmayan bilgileri doğru tarihi bilgiymiş gibi zorla halka kabul ettirmek, Türkiye’nin değişmeyen Devlet politikasıdır. Doğru tarihi bilgilerden habersiz olmak ayrıdır, doğru olan tarihi bilgileri bilerek inkar etmek ayrıdır. Türkiye Devletinin yaptığı budur. Doğruları inkar etmek ve yerine yalanı dolanı doğruymuş gibi kabul ettirmeye çalışmak Devlet adına bu yalanı dolanı baskı dayatmasıyla, zulum ile zorla kendi vatandaşına kabul ettirmeye çalışmak.!! “Çalışmak” kelimesi çok hafif kalır aslında. Türkiye Devleti genel olarak doğruları inkar etmektedir. Yalan yanlış olanı da doğruymuş gibi dayatmaktadır. Peki uygar bir Devlet bunu yapar mı? Elbette yapmaz. Türkiye’nin Türklüğe dayanan tarihi kökeni yoktur. Osmanlı İmparatorluğu da Türk değildi. Türkmeni, Azerisi, Yörükü, Özbeki, Kürdü vardı. Ziya Gökalp’ın icat ettiği uydurma bir Irk adıdır Türk. Kökü yok. Köksüz bir ağaçtır Türklük. Kendi kökün’den kendi soyundan haberi olmayan kişilikler kendilerini bir yerlere bağlamak isterler. Türk’lük ve kendilerini Türk kabul edenlerin de bu nedenlerle kendileri için bir kök ve Irk icat etmişler.
Ziya Gökalp Türk değildir. Diyarbakır ilinin Hani ilçesinin bir köyünden olduğu söylenir. Ancak öyle bir köy bilinmiyor. Doğrusu ise, sokakta bırakılmış bir bebeğin Diyarbakır yetimhanesine bırakılmış olduğudur. Bundan öncesi bilinmiyor. Mustafa Kemal’de Selanikte doğduğu ve Anne’sinin İspanyol asıllı Yahudi bir hanım olduğu biliniyor. Bundan öncesi bilinmiyor. Bay Erdoğan’ın babası ve dedesi Gürcistan’dan gelme Rus asıllı göçmen ailesi oldukları biliniyor. Ortodoks iken Müslüman olmuşlar. Bundan öncesi bilinmiyor. Bu insanları köklerinden, soylarından ötürü yargılamak veya değerlendirmek uygar bir davranış olmaz. Türk ve Müslümanlıkla alakaları yok. Kendilerine bir dayanak edinmek amacıyla kendilerine Türk demişlerdir. Süleyman Demirel’e “sizin aslınız nerelidir?” diye sorulduğunda, “ne bileyim. Dedemiz Balkanlar’dan gelmiş diyorlar ” diye cevaplamıştı. Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine bu tiplemeler egemen olduklarından dolayı koca İmparatorluk önce çürüdü sonra da yıkıldı. Şimdi aynı tiplemeler Türkiye’yi çürüttüler ve yıkıma sürüklüyorlar. Köksüz ağaç’ın gövdesi ve dalları nekadar güçlü ve büyük olursa olsun, çürümek ve yok olmaktan kurtulamaz. Bu devşirme tiplemeler, Kürd halkının soylu asaletini anlayabilecek kapasitede değildirler. Soylu ve asil Kürd halkının karşısında kendilerini çok EZİK hissediyorlar. Kürd’lere vahşice saldırmalarının nedeni de budur. Ne yaparsanız yapın. Doğa’nın-Tabiatın kanunlarını değiştiremezsiniz. Köksüz bir ağacı büyütemez ve çoğaltamazsınız. Kökleri binlerce yıllık tarihi zenginliklerle insani değerlerle bilinen soylu ve asil Kürd halkını da yok edemezsiniz.
Biliyorsunuz, Kurdistan’da at ve eşek çiftleşmesinden katır icat etmişler. Katır, hem at’tan hem de eşek’ten çok daha fazla güçlüdür. Ama nesli kurudur. Doğurgan değildir. Soyu yoktur. Geleceği de olamaz. Kurdistan’lılar at ve eşek çiftleşmesini sürdürmezlerse eğer, katır denen güçlü hayvan yok olup gider. Bu insanların ve bu hayvanların doğru tarihlerini bilelim. Her insan ve her hayvan soyunu’da yerini de bilsin. Bunu da bilelim. Değil mi? Doğru tarihi bilelim. Değil mi? Biz Kürd’ler ırk’lar yaratmışız. İnsan ırkı ve hayvan ırkı yaratmışız. Onlara evler ağırlar da yaratmışız. Şimdi de biz Kürd’ler, Bağımsız Birleşik Kurdistan’ı resmileştireceğiz.
HER BİJÎ
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin