Bilindiği gibi Paris olayları ile ilgili bizimle görüşmeler oldu. Merkezden gönderilen değerli insanların yer alacağı komisyon oluşturup soruşturma yapacaklarını bize söylediler. Biz, eskiden PKK’ye bağlı bütün kurumların doğrulardan şaşmadıklarını biliyorduk. Yanlış da yapsalardı, yanlışlarını kabul ediyorlardı. Biz hâlâ öyle zannettik. Şimdi gördük ki Avrupa yapılanması tamamen laçkalaşmış, kokuşmuş ve kendi bireysel çıkarları için insanlarımızın kanıyla oluşan oluşumları kullanıyorlar. Bizim daha önceki tepkimiz de oydu.
Ayrıca, birçok insanımızın iş yerlerini kirli oyunlarla ellerinden almışlar. “Biz kendimiz düzelteceğiz, heyet olarak geldik ve haklısın, doğru söylüyorsun burada çok benzer olaylar var. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de var” dediler. Biz de dedik ki, “İyi, biz de destek oluruz” ve bekledik ama takip edeceğimizi de söyledik. Ondan sonra öğrendik ki, kendilerini mağdur ettikleri insanlarımızı tek tek arayıp tehdit ediyorlar. “Onlarla konuşmayacaksınız, onlara bilgi vermeyeceksiniz; verirseniz asarız, keseriz” şeklinde tehdit ettiler. Ayrıca dolandırdıkları insanların hepsine Zozan denen karakter önlerine çıkıyor ve “konuşursanız asarız, keseriz” diyorlar. Özellikle Diyarbakırlı bir aile var; bunları rezil etmişler, perişan etmişler, mağdur etmişler. En son bir tane onurlu, şerefli bir Kurd şahsiyet, o pisliği yapan kişiyi dövmüş. Şiddeti doğru bulmuyorum ve tasvip etmiyorum ama bu arkadaş öyle mecbur kalmış ki, rezillikleri şiddetle karşılamış. Ne yapmışlar o zaman? Pisliğe karşı gelenleri cezalandırmaya kalkmışlar. Yine başı çeken Zozan.
Kurd işverenlerin iş yerlerini zorla ellerinden almaları bir tarafa, bir de o Keldani iki züppe kardeş var: İlhan Acar ve Orhan Acar adında. Bir de Gabriel denen bir şahıs var. Bunlar yalnızca bizim Kurdleri değil, Fransızları ve Kurdleri seven şahsiyetleri de “dernekte gelin, şu işi yapacağız” diyerek kandırmışlar ve milyonlarca euro para almışlar. Sonra tehdit etmişler: “Eğer konuşursanız asarız, keseriz” şeklinde tehdit etmişler. “Biz o paraları yatırdık, devlet el koydu, yapabileceğimiz bir şey yok” demişler. Bu kadar da terbiyesizlik olmaz.
Bize komisyon kurulacağını söylediler. Komisyon hiçbir çalışma yapmadı. Londra olayları ile ilgili açıklama yapacaklarını söylediler. “İki gün, üç gün, yarın, öbür gün” diye ertelediler. En sonunda gördük ki, bu Zozan karakteri bizi şikâyet etmiş. Geçen hafta mahkemeye gitmesi için gün verilmiş. Sorgu hâkimine izahat verecekmiş. Paris Derneği ise Zozan’ı Türkiye’ye göndereceklerini, çok tehlikeli bir durum olduğunu ve yanında olmamızı, destek vermemizi söylediler. Soydaşlarımız desteğe gittiler ama kimseyi içeri almadılar. Kapalı oturum yaptılar. Zozan’ın söylediği, biz onları sözde tehdit ediyormuşuz. Terbiyesiz, ahlaksız, kişiliksiz… Biz size güvendik. Bizimle konuşanlar değerlidir. Daha önceden hiç tanışmıyorduk. Onları da zor durumda bırakmaya çalışıyorlar. Bu Avrupa yapılanması, pislikleri ortaya çıkmasın diye bu kirli oyunları oynuyorlar. Biz de dedik ki, madem bu kirli oyunları oynuyorsunuz, alın size cevabı.
Miro adıyla bilinen, kendisine Yılmaz diyen, esasen Yıldırım Kaya denen sokak fahişesi, nerede bir Kürt esnafı varsa etrafında dolanıyorlar. Bir de benim kardeşimin adını kullanarak bazı sıkıntılarını öyle gideriyor. Biz onu uyardık ama baktık ki gittikçe itleşip kuduruyor. En son bize yöneldi. Birkaç hatasına “bir şey olmaz” dedik. Geçmişte bu dağda kalmış, zahmet görmüş, ailesi temiz insanlardır. Defalarca uyardık ama işe yaramadı. Anladık ki bu iti de Paris’teki terbiyesizler yönlendiriyor. Haber gönderdik, olmadı. Şimdi ben senin orada burada yalan dolan yaptıklarını, senin kafana nasıl geçireceğimi göreceksin. O Avrupa yapılanmasının yöneticileri tamamen ahlaksızlaşmış, sorumsuzlaşmış ve Kurd ocaklarını, Kurd derneklerini soyguncu yatağına döndürmüşler. Yok öyle gevezelik, ciddiyetsizlik, sorumsuzluk ve ahlaksızlık… Bunlara izin vermeyeceğiz. Gücünüz ne olursa olsun. Hiç minneti yok. O gücünüzü ben size yedireceğim. Bizim halkımız bunları bilsin. Biz durup dururken bağırmadık. Şimdi durup dururken bağırmıyoruz.
Bu hareketin en üst yönetiminin merkezinde, bu olayları soruşturmak için gönderdikleri çok değerli, haysiyetli, şerefli insanları da Avrupa yapılanmasının yöneticileri önlerini kestiler. Onları iftiralarla ve kirli oyunlarla etkisizleştirdiler. Bazıları da “lanet olsun” diyerek bırakıp gittiler. Bazılarını da suçlu duruma düşürdüler ve ne yapacaklarını şaşırdılar. Bizim tekrarla ricamız, bu hareketin en üst düzey yöneticilerinden, içinde bulunan kişilikli şahsiyetlerden ricamız tekrarla bu pisliklerin son verilmesini sağlamalarıdır.
Adıyamanlı bir soydaşımızın, bu derneğin en üst yöneticisi, eş başkanı olarak bilinen bir kişilik, karısını ve çocuklarını alıp götürmüş. Karısıyla kendisi beraber yaşamaya başlamış. Bu Adıyamanlı kardeşimizin içi kan ağlıyor. Derneğe gidip geliyor. Çocuklarını görmek istiyor. Yıllar geçti, onu bile yapmadılar. Bu adam bizimle konuştuğu zaman çileden çıkmıştı. “Ben alacağım elime sopamı, orada önüme geleni indireceğim” diye söyledi. Biz rica edip ikna ettik. “Bunun yolunu yordamını karıştırmayın. Komisyon kurulacak, komisyona izah edin” dedik. Gördük ki, komisyonda soruşturma yapacak olan şahsiyetlerin hepsini etkisizleştirdiler. Bizim soydaşlarımız anlayışla karşılasınlar, diyoruz. Çünkü daha çok var anlatamadığımız. Anlatamadığımız çok şey var çünkü insanlarımızın hezeyana gelip saldırmalarını istemiyoruz. Biz istiyoruz ki, bu hareketin yönetimi bu pislikleri düzeltsin. Halkımız için, Kurdîstan devrimi için gerekli olan budur. Ama bunlar bu pisliği bu şekilde devam ettirirlerse, bu şahsiyetler de böyle devam ederlerse bizim sopamızı kafalarında bulacaklar. Bunu net olarak herkes bilsin.