Türkiye’de siyaset arenası, suni gösteriler, şovlarla halkın gerçek sorunlardan uzak kalmasını sağlamaya çalışıyor.
Ortaya saçma sapan bir iddia atılıyor ve tüm siyasi çevreler o iddiayı tartışıyor. Halk, ister istemez o saçma sapan iddialarla ilgili tartışmaları takip etmek durumunda kalıyor. Böylesi bir hengame ortamında önemli sorunlar savuşturuluyor.
İran, bölgede süper güç olma sevdasındadır. Aynı İran, Dünya gücü olabilmeyi hayal ediyor. Bölgenin süper gücü olabilirse, (?) Akdeniz’de güç oluşturacak. Böylesi bir projeyi tehdit olarak gören Dünya gücü devletleri de, bu durumu kendilerine en uygun çerçevede değerlendirip karşı projelerle uğraşıyorlar. Bu gelişmeler, kapsamlı çatışmaların başlamasına zemindir. Bu durum biliniyor. Öngörüsüz çevreler ise Dünya’yı kendi karanlık gözlükleriyle daha iyi gördüklerine inanabilirler. Türkiye’yi yönetenler de bu kategoridedirler.
Kürd halkı açısından ise, Bağımsız Birleşik Kurdistan Devleti’nin resmileşmesine alternatif yoktur.
Güney Kurdistan’da 25 Eylül 2017 tarihinde gerçekleştirilmiş olan Bağımsızlık referandumu, Kürd halkının ateşli bir tutkuyla Bağımsızlık istediğini tüm Dünya’ya gösterdi.
Ayrıca, bu referandum gösterdi ki, Kurdistan’ın bir tek parçasında bile Kürd halkının kendi welat topraklarında kendi özgür iradelerine, hak ve hukuklarına saygı gösterilmiyor.
Türkiye, İran, Suriye ve Irak gibi Faşist devlet yönetimleri, Kürd halkına, “biz, sizin vatanınızı işgal altında tutmaya devam edeceğiz ve size hiçbir hak tanımayacağız” diyorlar.
Bu durum, Bağımsız Birleşik Kurdistan projesinin zorunluluğunun kanıtıdır. Bağımsızlık, biz Kürd’lerin doğal hakkıdır. Doğal hakkımızı edinmek bizim sorumluluğumuzdur.
En önemlisi, hakkımız olan Bağımsızlığı nasıl edineceğimizdir.
Benzer durumda olan ulusların kendi haklarını nasıl edindiklerine bakmamız gerekir. Kendi Bağımsızlıklarını nasıl kazandıklarına bakmamız şarttır. Bu örneklerden ders çıkarmalıyız.
İsrail çok benzer bir örnektir.
Kırk bin civarında İsrail’li Dünya’nın güçlü Devletiyle anlaşmayı başardılar. Sonra bölgede birden çok siyasi hareket oluşturdular. Tüm siyasi hareketler, Bağımsızlık projesinde anlaştılar. 1945 yılından itibaren örgütlenme çalışmaları çok kısıtlı olanaklarla başladı ve 1948 yılında Bağımsızlık ilan ettiler. Bağımsızlık ilanından on dakika sonra Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in Bağımsızlığını tanıdı.
İsrail, Bağımsızlığını ilan ettiği ve ABD tarafından tanındığı gün, İsrail ülkesinin topraklarının yüzde onu bile İsrail güçlerinin elinde değildi. Bağımsızlığın ilanı ve ABD’nin tanıması sürecinde, İsrail Devletinin kuruluşunu resmileştiren siyasilerin hepsi, İngiliz devleti tarafından terörist olarak aranıyorlardı. İspanya ise İsrail’i 1994(yanlış değilsem) yılında tanıdı.
Şimdiki İsrail toprakları İngiliz devletinin kontrolü altında idi. Filistin olarak tanınıyordu. Bütün Arap ülkeleri, İngiltere ve Almanya, Avustralya gibi birçok Avrupa devleti, İsrail’in Bağımsızlığına karşıydı.
İsrail’i kuranlar, hiçbir bölge devletiyle anlaşma yapmadan Bağımsızlıklarını kazandılar.
Bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi, İsrail’liler fazla zengin değildiler. ABD’ye para verip destek almadılar. Stratejik anlaşma yaptılar. İsrail Bağımsız olduktan sonra Dünya’daki Yahudiler zenginleşmeye başladılar. Gerçek tarih budur.
Kürd’lerin Bağımsızlık isteyen şerefli ve kararlı insanları kırk bin’den çok daha fazladır. Kurd u Kurdistan’ın zenginliği ise bugünkü İsrail ve Yahudi’lerden çok daha fazladır. Dem xweş.
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin