Bir insana barbarca zulüm ile baskı dayattığınız zaman köşeye sıkıştırdığınızda o insanı isyan etmeye zorlarsınız. Türkiye devlet faşizminin biz Kürtlere yönelik uygulamaları gibi. Bütün Dünya’da durum böyledir. Baskı, zulüm uygulamasına tepki olur. Bazen, tepkiler zulümü uygulamanın istediği gibi beklediği gibi veya kabul edeceği gibi olamayabilir.
Biz Kürtler’le Faşist Türkiye devleti arasında olan olaylar gibi. Biz Kürtler için İran’da Irak’ta ve Suriye’de de durum aynıydı. Halen de öyledir. Doğa’ya yönelik barbarca uygulamalar da doğayı isyan ederek tepki gösterecek duruma getirdi. Yerden göklere çıkan kirlilik geri yerlere döner. Toprağa bırakılan zehirsel atıklar, doğayı sıkıştırdığı isyana yönelttiği gibi deprem hattı üzerinde ev kurduğunuz zaman onun risklerini de bilirsiniz. Deniz kenarında yapacağınız binaların Tsunamiden etkilenebileceğini önceden bilirsiniz. O binaları yaparken tsunami riskini de göze alırsınız. Yağmurdan, kardan, oluşan sellerin etkileyebileceği alanlarda yerleşim alanları veya ziraat yaparsanız onun da risklerini bilirsiniz.
Aynı zamanda kürtlere zulüm yaptığınızda onun risklerinin olduğunu da bileceksiniz. Kürtlere yaptığınız zulümün karşılıksız kalmayacağını bilmeniz gerektiği gibi doğayı tahrip ederek doğayı hesapsızca kullanarak risklere kapı açtığınızı da bilmeniz gerekir. Depremler, seller, tsunamiler ve korona virusu gibi hastalığın kaynakları da biz insanların doğaya yönelik yapmış olduklarımızın doğadan bize cevabıdır. İnsanların sözcüleri, temsilcileri insanların hak ve hukukuna koruyucu yasalar oluşturmaları gerektiği gibi doğanın hak ve hukuku koruyucu yasaların da oluşturulması gerekir. Gerçekçi olmak zorundayız her yaptığımızın karşılığının da olacağını da bilmek zorundayız.
Benim için Recep Tayyip Erdoğan’ın, onun soyguncu çetesinin ve faşist türk devletinin kürt halkına yönelik barbarca zulüm ile soykırım uygulamaları korona virüsü ile paralel bir olaydır.
Saygılarımla, Hisên Baybas