Daha önceki yazılarımızın içeriklerinde “Korku” konusuna değinmiştik. Facebook üzerinden arkadaşlarımızın tartışmaları dikkatimi çekti. Dolayısıyla bu satırları da yazmayı gerekli gördüm.
Doğal olarak her insanın duygu ve düşünceleri aynı değil. İnsanlar farklı renkleri sevebilirler. Farklı müzik dinlemesini, farklı spor dalını tercih etmesini, farklı giyim tarzını, farklı yemek yemesini tercih edebilirler. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
İnsanların farklı duygu taşımaları gibi farklı düşünceler taşımaları da insanın doğası gereği olduğunu kabul edelim.
Bu özet izahatımızdan sonra, korku ve tedbir konusunu biribirinden ayırmamız gerektiğini de bilelim.
İşlerimizi yaparken, her açıdan tedbirlerimizi almamız şarttır. Tedbirlerimizi alırken, korku duygularının etkisinde kalmayalım.
Haklarımızı arayalım. Haklarımızı edinmek için yasal olanakları kullanalım. Yüz yıl önce koşullar farklıydı. Uluslar arası ilişkiler, yasal bağlayıcılığı olan anlaşmalarla oluşmuyordu. Şimdi ise Birleşmiş Milletler Kurumu var. Birleşmiş Milletler Kurumu’nun yasaları üye ülkelerin uymak zorunda oldukları yasalar içerisinde, üye ülkelerin vatandaşları dil, kültür, din ve siyasi görüşlerini kullanma ve geliştirme haklarına sahiptirler.
Birleşmiş Milletler Kurumu’na üye ülkelerin devletini yöneten Irk, azınlık olan Irk’ın tüm haklarını yasal güvence altına almakla yükümlüdür. Egemen Irk’ın devlet eliyle azınlık Irk’ın yasal haklarını tanımadığı veya ihlal ettiğinde azınlık Irk’a mensup vatandaş yerel mahkemeye şikayet müracaatında bulunabilir. Yerel ve ulusal mahkeme vatandaşın haklarını edinmesini sağlamaz ise Vatandaş Birleşmiş Milletlere ait İsviçre’nin Cenevre şehrinde bulunan mahkemeye müracaat edip haklarını talep edebilir. Birleşmiş Milletler mahkemesi, Birleşmiş Milletler anlaşmaları çerçevesinde karar vermek zorundadır. Mahkeme kararı üye ülkeye iletildiğinde, üye ülke kararı uygulamaz ise, azınlık vatandaş tekrardan Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği üye ülke devletine, mahkeme kararını tanımak zorunda olduğunun talimatını vermekle yükümlüdür. Üye ülke devleti, Birleşmiş Milletler kurumunun talimatını yerine getirmezse eğer, Birleşmiş Milletler kurumu üye ülkeye ambargo uygulama kararını alabilir. Azınlık ırkın haklarını korumak ve haklarını kullanabilmesini sağlamak için, güvenlik, gözlemci göndermeyi kararlaştırabilir.
Böylesi bir durumda azınlık vatandaşlar adına Birleşmiş Milletler Kurumu’na müracaat edilerek kendi kaderlerini tayin etmek için karar aldırabilirler. Filistin Devleti bir örnektir.
Ayrıca egemen devlet azınlık vatandaşlara karşı kimliklerinin tanınması, kendi dillerinde eğitim almaları, kültürlerini ve siyasi görüşlerini geliştirmelerinin çalışmalarına engel çıkarırsa, azınlık grubun uluslararası ceza mahkemesine, Roma Savaş Suçları mahkemesine müracaat edebilirler.
Avrupa insan hakları mahkemesine müracaat edebilirler.
Biz Kürd’ler için Türkiye’de Sur, Cizre, Şırnak, Yüksekova ve benzeri koşullarda Türkiye devletine karşı doğrudan Roma Savaş Suçları mahkemesine, Cenevre Birleşmiş Milletler mahkemesine müracaat edilebilinir. Çünkü Birleşmiş Milletler Kurumu’nun raporları var. O raporlar delildir. Ben o raporları okudum. 2016 ve 2017 yıllarında oluşan olaylarla ilgili tutanaklardan oluşan rapor hangi maddelerin ihlal edildiğini ilan etmiş. Bizim sitede bu hususta daha önce yazı yazdım. Bakın isterseniz.
Bu rapor, Avrupa insan hakları mahkemesinde de delildir. Ancak Avrupa insan hakları mahkemesine müracaat edebilmek için yerel-ulusal mahkeme süreçlerini tamamlamak gerekiyor.
Türkiye’nin, Kürd halkının, Birleşmiş Milletler Kurumu kanunlarının-yasalarının tanımış olduğu hakları ihlal etmesi NATO anlaşmalarına da aykırıdır. Kürd halkı adına NATO kurumuna şikayet müracaatı, Türkiye’yi NATO üyeliğinden eder.
Anlatıyor olduğum bu şikayetleri bir kişi yaparsa eğer başarması zor olur. Daha da önemlisi, bir kişinin şikayet müracaatları, kişiyi hedef yapar. Ama, bir kurumun uluslararası avukatlar grubuyla şikayet müracaatları hazırlayıp yapması kazanmayı yüzde yüz garanti eder. Daha da önemlisi, tedbirli olmak adına, şikayet müracaatlarını, kurumlar, uluslararası avukatlar ile yapmaları gerekir. Haklarımızı aramaktan korkmayalım. Haklarımızı ararken tedbirli olalım. Haklarımızı ararken mutlak zaferi hedefleyelim.
Halkımız adına hak ararken, kendi yakınlarımızın da haklarını aramış oluyoruz. Halkımızın haklarını aramaz isek, kendi yakınlarımızın da haklarını aramamış oluruz.
Yakınlarımızı sevdiklerimizi koruyalım. Onlara zarar gelmesin diye tedbirler alalım. Bunun için deneyimli insanlardan yararlanalım. Olanak sahibi insanlarımızdan yararlanalım. Yakınlarımıza, sevdiklerimize zarar gelmesin diye dernekler, vakıflar, örgütler, partiler, ticarethaneler kuralım. Kesinlikle korkunun esiri olmayalım. Korku belasına diyerek mazeretler de uydurmayalım. Çok çalışalım ama riskli işler yapmayalım. Çok zorluklar çeksek bile haklarımızı doğru yöntemlerle aramaktan vazgeçmeyelim. Hak ve hukukumuzu edinmek ve korumak için yanlış yöntemleri asla kabul etmeyelim. İyiyi yapmak, doğruyu yapmak için yanlış yöntem olmaz.
Türkiye devleti, biz Kürd’leri eğri büğrü ve yanlış yol ve yöntemlere zorlayıp kriminilaze ediyor ve etkisizleştiriyor. Kriminilaze edemeyince de iftira ve komplolarla tuzağa düşürüp etkisizleştirmeye çalışıyor. Bizler doğru yoldan ayrılmayalım. Çok, çok, çok, çok çalışalım. Biribirimizi üzmeyelim, incitmeyelim. Biribirimize yardımcı olamıyorsak eğer, biribirimize sorun da olmayalım. Kendimizi de düşmanımızı da iyi tanıyalım. Asla korkmayalım ve boyun eğmeyelim. Başkalarının hak ve hukuklarına da saygılı olalım. Dem xweş.
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin