Sosyal medya aracılığıyla Dünya’ya sesimi duyurabildim. Kendimi ifade ederek, Dünya ile paylaşma olanağını edindim.
Öfke, kızgınlık gibi görüşlerimi de paylaşabildim.
Kirli düzenin maşası olmanın ötesinde hiçbir işe yaramayan sözde medya kuruluşlarının, bilinçli olarak şahsıma yönelik kara propaganda görevini yürütüyor oldukları çalışmalar, mide bulandırıyordu. Sürekli olarak, şahsımla ilgili, yalanların yer aldığı yazılı ve görsel basın kuruluşlarına, karşılık, yine kirli düzenin köle mahkemelerinde davalar açmak zorunda kalıyordum. Hem Türkiye de hem de Dünya’nın birçok ülkesinde böylesi nedenlerden ötürü davalar açtım. Açmış olduğum davaların hepsinde, Hukuki açıdan, haklılığımın net ve açık olmasına rağmen, köle mahkemeleri, süreyi uzatarak zaman aşımı gibi ucuz gerekçelerle, davaları düşürdüler. Bazen, dava dosyaları tamamen “kayıp”? oldu.
Tek bir kez, Hollanda’da, Utrect şehri mahkemesinde çok dürüst ve onurlu bir kararla, Hollanda ulusal-resmi NOS haber programına karşı açmış olduğum dava, olumlu sonuçlandı. Devlet televizyonu,, bana on bin Euro tazminat ödemeye ve mahkeme kararını bir hafta boyunca, birinci haber olarak yayınlamaya mahkum oldu.
Halkıma yönelik barbarca zulüm ile sistemli soykırım uygulamasına tepki ve görüşlerimi paylaşmanın yanı sıra, şahsıma yönelik iftiralara, ucuz hesap saldırılarına yanıt verebilme olanağı da, sosyal medyadan bize sunulmuş olan bir nimettir.
Sosyal medya sayesinde, yirmi yılı aşkın bir süredir esir tutulduğum yedi buçuk metre karelik hücreden, hak edenlerin ağzının payını verebiliyorum.
Sosyal medyayı icat edenler, gerçek cennetin gerçek melekleri olmalıdırlar. Onlara, teşekkürlerimi böylece ifade etmeyi uygun gördüm.
Şahsıma ait sosyal medya platformu, birçok ciğeri çürüklerin korku nöbetine kapılmalarına neden olduğu gibi, Türkiye’yi yöneten faşist barbarlarını da çok ürkütmüş olacak ki, mahkeme kararıyla, şahsıma ait web sitesine erişimin engellenmesi için, kapatılmasına karar verilmiş. Ankara’da bulunan ilgili köle mahkemesinin telefonunu bulup aradım, panikten ne diyeceklerini şaşırdılar. Korkak soytarılar.
Cumhurbaşkanlığı iletişim daire başkanlığının talebiyle, hbaybas.com sitesinin kapatılması geçici olarak bir karar verilmiş. Soruşturma aşaması tamamlanmadan, bilgi veremezlermiş. Hem, “sizin, Hüseyin Baybaşin olduğunuza nasıl inanabiliriz” diye de bilgiçlik yaptılar.
O utanmaz korkaklar için daha fazla söylemlere gerek yok.
1969-1970 yıllarında Licê’de orta okul öğrencisiydim. Dünya’nın Licê’den, kainatın da Türkiye’den ibaret olduğunu inandırmaya çalışırlardı bizi. Sonra, Turhan Hoca diye bir deha, İstanbul’dan okulumuza öğretmen olarak geldi. Bizlere, Dünya’nın kapsamını, Licê’nin geri kalmışlığının nedenlerini, eğitimin itaat etmek değil, öğrenmek olduğunu öğretti. Ölmenin basitliğini, yaşayıp yaşatmanın yüceliğini de Turhan Hoca’mızdan öğrendik. Turhan Hoca’mız, bizlere, öğrenmenin kapısını açtı. Karanlık kalıp içine sıkıştırılmış olan zihnimizi aydınlattı. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Saygıdeğer ve asil bir deha olan Turhan Hocamızı hapsettiler. 1971 yılı olması gerekir. Sözde, Hocamız Komünizm propagandası yapıyor-muş!?….
Alçak ve kirli düzenin, faşist ve barbar devlet yapısının yapacağı bu kadar olur. Bizim için Turhan Hoca, öğreti dehasıdır. Emsalsizdir.
Benim, isyanım da öylece başlamış oldu. Licê’li bir arkadaşım-okul arkadaşım- ile İstanbul’a gittiğimde ilk olarak Turhan Hoca’mın evine gittik. Bir Beyefendi olan Baba ve gerçekten bir Hanımefendi olan Anne, ve o tarihte bizden küçük olan kız kardeşiyle, Bakırköy’de bahçeli bir evin giriş katında tanışıp sohbet ettik. Asil ve mütevazi ailesiyle tanıştık.
Kirli düzen çarkı, bizimle boğuşmaktan kurtulamadı. Dolayısıyla buralardayız. Turhan Hocamın öğretileriyle başım dik yaşıyorum. Benim en güzel sevgilim olan SOSYAL MEDYA sayesinde, Hocamı buldum. Sağlıklı ve dinç olduğunu öğrendim. Saygılarımla Hocam.
05-08-2019