AYNAYA BAKIP GERÇEKLERİMİZLE YÜZLEŞMELİYİZ

0
1185

Kendi topraklarımız, kendi baba vatanımız, âmâ mülteci statüsüne bile sahip değiliz. Ülkemiz Kürdistandır. Bizler Kürdüz. Doğru olan budur. İran devleti, ‘’biz Kürdistan halkına İran-Kürtleri diyorken’’, kendilerini uygar ve yasal çerçevede söz ve hak sahibi olarak görebiliyorlar. Bu durum Türkiye Devleti, Irak Devleti ve Suriye Devleti için de aynıdır. Özellikle Türkiye‘de AKP iktidarı dönemine kadar Kürtlük yok sayılıyordu. Kürdüm, Kürtçüyüm demek bölücü terör suçu sayılıyordu. Bu durum resmi tanımıyla soykırım dayatmasıydı. Soykırım dayatmasına maruz kalmış olan Kürdistan halkı kendi yasal öz savunma hakkına yönelmesi ise, dünyada benzeri görülmemiş, suç olarak işlem görülüyor. Kürt halkı züllümü aşan baskı dayatmasının oluşturmuş olduğu acıların sancılarını yaşıyor.

Tek parti dönemleri, Menderes dönemi, Adalet Partisi dönemi, Askeri Yönetim dönemleri, Ecevit-Erbakan dönemi, MC ve ML iktidarları dönemleri, Kürt halkı için Türkiye Devletinin zulüm dayatması hep aynı oldu.

12-Eylül döneminin zulmüne çirkeflik eklendi. PKK çatısı altında direniş ve isyan ile yanıt buldu. 12-Eylül askeri rejim dayatması Anavatan dönemleri Kürt halkına ara nefes aldırdıysa da, Cumhuriyet Türkiye’sinin faşizmi, Demirel-İnönü işbirliğiyle, Kürt halkına zulüm dayatmasın yeniden hatırlattı.

1980-lı ve 1990-lı yıllarda Kürdistan köyleri ve kasabaları haritadan silindi. Kürt halkı tır karoserlerinde, sınır dağlarında ve kullanımız gemilerde, denizlerde, okyanuslarda, kendileri için yaşam alanı çocukları içinde istikbal arayışına sürüklendiler. Bu arayışların da önü tıkandı. İnsan hakları savunuculuğu iddiasında olan Avrupa Birliğinin karar ve olanakları ‘’K4’’ adlı kurum bünyesinde, nefes alma arayışında olan Kürdistanlılara dünyayı zindan ve mezara dönüştürerek Cumhuriyet Türkiye’sinin faşizmine, kirli gizli anlaşmalar çerçevesinde hizmet etiğini resmi belgelerden öğreniyoruz.

İnsan hakları savunuculuğunun öncülüğünün üstlenme görüntüsünde olan Hollanda‘da rehin tutuluyor olmamda, K4 anlaşma ve çalışmalarının sonucu olduğu açığa çıkmıştır. AK Partinin 2000 yılların başında ortaya çıkıp, ”bize ve Kürdistan halkına gülücükle umut sunmayı açıp”, devrimsel adımlar atması, bizde insani ve duygusal heyecanla destek buldu.

Kürdistan halkının ezici çoğunluğu aynı çerçevede adımlar attı. Ancak ve maalesef AKP’nin gülücükle umut sunan çıkışı, tek partileşti. Demirel, İnönü askeri yönetimler ile aynı seviye çerçevesi ile ve zulüm dayatmaya yöneldi.

AKP yönetimi ”Kürt sorunu yoktur” diyebilecek kadar zavallılaştı. AKP’nin bu durumu, umut dünyamızı yıktı. AKP’nin en üst düzeyde ilanı Cumhuriyet Türkiye’sinin Kürt halkına yönelik faşist zihniyetinin ürünüdür. Yeniden zulmü dayatmasının kararıdır. Şimdi, cevaplamak zorunda olduğumuz soru şudur. Biz – Kürtler – ne olursa olsun BDP ve HDP çevreleriyle ve dayandığı misyon ile olumsuzluklarımız, anlaşmazlıklarımız ne olursa olsun, çıkarlarımız ne olursa olsun, öfkemizin boyutu ve kapsamı ne olursa olsun, hepsini askıya alalım.

Kürt halkının insanca yaşaya bilmesinin önünün açılmasını sağlamak, Türkiye’de demokratik hakların yasal güvence altında garantiye alınmasının sağlanması için, HDP’ye oy vereceğiz. HDP’nin yüzde onluk barajı aşmasını sağlamak zorundayız. Türkiye’nin Avrupa birliği anlaşmalarına uygun ve üyelik statüsünü edinmesini sağlamak için HDP barajı aşmalıdır. Aksi durum, Türkiye için felaketin ve parçalanmanın, bölünmenin başlangıcı olur. Kürt halkı bu felakete hazır değil. HDP direk seçime girmeye hazır değildi. Ancak  bedelini Kürt halkı ödemesin diye biz HDP’nin barajı aşmasını sağlamak zorundayız. Bu ilk ve birinci görevimizdir. Kısa vadeli yapacağımız bu olmalıdır. Bu kolay olan adımımız. Zor olan uzun vadeli adımlarımızın çalışmalarının ilk adımı:

(i)             Birincisi Kürtler arası müşterek hareketle ulusal ve ortak temsilcilik kurumlarını oluşturup yaşatmak olmalıdır.

(ii)           İkinci adımımız güvenilir konuma gelebilmeliyiz.

Dünya’nın yönetiminde etkin olan güçler ile, iş birliğini sağlayıp kalıcılaştırabilmek için güvenilir olmalıyız. Türkiye ve İran dahil, coğrafyamızda hayati önemde çıkar ve beklentileri olan devletlerle güvenilir temelde anlaşmalar sağlamayı başarmalıyız. Bağımsız Kürdistan, Türkiye, Suriye, İran ve Irak Devletlerinin de kalıcılıklarının güvencesi olacağını görmelerini, sağlamalıyız. ABD, AB, Rusya dahil, diğer güç ve bölge ülkelerinindi bölge ve coğrafyamızda Bağımsız Kürdistan ile çıkarlarının ve güvenliklerinin garantisi ve güvencesi olacağını göstermeliyiz. Bu iki temel adımların çalışmalarını yürürken:

1) Kapsamlı eğitim seferberliği. Her Kürt evi okul, her Kürt bireyi eğitmen olup, uygar yaşamı ve temel amaçlara hizmeti en yüksek kalite düzeyinde halkımıza öğretmeli, benimsetmeliyiz.

2) Her karış toprağımızı, her gram enerjimizi, her nefesimizi insanlarımızın modern, yüksek kaliteli yaşamaları için ekonomik gelişmeyi sağlamak‘ta kullanmalı, harcamalıyız.

3) Her adımımız, temel İnsani Haklara saygıyla sahip çıkıp, soylu tarihimizin gereği olarak sosyal ilişkilerimizi uygar temelde geliştirmeliyiz.

4) Sağlıklı yaşamanın gereklerini, ruhani inanç bilinciyle benimseyip, uygulamalıyız.

5) Korkunun ecele, ölüme çare olmadığını, asla unutmadan korkusuz olalım.

6) Kendi topraklarımıza topraksızlığımızın, kendi vatanımızda vatansızlığımızın, kendi beceriksizliğimizin ve başarısızlığımızın olduğunu asil bir duruşla kabul edelim. Bu anlayışla, başarıyı, becermek, dünyamız, ahiretimiz, şerefimiz ve cennetimiz olsun.

İki temel adımımız ruhumuzun ve bedenimizin diğer tanımlaması adı olsun. Devamla, diğer altı ayrı çalışma adımlarımız imanımız, inancımız olsun. Bu tarz, kültür anlayışımız, sanatsal dünyamız olsun. Böylece insanca yaşayabilme olanaklarının yolunu açmaya hizmet edelim. Halkımız, bu kararlılıkla açılacak yolda yürüsün. Başka yollardan kurtarıcı beklemeyelim. Her birimiz hepimiz için bu yolda kurtarıcı olalım. Her adımımızda adil ama güçlü olalım. Hiçbir güce boyun eğmeyelim ve asla başkalarına boyun eğdirmek gibi ucuz, iğrenç, sapık yönelimlere izin vermeyelim. Bizler yardıma muhtaç iken, dünya’yı kurtarmaya çalışma fantezilerine esir olmayalım. Böylece, yolumuz çok zor, çok uzun ama çok doğru ve zevkli olacaktır. Adil, güçlü, dürüst, çok çalışmak kendimize güvenmekte kararlı olmalıyız. Başka türlüsünü göremiyorum. Başarıya ulaşabileceğimiz, başka bir yol göremiyorum. Esir gibi, köle gibi yaşamak kaderimiz değildir, olmamalıdır.

Bugün’ki görüşlerim ve duruşum budur. Bundan ötürüdür ki kendimle barışık yaşıyorum. Kendimizle barışık olmazsak başkalarıyla hiç barışık olamayız.

7 Haziran 2015 seçimi Kürdistan coğrafyasının zafere gidecek yolun ilk adımının  harcı olsun.

Duruş ve görüşlerimi halkımla paylaşma görevimi yerine getirmek zorunda olduğum inancıyla bu satırları yayınlansın diye yazdım. Kendimizi, birbirimizi ve başkalarını yanıltmanın, otalanmanın gereği yoktur. Kimseye de yararı olmayacaktı.

30 Mayıs 2015 saat 00-15 te bitirdiğim bu yazı hoşgörülerinize sığınarak vaktinizi aldım.

Saygılarımla,
Hüseyin  Baybaşin