KÜRDLERİN BİRLİĞİNİ SAĞLAMAK VE ASİMİLE’Yİ ENGELLEMEK

0
1048

Kürtlerin zayıflığı nedeni ile milletvekillerine bu kadar kolayca saldırı olabiliyor. Bu konularla ilgili sık sık görüşlerimi paylaşıyorum ve zannedersem bu benim görüşlerim Kürt halkının siyasetini yöneten çevreler tarafından da bilinen görüşlerdir.

Eğer Kürt halkı güçlü olsaydı, Kürt halkının temsilcileri ileri görüşlü ve güçlü bir yapıyla birlikte hareket edilebilirliği sağlamış olsalardı, kesinlikle Kürt halkının temsilcilerine bu şekilde çirkin bir saldırı olamazdı. Ve Kürt vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması bu kadar basit bir yasa ile demokrasinin kılıcı gibi başlarında tehdit unsuru haline dönüştürülemezdi.

Sık sık Kürdistan halkının beklentilerine yanıt arayışına yönelik görüşlerimi paylaşmayı zorunlu görev olarak kabul ediyorum.

Kürdistan halkının kendi geleceklerini idame etmek haklarıdır. Son dönemdeki gelişmeler Kürdistan halkına olağan üstü olanaklar sunuyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası Britanya ve Fransa devletlerinin Sykes-Picot Anlaşmaları çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğunun paylaşımı süreci Kürdistan ülkesinin paylaşımını ‘da dayattı. Anglo-Franco haritası Kürdistanı dört buçuk parçaya böldü. O tarihten itibaren Kürt halkının mücadelesi başarıya ulaşamadıysa demek ki stratejik yetersizliğimiz ‘de vardır. Yani Kürt halkının stratejik çalışmaları ‘da yetersizdir. Kendi içimizde birliği sağlamak ve birlikte ortak hareket etmeye mecburuz. Bunu sağlayamamışız şimdiye kadar. Zayıflığımızın temel nedenlerinden biride budur. Her Kürdistan’lı birey bu amaca hizmet etmeye mecburdur. Bu mecburiyet nefes almak demektir. Kendimizi yok olmaktan kurtarmak demektir. Bunun nasıl olması gerektiğini aramızda konuşmak, tartışmak ve stratejiler belirlemekle ‘’Kurdizm’’ çerçevesini oluşturmalıyız.

Kurdizm çerçevesi Kürdistan tarihini özetleyerek geleceğini tayin etmeyi öğretmelidir. Kürt ve kürtlüğü nasıl koruyacağımızı ve geliştireceğimizi de öğretmelidir. Kurdizm halkımızın inanç ve sosyal yaşam tarzını koruyacak öğretileri de içermelidir. Bu hususu genişleterek tartışıp geliştirmek zorundayız. Siyasi çevreler belirli inanç ve görüşlerle sınırlı çalışmalarla halkın tamamına hitap edemiyorlar. Siyasi çevreler bu cümleyi tekrarlamayı gerekli görüyorum. Siyasi çevreler için belirli inanç ve görüşlerle sınırlı çalışmalarla yeterli kalıyorlar. Halkın tamamına hitap edemiyorlar. Örneğin her siyasi parti çalışmalarını halkın tamamını birleştirici çerçevede yapmalıdır. Bu eksikliktir. Özellikle Kuzey Kürdistan’da Türk siyasi partileri sürekli olarak halkımızın dini inançlarını sömürdüler. Bugün AK Parti aynı cambazlığı yapıyor. Aslında AK Parti Müslüman Kürt kardeşlerimizin soydaşlarımızın temsilcisi değildir. Halkımızı sömürmek amacıyla dini inancımızı kullanıyor.

Türkiye de yasal siyasi zeminde halkımızın dini inançlarını güvence altında tutabilecek Kürt Siyasi parti çalışmaları gelişmemiştir. Yani Türkiye de yasal siyasi zeminde halkımızın dini inançlarını güvence altında tutabilecek Kürt siyasi parti çalışmaları gelişmemiştir. Son seçimlerde BDP, HDP yapısı Ankara ve İstanbul sol siyasetine çok emek verdi. Sol çevrelerin güven duyacağı adaylar özenle seçildi. Kürdistan bölgesinde yaşayan Müslüman dindar soydaşlarımızın güven duyacakları adayların tercih edilmelerine özen gösterilmedi. Bu durum Ankara ve İstanbul‘da aynı idi. Müslüman soydaşlarımız kendilerinin temsil edildiklerini görmelidirler. Güvendikleri adayların ön sıralarda olmaları ya da ön seçim uygulaması tercih edilmelidir. Eğer Altan Tan gibi kardeşimiz, ve onun gibi düşünen insanlar yönetimde kendilerini ifade edemiyorlarsa, ve aynı görüşte olan insanlarımızın da kendilerinin bu siyasi partilerin yönetiminde temsil edilmediklerine inanırlar ve kolayca Ak Parti yönetimine yönelirler. Son seçimde bu durumu yaşadık. Tabi ki bu yalnızca adayların ön sıralarda gösterilmeleri ya da yönetimde yer almaları çözüm olmaz; halkı birleştirici politikalar da üretilmelidir.

Ancak her çevrenin temsilcisi yönetimde olmalıdır. Çiftçininde, esnafında ve tüccarında güveneceği adaylar mutlaka aday olarak yerlerini almalıdırlar. Yönetimde olmalıdırlar ve birliği sağlamak Türkiye de ki uygulamalarla da mümkün olabilir. Kuru söylemlerle birlik sağlanamaz.

Yüzde yüz Kürt nüfusuna sahip Diyarbakır halkı niye Kürt partilerini tercih etmiyor. Adıyaman, Urfa, Bingöl, Muş, Van, Bitlis, Siirt, Mardin, Batman, Elazığ, Malatya, Sivas, Antep, Antakya, İskenderun, Osmaniye, Adana, Mersin daha kuzeye gittiğimizde Erzincan, Tunceli, Erzurum, Ağrı Patnos vb. Buraların hepsini gözden geçirdiğimiz zaman yönetimler de yerel halkı tercih edecek yerel halkın beklentilerini dile getirecek ve onların haklarını savunacak yönetimlerde yetkili pek görülmedi. Bu şikâyetler sık sık oluyor. İstanbul’da da aynı durum yaşandığını söyleyebilirim. Ve bütün diğer illerin nüfus oranlarına ve Kürt nüfusuna bakıp Kürt halkının kendi partilerinden niye uzak durduklarını tahlil etmelidir siyasi çevreler.

Biz bu görüşleri sunuyorsak kendilerinin çözüm bulmaları gerekir ki bunu dileriz. Bizim görüşlerimiz kendilerinin görevlerini gerektiği gibi yapmalarına katkı olur. İş olanaklarının oluşturulması çalışmaları çok cılız kalıyor. Kürt siyasi partileri bu alanda hiç çalışma yapmıyorlar diyebiliriz. Bu yetersizlik kuzey Kürdistan’da Kürt halkı adına siyaset yaptığını söyleyen BDP ve HDP partileri ile sınırlı değil. Diğer partiler de sınırlı çevreye hitap ediyorlar. Diğer partiler de bu şekilde dar bir çevreye hitap ediyorlar. Tüm siyasi partiler seçim süreçlerinde müşterek şekilde seçimlere katılabilirler. Örneğin farklı düşüncede farklı platform da mücadele eden farklı kesime hitap eden siyasi partiler seçimler öncesi bir seçim anlaşmasıyla bir ittifakla birlikte seçime gidebilirler. Böylece toplumun bütün kesimi temsil edilmiş olur. Bu yapılmıyorsa o zaman, Kürt halkı Kürtlerin ve Kürdistan coğrafyasının sorunları ile ilgilenen çevrelerden uzak kalır. Bu çok kolay olabilecek birleştirici yöntem tercih edilebilir. Yani seçimler öncesi farklı siyasi görüşteki partiler bir siyasi seçim ittifakı yapabilirler. Kapasitesi küçük siyasi partiler daha çok fazla bu tercihin gerçekleşmesini sağlamaya çalışmalıdırlar.

Gelişmiş ülkeler de sağ ve sol partiler sorunsuzca koalisyon hükümetleri kurabiliyorlar. HDP ve BDP çalışma grupları oluşturarak bu amaca hizmet amacıyla karalılıkla çalışmalar başlatmalıdırlar.

Birinci Dünya savaşı sonrası Anglo-Franco güç birliğinin Kürdistan ülkesini parçaladığını biliyoruz. Sonrasında da başta Türkiye olmak üzere İran, Irak ve Suriye Kürdistan halkının müşterek hareket etmesini engellemek amacıyla her türlü engeli dayattılar. O çerçevede yapmadıkları zulüm kalmadı. Sovyet Rusya’sı bile Kuzey-Batı Kürdistan’ın dan orta Asya ya bütün Kürtleri sürgün etti. Sovyet Rusya’sının sürgüne gönderdiği Kürtlerin yüzde doksanı yollar da öldü. Mezar yerleri bile bilinmiyor çünkü kayıtları yok. Şimdi Kürdistan halkı aynı zulmü kendi kendilerine, biri birlerine yapmaları gerekmiyor. Yaşadığımız budur.

Kürdistan halkını yönetmeye aday çevreler kendi siyasi çıkarları çerçevesinde güçlenmeye çalışmanın çok yanlış olduğunu görmelidirler. En az zarar ‘la kurtuluşu sağlamanın tek yolu müşterek hareket etmek zorunlu hale gelmiştir. Aksi durumda daha büyük zararlara maruz kalırız. Kürdistan ülkesi, Kürdistan halkının temsilcileri olarak, Kürdistan halkının siyasi temsilcileri olarak, Kürdistan’ın ve Kürt halkının beklentilerine çözüm için müşterek hareket etme kurumlarını oluşturamazlarsa ve bunu yaşama geçiremezlerse, Kürdistan ülkesi ve halkı çok büyük zarar görür. Büyük zulümlere maruz kalır. Yani şimdiye kadar maruz kaldıkları zulümler den daha fazla zulümlere maruz kalırlar ve daha fazla zarar görürler. En tehlikelisi de bunlar oluşturulup işlevlik kazandırılmazsa kardeş katliamı kalıcılığa dönüşür, en büyük tehlike de budur. Kürt halkının düşmanları bunun bilincindeler.

Kürdistan halkının güven, barış ve refah içinde yasabilmelerinin tek yolu bağımsızlıktır. Bağımsızlığa kavuşmanın olmazsa olmazı da, Kürdistan politikacıların birlikte hareket etmeleridir. Yani eğer kendi sorunlarımızı çözmezsek, kendi aramız da anlaşamazsak, birlikte hareket etme kurumlarını yaşama geçiremezsek bizi eritirler ya da daha fazla geriye götürürler. Dolayısı ile her Kürt bireyi üstüne düşeni yapmalıdır. Hiçbir Kürt birileri gelip bizi kurtarır gibi bir boşluğa girmemelidir. Böylesi bir düşünce ile basitçe kendimizi kandırmış oluruz

Saygılarımla,
Hüseyin Baybaşin