Osmanlının son dönemlerini andırıyor bugünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu durum. Osmanlının son dönemlerinde, sultan sürekli olarak yöneticileri değiştirirdi. Kendi beceriksizliğinin oluşturduğu sıkıntılardan ötürü kendi çevresinden birilerini sorumlu ve suçlu ilan ederdi. Hak, hukuk, adalet ve yetki konularını işine geldiği gibi belirlerdi. Kendisine yakın olanları ve devlet görevlilerini ‘hafiye’ veya istihbarat görevlilerine izletirdi. Hafiyeleri izleyen hafiyelerde görevlendiriliyorlardı. İşler tersine gitti mi, daha önce suçlu olarak ilan etmiş olduğu insanlara yeniden görev verirdi. Gruplar oluşturup onlara suç işletir sonra da kendi oluşturduğu suç gruplarını hedef alırdı. Suçlu ilan edip zindana attırmış olduğu insanları, zindandan çıkartıp en ciddi görevlere tayin ederdi. Osmanlının bugünkü Türkiye ile en önemli benzerliği ise devletin sürekli olarak dövmek için bir abalı bulmasıdır. Devletin kendi inisiyatifiyle yaratmış olduğu sözde suçluları hedef almak, Osmanlıdan Türkiye’ye kalmış ve uygulanan çirkin bir mirastır. Hani ‘vurun abalıya’ derler ya bu söylem o çirkin mirası tanımlıyor.
Diğer bir hususta çok vahim ve devletin sonunu çağrıştıran vatandaşı çaresiz duruma sürükleyip, kendi ülkesi dışında güvenli yaşam ortamı bulmak için yabancı ülke devletlerinden yardım istemek zorunda bırakmaktır. Osmanlının son dönemlerinde insanlar Osmanlı toprakları dışında güvenli yaşam ortamı arıyorlardı. Daha çok etkin ve yetkili insanlar bu yola yöneliyorlardı. Kendi geçimini sağlayamayan vatandaşa da, hangi güç onlara ulaşsaydı onları istediği yöne sürüklerdi. Osmanlının tebaası sömürgesi olan halklarda, kendi güvenlikleri, bağımsızlık ve özgürlükleri için, başka devletlerin desteğini aramak zorunda kalıyorlardı. Osmanlının yıkıma sürüklenişinin en önemli nedeni, devlet politikasının tüm ırk ve inançları Türk ve Müslüman olmaya zorlamasıydı. Herkes Türk’tür ve Müslüman’dır. Mantık politikası Osmanlı imparatorluğu için sonun başlangıcıdır. Türklüğü ve Müslümanlığı kabul etmeyen ırk ve inanç mensupları hedef haline getirilip etkisizleştirilmeleri organize edildi. Türk olmak yetmiyordu. Müslüman olmakta yetmiyordu. Halbuki o çapta ve güçte bir imparatorluk, ancak adil kanunlar, adil paylaşım ve siyasi – etnik eşitliklerle korunabilirdi. Vatandaş devlete sahip çıkardı. Kendi devleti olduğunu görmeleri yeterliydi. Sultanlar ve dünyanın en muhteşem sarayları Osmanlı devletini koruyamadı. Roma imparatorluğu içinde durum, aynı şekilde oldu. Tüm imparatorluklar benzer nedenlerle yıkılmışlardır. Tarihi bilgiler sır değildir. Roma imparatorluğunun yıkılış nedenlerinden, Osmanlı imparatorluğu ders çıkarabilirdi. Ancak görüyoruz ki bugünkü Türkiye bile, Osmanlı imparatorluğunun yıkılış nedenlerinden hiç ders almamış. Osmanlı imparatorluğuna yazık oldu. Bugünkü Türkiye ye daha çok yazık olacak. Beni tanıyan insanlar, söylemimde samimi olduğumu çok iyi bilirler.
Türkiye de ahlaki çöküntü hızla gelişiyor. Irkçı faşizm, sadizmle birleşti. Fırsatçılık ve çıkarcılık kalıcı kültür haline dönüştü. Irak ve Suriye de yıkımı dayatan yıkıcı mantık Türkiye de devlet politikası olarak hızla gelişiyor. Irak ta Saddam zulmüne dayanamayan halk, dış güçlerin desteğiyle kalıcı çözüm aramak zorunda kaldı. Suriye de durum aynıdır. Bugün bile, Suriye deki sıkıntıların giderilmesi için tüm çevreler dış devletlerden destek arıyorlar. Kimi çevreler, ABD’nin başı çektiği güçlerden, kimi çevreler Rusya’nın başı çektiği güçlerden destek çağrısı yapıyorlar. Müslüman ülkelerden destek isteyen yok. İlginç olan, Irak ve Suriye dışındaki Müslüman ülke devletleri de, Hristiyan ülke devletlerinden, Suriye ve ırak için yardım çağrısında bulunuyorlar. Aynı ülke devletleri yardım çağrısında bulundukları Hristiyan ülke devletlerini ‘suçlu’ ilan ediyorlar. Türkiye dahil Ortadoğu ülke devletlerinin hepsi, istisnasız hepsi, Osmanlı imparatorluğunun yıkılması için işgal güçleriyle işbirliği yaparak devlet oldular. Kürtler ve Yahudiler Osmanlı devletine sonra da Türkiye devletine sadık ve bağlı kaldılar. Birinci dünya savaşı öyle bitti. Yahudi halkı ikinci dünya savaşı sürecinde İngilizlere karşı savaşarak İsrail devletini kurdular. İsrail toprakları İngiliz sömürgesi olan Filistin devleti tarafından kontrol ediliyordu. Kürt halkı ise, Türk halkına sahip çıkma belasına karşılık, Türk devletinin soykırım dayatmasına hedef oldu. Yukarıda tarihi bilgileri ve bugünkü durumu özetlerken, Bağımsız Birleşik Kürdistan Devleti’nin gerekliliğini zorunluluğunu haykırmak istiyorum. Türkiye’yi kurmuş olan Mustafa Kemal, yandaşları ve kuva-i milliye’leri İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yaparak Cumhuriyet Türkiye’sini devlet yaptılar. Mustafa Kemal ve tüm yandaşları Osmanlı Devletinin görevlileriydiler. Osmanlı Devleti o süreçte İngiliz ve Fransız devletleriyle savaş halindeydi şimdi, Kürt halkının sözcülerine, temsilcilerine, savaşçılarına, yabancı ülke devletleriyle işbirliği yapıyorsunuz gibi suçlamalarda bulunanlara, haddinizi bilin kanı bozuklar, dersek haksız mı oluruz? Sizler, yabancı ve Hristiyan ülke devletlerinin işbirliğiyle Kürdistan’ı yakıp yıkmadınız mı? Yabancı ülke devletlerinin DAYATMASIYLA Kürdistan ülkesini dört buçuk parçaya bölüp paylaşmadınız mı? Yine sizler, yabancı ülke devletlerinin işbirliği, desteği ve silahlarıyla Kürdistan ülkesine yıkım, halkına da soykırım dayatmadınız mı? Halen, hepiniz, Irak ve Suriye’deki trajediyi, yıkımı geliştirerek, yabancı ülke devletlerine de Kürtlere destek vermeyin, Kürtleri korumayın, her istediğinizi kabul ediyoruz diyen sizler değil misiniz? Sizler kendinize sahip çıkmak için yabancı ülke devletlerinin kapılarında işbirliği için yalvarmıyor musunuz? Türkiye, Irak, Suriye, İran Devletleri başta olmak üzere, Kürt halkını yok etmek için yabancı ülke devletlerinin silahlarını kullanmıyor musunuz? Sizler, safsatalıklarınızı bir tarafa bırakın. Biz Kürdistan halkı olarak, bağımsızlığımızı kazanmak amacıyla uygun göreceğimiz her ÜLKE DEVLETİYLE İŞBİRLİĞİ YAPACAĞIZ. Bugün bunu yapmaz isek, sürünmeyi ‘hak ediyoruz’ demektir. İşid denen terör faciasını Kürtlerin üzerine saldınız. Kürt çocukları işid denen pislik sürüsü tarafından rehin alındılar. Zorla ırzlarına geçtiler. Pazarlarda köle olarak satıldılar. Hangi Müslüman ülke devleti karşı çıktı? Kobani dahi, mazlum Kürt halkının yerleşim alanını Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi Müslüman ülke devletlerinin işid denen sapık terör örgütüne viran ettirdiklerinde İslam alemi ne yaptı? Yüzyıldır Kürdistan coğrafyasının dört buçuk parçaya bölünmüşlüğüne Kürdistan halkının soykırıma uğramasına karşılık hangi Müslüman ülke devleti karşı çıktı? Kürt halkına zulmü dayatan Müslüman ülke devletlerinin kaç vatandaşı karşı çıktı? 1988 yılında Kürdistan’ın Halepçe bölgesine kimyasal silahlarla insan ve doğa katliamı yapan Müslüman Irak devletini kaç Müslüman ülke protesto etti? Başta Türkiye devleti olmak üzere bölgenin tüm Müslüman devletleri, Saddam’ın o vahşet eylemini örtbas etmeye çalıştılar. Bir tek İsrail olayı kınadı ve iki yüz çocuğu İsrail’de tedavi edip sahip çıktı. Daha dünkü işid denen sapık terör örgütünün, Kürdistan’ın Erbil şehrine kadar ilerlemesine engel olması için Türkiye’den ısrarla talep edilen yardıma cevap bile verilmedi. İşid denen terör örgütü, Müslüman Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan denen Müslüman ülke devletlerinin elinden aldıkları, Müslüman olmayan ülke devletlerinin silahlarıyla saldırdılar. Milyonlarca örneklerini sıralayabileceğimiz gerçekler varken, Kürt halkının sözcü, temsilci, politikacısı ve savaşçılarını Hristiyan ülkelerin devletlerinin işbirlikçileri şeklinde suçlamaya çalışanlar, bu tutumlarıyla kendi suçlarını örtbas edemezler. Bugün Suriye’de yıkılan evlerinde mahsur kalanlar, yaralı insanlar, güvenli barınak yeri arayanlar, ilaç isteyen Müslüman doktorlar hiçbir Müslüman ülkeyi yardıma çağırmıyorlar. Hristiyan ülke devletlerine ve liderlerine yardım çağrısında bulunuyorlar. Müslüman ülke devletleri ve liderleri de Hristiyan ülke devletlerinden yardım alabilmek, destek almak için çağrı yapmak bir yana her türlü maskaralığı yapıyorlar. Bugün için elinizde güç var. Elinizdeki güçle Kürdistan halkına karşı insanlık suçu işliyorsunuz. Kürdistan halkını mağdur edip suçlu ilan ediyorsunuz. Küçük beyninizle, ucuz oyunlarınızla ve zulüm dayatmanızla, Kürdistan halkına karşı işliyor olduğunuz insanlık suçlarının hesabını vermekten kurtulacağınızı sanmayın. Kürdistan kutsal toprakların coğrafyasıdır. Halkının soylu, asil ve yardımsever tarihi vardır. Kürt halkının kahramanlığı asil soyunun kanıtı aynasıdır. Tüm zulüm dayatmalarına, yobazca kirletme ve etkisizleştirme oyunlarına rağmen, Kürdistan halkı, en zor dönemlerde bile soylu asaletlerini ve kahramanlıklarını insanlığın hizmetine sunmasını bilmiş ve başarmışlardır. Şimdi, Kürt Tanrısı Xweda’nın kararıyla, Kürdistan halkı, özelliklerini ve yeteneklerini Bağımsız, Demokratik, NATO üyesi Birleşik Kürdistan Devletleri için değerlendiriyorlar. Xweda’nın kararı budur. Bizim beklentimiz budur. Kürdistan ve Kürt halkı için gerekli olan budur. Mücadelemiz ve ibadetimiz budur. Hedefimiz birdir ve budur. Her Kürdistan’lı siyasi hareket, kurum, kuruluş, etkin her birey Bağımsızlık hedefine ulaşmak amacıyla hizmet etmekle yükümlüdür. Hedefe ulaşmak için hizmet hepimizin, namus, şeref, ahlak ve ruhani yeminidir. Bu yemine bağlılıkla hedefe ulaşmak borcumuzdur. Bu borcumuzu ödeyeceğiz. Bu yemindir ve her türlü pazarlığa kapalıdır.
Hüseyin Baybaşin