Sevgili takipçilerim ve dostlar….
Var olan sorunları “yok” saymakla sorunlar yok oluvermez. Birinci Dünya savaşı sürecinde kürd halkı’nın ülkesi Kurdistan parçalandı. Kürd halkının temsilcileri işgal güçleriyle anlaşmadıkları için, işgal güçleri de Kurdistan’ı parçaladılar. Bu doğru tarihi bilgiyi “yok” saymakla bu doğru tarihi bilgi yok oluvermez.
1923 Lozan antlaşmasıyla, Kurdistan ülkesinin resmen harita’dan silinmesiyle, Kurdistan’ın Devlet varlığı da resmiyetten kaldırıldı.
İran Kurdistan’ı. İran Kürd’leri.(Doğu Kurdistan).
Irak Kurdistan’ı. Irak Kürd’leri.(Güney Kurdistan)
Suriye Kurdistan’ı. Suriye Kürd’leri.(Batı Kurdistan)
Türkiye Kurdistan’ı. Türkiye Kürd’leri.(Kuzey Kurdsitan)
Ermenistan, Kafkas, Rusya kürd’leri olarak tanımlanan Kuzey Batı’da var.
Kürd ve Kurdistan bu tür tanımlamalarla adlandırıldı. Kurdistan ve kürd halkı farklı farklı kuyruk tanımlamalarla adlandırıldı.
Bu bilgiler tarihi gerçek bilgilerdir. Bu bilgileri “yok” saymakla bu bilgiler bu tarihi gerçek yok oluvermez.
1923 Lozan antlaşmasıyla parçalanan Kurdistan ülkesi ve halkı, Kurdistan’ı işgal eden-Kurdistan’ın ayrı parçasını sömüren devletler Kurdistan ülkesinin zenginlik kaynaklarını talan ettiler. Kürd halkına da zulum dayatarak soykırım uyguladılar. Bu işgal, talan, sömürü ve dayatma uygulamalarına karşı direndi kürd halkı. Bu tarihi gerçekleri “yok” saymakla bu tarihi gerçek bilgiler “yok” oluvermez.
Bunları ilkokul çocukları bile bilir.
Bu parçalanmışlık, bu dayatmalar ve direniş bizi bugünlere getirdi. Kanlı çatışmaların bıraktığı acı gerçekler ve tahribat gibi istikrarsızlık ta orta yerde duruyor.
1923 Lozan antlaşmasıyla bölgemize dayatılmış olan Statüko’nun artık işlemediği de gözler önündedir.
Yeni “de Facto” durumuyla karşı karşıyayız.
Bu gerçekleri görmezlikten gelemeyiz.
Irak’ta ve Suriye’de oluşan “de Facto” durumu Türkiye ve İran’da da göreceğiz. Bunu değiştirmeye Türkiye ve İran’ın yanı sıra biz Kürd’lerin de gücü yetmez.
Bunu istiyoruz veya istemiyoruz. Bunları istemediğimiz gibi görüp değerlendirebiliriz. Ancak bu realiteyi değiştiremeyiz. Irak ve Suriye bu “de Facto” durumu kendileri için daha az zararla geçiştirebilirlerdi. Ancak bay Saddam ve bay Esad gibi diktatörlerin kontrolündeki Baas rejimi bilinen sonu değiştiremedi. Aksine tahribatı derinleştirdi.
Şimdi İran, bu süreci İran’ın lehine geliştirip sonuçlandırmak için arayışlar içinde’dir. Bu arayışlar tutmayacak. Tutmayacak çünkü: İran Kurdistan’ın tamamını kendisine bağlamayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak amacıyla Türkiye ile çatışma planları da var. Bu hedefleri tutmayacak. Kürd’ler Molla rejimine sempatiyle bakmıyorlar.
Ayrıca, kürd halkı ve temsilcileri birinci Dünya savaşı sürecinde olduğu gibi stratejik hata yapmayacaklardır. İran’ın Mollalarının destekledikleri Goran hareketi de bu birlikteliği sürdüremeyeceğini gördü. İran’ın desteklediği başka siyasi yapılar da var.
Ayrıca, Molla rejimi İran’da, Doğu Kurdistan’da “Kurdistan” bölge Devletini sessizce resmileştirip geniş olanaklar verdi. Bu adımıyla bütün Kurdistan’ı bu çerçevede kontrol etmeyi hayal ediyor.
İran Molla rejimi başka adımlar da atacak. Kürd halkı bu tür dayatma rejimlerini benimsemez. Benimsememelidir. Bunlar da bildiklerimdir. Herkes kendi istediği gibi değerlendirip yorumlayabilir.
Türkiye’de ise Esad ve Saddam benzeri bir yapıyı da aşan, “Rabıta” mantık’ı yürütülüyor. Kürd halkı böylesi rezil bir mantık içinde yer almayacaktır. Bunu da benden duyun. Kısaca anlatıyor olduklarım, Kürd halkının temsilcileri tarafından biliniyor. Bu bilgiler çerçevesinde tartışılıyor. Konu tartışılıyor.
Kürd halkı ile ortaklık ilişkileri kurmak isteyen güç çevreleri bu konuyu tartışmak amacıyla özel birimler kurmuşlar. Kürd halkıyla ilişki geliştirmenin olanaklarını zorluyorlar. Üniversitelerde Kürd Kürsü’sü, Kurdistan masası, Kurdistan strateji birimi gibi kurumlar kuruluyor.
Bu konunun bilimsel anlamda ve düzeyde tartışılmadığı ülke Türkiye’dir. Akademik düzeyde bile tartışılmıyor. Olayın tam ortasında olan Türkiye bu önemli konuyu ve Türkiye için hayati önemde olan bu konuyu “GEVEZELİK” ile geçiştiriyor. Bu düzeyde aymazlık ve sorumluluktan uzak tutum anlaşılır değil.
Ak Parti artık ak değil. Adalet kavramı da Ak Parti ile kirletildi. Yakında Ak Partinin adı “Rabıta” oluverirse hiç şaşırmayın.
Birçok neden sıralayabilirim. Yazacaklarımla çok daha fazla insanlar rahatsız olabilirler. Benim anlatımlarım birilerinin kızgınlıkları “de Facto” durumu değiştirmeyecektir. Esas olan budur. Bunu görün.
Türkiye’deki mevcut devlet politikası körlüktür.
Rabıta-Faşist at gözlüğüyle bakış açısının tutumu var. Bu tutum başlı başına yıkıma davetiyedir.
Ben Kürd’üm. Kürd halkının çıkarları beni birinci derecede ilgilendiriyor. Bunu bilmeyenler de bilmiş olsun.
Bunu belirtmekle birlikte, Türkiye’nin Suriye ortamına dönüşmesini de istemiyorum. Suriye ortamına dönüşecek bir Türkiye’nin en başta Kürd halkına büyük zararı olur. Zararın sınırını belirleyebilmek de imkansızlaşır.
Türkiye halkı gibi Türkiye ceoğrafyası da on yıllarca tahribat ile birlikte yaşamak zorunda kalır. Bunlar kulağa hoş gelmeyecek gerçeklerdir. Türkiye devlet yönetimine yeni bir vizyon zorunludur.
Rabıta-Faşist zihniyeti red edecek,
Temel insan haklarını koruma altına alacak, uygar Anayasal hukuk devletinin Çoğulcu Demokratik yönetim sistemi ile yönetilmesini kabul edecek,
Kürd halkını red etmeyecek, kandırmayacak, geçici oyun oynamayacak,
Kürd halkıyla, iki taraf açısından kabul edilebilinir ortaklık anlaşması yapmayı başarabilecek,(ki bu çok zor olacak) Ancak savaş ve yıkıma alternatif olacak.
Avrupa Birliği içinde yer alıp Avrupa Birliği ile birlikte bölge ve Dünya devletleriyle taraflarca kabul edilecek kalıcı anlaşmalar yapmayı başaracak,
Çin, Rusya, Hindistan, Ara-çevre ülkeler ile ayrı ayrı anlaşmalar yapmayı başaracak, anlaşmalarla Amerika, Avustralya kıtalarını da katmayı başaracak,
Her ülke ile o ülkenin koşullarına özgü anlaşmaları benimseyip başarabilecek,
Nato ile birlikte, Çin, Rusya ve başka ülkelerle askeri anlaşmaları yapabilmeyi başarabilecek,
İstikrarlı, güvenli, huzurlu, refah ve barış içinde bir Dünya düzenini hedef alacak yeni bir vizyon gereklidir, Türkiye yönetimine.
Nato ittifakına karşı değil, Nato ittifakı ile birlikte, Avrupa Birliği’ne karşı değil, Avrupa Birliği ile birlikte, Kürd halkına ve Kurdistan halkını inkar değil Kürd halkı ve Kurdistan devletiyle birlikte arayışı hedef alacak bir vizyon, uygar Dünya düzeninin korunması için gereklidir. Kalıcı ve uygar bir Türkiye için daha çok gereklidir.
Kürd halkı, Türkiye olmadan da aynı vizyonu hedef almalıdır. Daha iyi bir alternatif varsa onu da duymak istiyorum. Bu Dünya hepimizindir. Hepimizin görevleri vardır. Dürüst, ön açıcı ve gerçekçi olmalıyız.
Dem xweş.
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin.