Uzun bir süredir Ortadoğu’da yeni gelişmelerin nelere hazırlık ve neleri hedeflediği konusunda fazla açıklama gereğini görmedik. Ancak bize bilgi akışı ve çalışmalarımız bu konuda hâlen devam ediyor. İlişkilerimizden edindiğimiz bilgiler de bize gösteriyor ki artık Gazze diye bir sorun kalmadı; yeni bir dönem başlayacak, yeni bir yönetim oluşacak. Gazze gibi aynı durum Lübnan için de gerçekleşecek; yeni bir yapılanmanın kapısının açıldığını söylemeliyiz. İran’da yeni yönetim, İran halkının geleceğini gerçekçi bir çerçevede geliştirmek amacıyla çalışmalara başladıklarını görmek, İran halkı açısından sevindirici bir durumdur. Irak ortamında bazı sorunlar, elbette ki değişimleri de beraberinde getirerek çözümlenecek. Suriye’deki durum da aynı çerçevede görülebilir. Türkiye’nin durumuna şimdilik fazla değinmeyeceğim. Ancak Türkiye’nin bölgedeki şımarıklığına son verilecek. Tabii ki bu, Türkiye’nin şımarıklığı olarak değerlendirilmemelidir; daha çok Erdoğan’ın haddini fazlaca aşması çerçevesinde değerlendirilerek, Erdoğan’ın şımarıklığına son verileceğini şimdiden görelim. Erdoğan bazı silahların imalatından söz ediyor ise de esasen o silahların %80’i yabancı menşeilidir. Diyelim ki hepsi Türkiye’nin kendi öz imalatı olsun, ki bu doğru değil; bunu da belirtelim. Hatırlayalım ki Irak, Saddam Hüseyin döneminde dünyanın en büyük 4. ordusuydu. Hem askeri sayı bakımından hem de silah gücü açısından dünyanın 4. ordusuydu ve 4 gün bile dayanamadı. Türkiye de böylesi bir duruma hedef değil. Türkiye’de kendilerini Türk olarak kabul eden çevrelerin de gerçek bir dünya yönetim anlayışını görmesi lazım. Bazı çevreler, Başbakan Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler’deki konuşmasının bu gelişmelerin başlangıcına işaret olduğunu söylüyor ise de alakası yok. Bu gelişmeler yeni karar verilmiş değil. Esasen Birleşmiş Milletler kürsüsünde Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları dengesiz, sorumsuz ve tamamen devlet yönetimi anlayışından uzak. Erdoğan, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bazı gelişmeleri kendine mal etmeye çalışıyorsa da her zamanki gibi haddini aşıyor. Kendi kafasına göre Suriye ortamına, Irak ortamına yeni bir düzen verme söylemleri de yine kendisinin şımarıklığı ve haddini aşması çerçevesinde görülmelidir.
Bunları söylerken biz Kurdler tamamen kendi devletimizi yönetmeye odaklı çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Güney Kurdistan’da farklı yapılanmaların, gerçek bir devlet yapılanması çatısı altında müşterek hareket etmek mecburiyetinde olduklarını duymalarını isteriz. Rojava bölgesindeki kardeşlerimizin biraz daha fazla katılımcı, toparlayıcı ve ileriyi gören çalışmalarıyla, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerini bağımsız devlet yapısı çerçevesinde anlaşmaya bağlamaya yönelik çalışmalarını sürdürmelidirler. Diğer taraftan Türkiye’nin bugünkü yönetiminde nasıl laçkalık oluşmuşsa, Kurd siyasi hareketlerinin bazıları da bu örnekteki davranışlardan uzak durmalıdır. Ciddiyetsizliklerden uzak durmaları gerekir. Özellikle Avrupa’daki yapılanma ile ilgili son birkaç yıldır bizim de ciddiyetle üzerinde durduğumuz husus, Avrupa yapılanmasının yönetimindeki laçkalığın artık sınırı aştığı, haddi aştığıdır. Kurd karşıtı bir unsur haline geldiği bu yapılanmanın misyonu tarafından, yani hareketin esas yöneticileri tarafından görülmesi ve bu rezaletin düzeltilmesi gerekir. Biz şimdiye kadar üstümüze düşeni yaptık. Eğer bizim Brüksel’deki bu çapulcuları uzaklaştırmamızı istiyorlarsa, biz o adımı atmak istemiyoruz ama zorunda kalırsak o adımı 24 saat içerisinde atarız ve onları cehennemin dibine de yollarız. Ancak bunu bize bırakmayın, diyoruz. Bu rezil kişilikleri görevden uzaklaştırıp Kurdlüğün ruhuna, Kurdlüğün asaletine, Kurdlüğün soylu değerlerine ve amacına hizmet edecek şahsiyetlerin görevlendirilmelerini bekliyoruz. Bunu görmek istiyoruz. “Bunun için görüşüyoruz, konuşuyoruz ve toplantılar yapıyoruz” gibi sorumsuzca ciddiyetsizliklerden de uzak durmaları gerekir. Maalesef Avrupa’daki yapılanma bir çapulcu grubunun elinde kalmış. Orada da bizim değer verdiğimiz şahsiyetli ve amaca hizmete kararlı insanlar var. Ancak yönetimde etkin olan çevreler, gruplaşmayı geliştirmek ve Türkiye’deki çirkin yapılanmaya hizmet etmek amacıyla, İran’daki geçmiş rejimin de etkisiyle tamamen çürümüşlerdir. Birçok insanımızın işkenceye maruz kalması ve katledilmeleri, elbette ki bir düşman tarafının oyunuydu. Bunlar da bu oyuna hizmet etmekten çekinmediler. Bu hizmette kendi menfaatleri vardı; esasen menfaatleri de yoktu, öyle görüyorlardı. Bazıları korkudan ve küçük menfaatler edinmekten, yani günü birlik düşünmekle sınırlı yaşamaya çalıştılar. Hâlâ o davranışları devam ediyor. Bazı olayları hâlâ açıklamadık.
Bizim işimiz, Kurdistan Birleşik Devletleri hükümeti olarak Kurd ulusunun geleceğine odaklı çalışmaktır. Bu tür rezilliklerle Kurdleri Kurdlükten uzaklaştırmaya çalışmaları bize de ciddi bir şekilde seviyesiz ve kalleşçe saldırılar karşısında bizi bu çalışmaları yapmaya zorunlu kıldı. Bazı konularda inkârcı davranıyorlar, yalan konuşuyorlar ama onların yaptıklarının hepsini biz detaylarıyla biliyoruz ve misyonları da çok iyi biliyorlar. Bizim Avrupa’daki diğer değerli soydaşlarımıza, kardeşlerimize ve özellikle çalışma arkadaşlarımıza deriz ki; bu çapulcuların kirli oyunlarına malzeme oluşturmayın. Onların oyunlarına girmeyelim. Bazı pislikleri bilerek yapıyorlar. Kendi üstlerinin yöneticilerine de yalan söylüyorlar. Evet, bazı insanlarımızı birbirine düşürmek için çok çaba harcıyorlar. Orada görevli olan bazı insanları da yanlış yönlendiriyorlar. Bunlar hep düşmanın kirli oyunlarıdır. Çünkü bunlar düşmanın elidirler. İran’daki rejim bundan sonra farklı gelişecek. Yeni yönetim, İran halkının beklentileri doğrultusunda yayılmacı politikasından vazgeçti. Bu, İran halkının yararına olacaktır. Türkiye’deki yapılanmanın çok daha fazla çirkefliğe ve bataklığa sürüklendiğini görüyoruz. Bunları görürken Kurd û Kurdistan davasının bağımsızlıkla taçlanması gerektiğine inanalım. Bu inançla çok daha fazla çalışalım. Bizim yeminimiz, bağımsız Kurdistan Birleşik Devletleri’nin resmileşmesine kadar ölümsüzlüktür. Biz bağımsız Kurdistan Birleşik Devletleri’nin resmileşmesini sağlamadan ölmeyeceğiz, gevşeklik göstermeyeceğiz, sorumsuz davranmayacağız, bireysel çıkışların arayışında olmayacağız ve asla da korkmayacağız. Bu çapulcu takımına da Kurdistan davasında adım atmalarına bile izin vermeyeceğiz. Bazı arkadaşlar bizim konuşmalarımızı anlamak istemiyorlar, bazıları da kötü niyetle küçük hesaplara boğmaya çalışıyorlar. Durum öyle değil. Kurdistan Birleşik Devletleri’nin resmileşmesi çalışmalarına odaklanalım. Bizim mecbur kalarak paylaştığımız söylemlerimizden yararlanmaya çalışın. Kurdistan davası büyük bir çalışma ve kararlılık gerektirir; bireysel menfaatleri düşünmeyecek kadar bağlılık, Kurdistan davasına hizmet ve itaat gerektirir. Gevezeliğe, kabadayılığa, serseriliğe ve çapulculuğa gerek yok. Önümüzdeki günlerde Brüksel’deki bu çapulcuların neler yaptıklarını, kendi yöneticilerine ne gibi yalanlar söylediklerini de kanıtlarıyla birlikte paylaşacağız. Ancak bugün, Kurdistan Birleşik Devletleri’nin resmileşmesi için çalışmaya odaklanma günüdür. Bazı çevrelerde İsrail’in Amerika ile çelişkilerinden söz edenler var; bu boşboğazlıktan öteye bir anlam ifade etmez. Amerika Birleşik Devletleri, Ortadoğu’yu Rusya’ya veya başka güçlere bırakmayacak. IŞİD mantığına öncülük yapan Erdoğan soytarısına da bırakmayacak. Uygar, demokratik yapılanmaların gelişmesine öncülük etmek gibi bir görevleri ve misyonları vardır. Bunu yapmaya da mecburdurlar. İsrail Devleti de bu çalışmaların öncüsüdür. Ancak İsrail, Amerika Birleşik Devletleri’nden uzak, farklı düşünüp adım atacak bir devlet değildir. Bu söylem boşboğazlıktan öteye geçmez. Biz Kurdler, Kurdistan Birleşik Devletleri hükümeti olarak Amerikan Birleşik Devletleri ve İsrail Devleti ile müttefiklik anlayışı çerçevesinde birlikte yürüyeceğiz. Bunun da anlaşılmasını istiyoruz. Bağımsız Kurdistan Birleşik Devletleri resmiyet kazandıktan sonra bizim görevimiz ve işimiz de bitmiş olacak. O zamana kadar yorulmayacağız, ölmeyeceğiz, korkmayacağız ve 24 saat çalışmaya devam edeceğiz.