Kurdlerin Kurtuluş Mücadelesi ve Toplumsal Değerlerin Korunması Üzerine

0
114

 

Dünkü sesli paylaşımımıza ilişkin tüm dostlarımızın, arkadaşlarımızın, takipçilerimizin yorumlarına yürekten teşekkür ediyorum. Söylemlerinizi ve eleştirilerinizi çok net olarak anlıyorum. Düşünce ve görüş olarak kendinize göre haklısınız. Benim amacım bu çirkefliklerin giderilmesi ve olayların olumlu yönde geliştirilmesine katkı sunmak. Ayrıca Kurd’ün her değerinin Kurdlüğe hizmete yönelmesi zorunludur; bunu başarmak zorundayız. Eğer bazı iyi insanlarımız evlerini, ailelerini, işlerini, eğitimlerini, içinde bulundukları rahatlığı terk etmiş ve kurtuluş mücadelesi olduğuna inandıkları amaç için dağa çıkmış ve cephede canlarını feda etmeyi bir görev olarak benimsemişlerse, bu insanlar değerdir. Bu insanlar korunmalı ve saygı duyulmalıdır; bu benim duruşumdur.

Bu değerli insanların saygıyı ve korunmayı hak ettiğini düşünüyorsak, onların yönlendirmelerinde kusurlar ve yanlışlar varsa, ürettikleri değerler kötüye kullanılıyorsa, bu insanları uyarmak ve düzelmesine katkıda bulunmak gerekir; bu benim inancımdır. Lütfen siz de bu çerçevede bakın. Hepimiz görüyoruz ki bazı insanlarımız leş kargalarına dönüşmüşler; sokak serserilerine, lümpen bir yaşam tarzına esir olmuşlar. Birbirlerinden çalmalar, birbirlerini dolandırmalar… Aynı aileden insanlar bile birbirlerine karşı böyle değersizleşmişler. Sanki dünyayı kendileri yaratmışlar ve sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi yaşıyorlar; yaptıkları bütün pislikleri yapmaya hakları varmış gibi. Şimdi bunları göz önünde bulunduralım ve canlarını feda etmeyi bir görev olarak benimsemiş olan insanlarımız ile kıyaslayalım. Vicdani muhasebe ile olaya yaklaşalım.

Sosyalist komünist düşüncenin Kurd û Kurdistan davasının kurtuluş mücadelesine varması için bir katkı sunmak bizim inancımızdır. Çünkü artık dünyada etkin bir sosyalist komünist güç olmadığı gibi, öyle bir arayış da yok. Bizim insanlarımızın düşünceleri ve konumları da göz önünde bulundurulursa, demokratik yapı çerçevesinde mücadele ve bu mücadelenin kurtuluşa varması mümkündür. Biz bunun için çalışmalıyız; buna inanıyoruz. Ayrıca biz bunları izah ederken, yapılanların doğru olduğunu söylemiyoruz. Lütfen buna dikkat edelim. Yapılan yanlışları izah ediyoruz ve düzelmesi gerektiğini söylüyoruz. Bazı değerli yandaşlarımız, soydaşlarımız ve takipçilerimiz, “düzelmeyecek” dediklerinde, bu karamsarlığı kabul etmek anlamına gelir ki benim için pes etmek veya karamsar olmak, olumsuzluğun temelidir. Biz hep olumlu düşünmeli ve kararlılıkla doğru olanın kabul görmesini sağlamaya çalışmalıyız; biz bunu yapıyoruz. Bunun en azından görülmesini ısrarla rica ederiz.

Ayrıca bizim bu izahatlarımıza çirkefçe, terbiyesizce saldıran hadsizler de var. Fahri kod adlı sahte bir hesap, yine terbiyesizce ve ne dediğini bilmez bir şekilde anlatmış. Utanmazların, önce bizim söylediklerimizi doğru okumalarını öneririz. Ayrıca ulusal kurtuluş mücadelesinin gereksinimlerini de benimsemeleri lazım. Değerli bir soydaşımız da demiş ki, “Yeni yetmeler sizi bilmezler ama eskiler bilir.” Bu insanların şahsen bilip bilmemeleri fazla önemli değildir. Bizim söylediklerimizi doğru tahlil etmelerini öneririz. Eğer doğruyu yapmak ve yanlışlıkları görmek istiyorlarsa, halkın düşüncelerini, görüşlerini ve tepkilerini anlamak istiyorlarsa, tekrar bizim izahatlarımızı doğru okumaları ve araştırmaları gerekir. Yani bu insan bunları söylüyor, bunlar doğru mudur? Yanlış mıdır? Öğrenmeleri gerekir.

Eğer bir halkın özgürlüğü için mücadele eden biriyseniz, halka rağmen halk adına kendi istediğiniz gibi davranarak, halka hizmet ediyor olamazsınız. Halkın sesini duymalısınız, tepkilerini değerlendirmelisiniz ve beklentilerini de doğru görmelisiniz ki mücadelenizin anlamı, değeri olsun ve amaca ulaşma olanağı olsun. Bilgisizlikle, dengesizlikle hareket etmek halka hizmet olamaz; kendi şahsınıza dahi hizmet etmiş olamazsınız.

Yine saygıyla değerli kardeşlerimizden ricamız, soydaşlarımızın hepsi kurtuluş mücadelesinin zorunluluğunu kabul etmeli; biz öyle kabul ediyoruz. Mücadelenin gereği neyi gerektiriyorsa onu yapmalıyız. Bunu yaparken vicdani, ahlaki ve hukuki hesapları da yapmak zorundayız. Avrupa ülkelerinde halkımızın kurtuluş mücadelesine gerektiği düzeyde destek olmasa da bari engelleyici devlet politikaları oluşmasın. Eğer biz Avrupa ülkelerinin devlet politikalarının bizim kurtuluş mücadelemizin aleyhinde gelişmesi için malzeme verirsek, onlar da zaten dünden öylesi malzemeyi kullanmaya hazırdırlar. Diğer taraftan Kurd û Kurdistan davası adına kurtuluş mücadelesi hedefe vardığında, ortam İran terör devlet yapısından daha olumlu olmazsa, Irak merkezi hükümetinin dünkü Saddam’ından ve bugünkü rastgelelikten daha iyi olmazsa, Suriye’deki trafik karışıklığının yanı sıra Türkiye’deki terör yapısından daha iyi bir yapı hedeflenmezse, desteklenmesi zor olur. Bunu görelim.

Bazı arkadaşlar bize mesajlar gönderiyorlar, “Kuzey Kore’yi örnek gösteriyorlar.” Kuzey Kore’nin mücadele yılı, Güney Kore’den ayrılma koşulları ve Kuzey Kore’nin Çin ile olan sınırının mesafesi, diğer tarafta Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesi ve orada sosyalizme karşı olan dünyanın süper gücü konumundaki ABD’nin yerleşmesi… Güney Kore’yi Kuzey Kore’den ayırması… Çin ile karşı karşıya gelmesinin yanı sıra Rusya’ya da aynı tarafta yer aldığı dünya ikiye bölündü o zaman. Bugün öyle bir ortam yok. Böylesi bir ortamın oluşmasına da yeni dünya düzeni izin vermez. Bizim yeni dünya düzeni ortamında halkımızın refahını, huzurunu ve özgürlüğünü koruyabileceğimiz bağımsız demokratik devlet yapısı zorunludur. Parça parça mücadele yerine, Kurdistan topraklarının tamamında Kurdlerin hepsinin güven, huzur, refah ve barış içinde yaşayabileceği birleşik devletler yapısı şarttır. Daha iyisini bilen varsa, onu da dinlemeye hazırız ama bu anlamda mücadele etmeye devam edeceğiz; mücadelemizin kapsamında birliği sağlama çalışmaları da vardır. Hiçbir şekilde kendi insanlarımızı dışlamayacağız, karşıt oluşturmayacağız ve insanlarımızı çatışma içine sürüklenmelerine seyirci kalmayacağız; becerebilirsek izin de vermeyeceğiz.

Diyarbakır Barosu’nda stajyer avukat arkadaşımız Av. Bermal YILDENİZ’in kendi anadilinde yemin etmesi kadar doğal bir davranış olamaz. Bunu yadırgayanların suratlarına tükürmek gerekir. Bu durumun oluşmasına sebep olan sözde anayasanın ilgili maddesine tükürmek gerekir. Bu sıkıntıları oluşturan yapı, devlet demenin mümkün olmadığı, özünde bir terör yapısıdır. Bunu hatırlatmak gerekir.

Biz bu kardeşimizi kutluyor, örnek alınmasını bekliyoruz. Hatta kendilerini Türk olarak kabul eden diğer vilayetlerdeki barolarda görev yapacak olan avukatların da Kurdlere maruz kaldıkları zulümleri kınamak, protesto etmek ve Kurdlerin bu ülkenin temel taşı olduğunu hatırlatmak adına onların yemini öğrenip Kurdçe yemin etmeleri de insani olur. Ancak kaç tane böylesi duyguları hazmedebilecek kişilik var diye sorgulamamız lazım. Doğaldır çünkü öylesi bir yaklaşım görmemişiz. İkinci bir İsmail BEŞİKÇİ Hoca Türkiye’de şimdiye kadar görülmemiştir; bundan sonra da görüleceği mümkün görünmüyor. Eğer ilgili anayasa maddesi gerçek bir anayasa olsaydı, gerçek hukuki anlam taşısaydı, bunlar zaten olmazdı, yazılmazdı. Bu davranış karşısında oluşan eleştirileri kabullenen insanların insanlıktan yoksun olduklarını hatırlatmak gerekir. Sormak gerekir hepsine: Hadsizler, utanmazlar, nasıl olur da siz, biz Kurdlerin, Kurdçe olan canlı ve cansız varlıkların adlarının hepsini Türkçeleştirmekten utanmıyorsunuz? Nasıl olur da kendinize insan dersiniz.Dünyada hiçbir cins hayvanlara bile kendi dillerini kullanarak yaşamaları yasaklanmamışken siz bunu insanlara yaparken kendinizi nasıl insan yerine koyabilirsiniz. Bunu düşünün bakalım. Tabi bunlar, insani duygular ile söylediğimiz ifadelerdir. Bizim kendi bağımsız devletimizi kurmamız zorunludur.
Selametle