Bir dostumun evinde misafir oldum kısa bir süre önce. Tabi ki hal hatırdan sonra bütün Kürtlerde olduğu gibi söz dönüp dolaşıp siyasete geldi. Bu durum bütün Kürtlerde olağan bir şeydir bence. Herkesin içi yanıyor ve bağımsız Kürdistan için şartlar ve koşullar yüz yıldır hiç bu kadar uygun olmamıştır. Bir şey yapılacak ise tam zamanı dedim. Dostum bunu bu şekilde düşünen ve harekete geçen insanlar olduğunu söyledi. Bunun için Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti kurulduğunu, bunun 24 Temmuz 2018 de Lozan Antlaşmasının imzalandığı odada ilan edildiğini söylemesi merakımı cezp etti doğrusu. Aslında basında böyle bir haber okuduğumu anımsadım. Dostum bu çalışmayı Hollanda’da cezaevinde esir tutulan Diyarbakırlı işadamı Hüseyin Baybaşin’in öncülük ettiğini, maddi manevi her şeyini ortaya koyduğunu ve kendisinin telefonla benimle de görüşeceğini söyledi. Bazen en ağır esaret, tutsaklık şartlarında yaşayan insanlar bizden daha özgür ve mücadeleci olabiliyor demek ki…
Ertesi gün saat 11 gibi Kekê Hüseyin Baybaşin aradı. Dostumun hal hatırını sorduktan Welat da burada deyince telefonu benim almamı istedi. Çok sıcak ,içten, mütevazi bir ses tonu ile anadilimizde Kürtçe konuştuk. En çok etkilendiğim şey mütevaziliği ve içtenliğiydi. Hiç bir zaman insanın sözünü kesmez. Konuşmanın bittiğinden emin olmayana kadar dinler. Hiç insanın konuştuklarına müdahale etmiyor. Çok sabırlı ve tevazuu ile dinliyor. Ondan sonra sanki kırk senedir görüşemediği bir ahbabı ,dostu ,arkadaşı veya ailesinden biriyle konuşuyormuş gibi samimi ve içtendi. Kısaca niçin böyle bir çalışma başlattığını anlattı:” Kürtlerin savaşma, bedel ödeme, fedakarlık, kahramanlık sorunu yoktur. Kürt Halkı bunu tarihi ile bütün dünyaya ispatlamış bir Halktır. Kürtler sürekli olarak masada , politik ,siyasi ve hukuki alanlarda kaybetmiştir. Ülkemiz işgal altında ve hepimizin içi yanıyor. Bizlerde bugün bağımsızlık şartlarının olgunlaştığı, dünya siyasi ve politik konjekturunun buna müsaade ettiği bir zamanda Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti adı altında Kürt ve Kürdistan davasını başka bir safhaya taşıyıp, Kürdistan’ın bağımsızlığının tanınması için hukuki ,politik ,siyasi mücadele veriyoruz vereceğiz. Bu mücadelede yer almak isteyen , destek vermek isteyen her Kürdün siyasi pozisyonuna bakılmaksızın, sadece Kürt ve Kürdistani değerlere bağlı olması şartıyla bu davanın bir neferi olması önünde hiç bir engel yoktur. ” Aslında şahsen tam da aradığım şey bu idi. İçimde tarifi imkansız bir umut belirdi. Bu kısa görüşmeden sonra kendisiyle yüz yüze görüşme konusunda anlaştık. Bunun için kimlik bilgilerimi, yaşadığım ülke ,telefon numaramı verdim. Bu bilgiler cezaevi yönetimine veriliyor. Cezaevi yönetimi verilen şahsın bilgilerini kontrol edip görüşmesine bir sakınca olup olmadığına bakıp ona göre izin veriyormuş. Bu prosedürün bir iki hafta süreceğini sanıyordum. Dostumun evinde 2 gün daha misafir kalıp bu konularda uzun uzun sohbet ettik. İki gün sonra da yaşadığım ülkeye evime döndüm.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra bilmediğim bir numara Hollanda’dan beni aradı. Ses tonundan hemen tanıdım. Evet arayan Kekê Hüseyin Baybaşin idi. 25 dakikalık bir görüşmemiz oldu. Görüşmenin sonunda benim ismime onay çıktığını ve iki gün sonra kendisiyle görüşmeye gelebileceğimi söyledi. Bu duruma çok sevindim. Doğrusu ben bu kadar kısa bir sürede olacağına inanmıyordum. En az bir kaç hafta alır diye düşünmüştüm. Görüş günü saat 12:45 ‘te orada olup olamayacağımı sordu. Sıkıntı olmaz gelirim Kekê dedim.
Dediği tarihte Rotterdam’da bir cafede oturmuş kahvemi içiyorum. Rotterdam’a ilk gelişim. İlk gelişim olduğu için ne olur ne olmaz diye biraz erken geleyim dedim. Ben kahvemi içerken telefon çaldı. Arayan Kekê Hüseyin Baybaşin idi. Gelip gelemediğimi, yolculukta bir sorun yaşayıp yaşamadığımı sordu. Kekê Rotterdam’dayım bir cafede oturmuş kahvemi içiyorum , görüşme saatinde yanında olurum beni merak etme dedim. “Eğer adresi çıkaramazsan bir arkadaş göndereyim gelip seni alsın” deyince. Yok Kekê ben hallederim dedim. Bende de ilk gittiğim yerlerde adresleri ararken bir bulmaca çözüyormuşum gibi ilginç bir haz verir bana bilmem nedendir. O yüzden kimsenin yardımcı olmasına gerek olmadığını kendim halledebileceğimi söyledim. Tahminim ben geliyorum diye başka bir arkadaşı çağırmış bana yardımcı olması için. Bu inceliği karşısında ezildim doğrusu. Verilen adresi girdim telefona çıktım yola. Saat tam 12’ de cezaevinin kapısına vardım. Daha görüşü bir saat var. Bende cezaevinin yanında akan kanalın yanına gidip, sanki hiç akmıyor izlenimini veren kanala bakarken bu su Kürdistan’da olsa nasılda çağlardı diye düşündüm kendi kendime. Kanalın karşı kenarında fabrikalar dizilmiş, yük gemileri sürekli bir şeyler taşıyor, kanal ile cezaevi otoparkı tel örgü ile ayrılmış ve kanalın yanına bisiklet yolu yapılmış ve bisiklet yolu kanaldan daha aktif sürekli bisikletliler gidip geliyor. Klasik Hollanda…20-25 dakika oyalandıktan sonra ziyaretçi bekleme odası yazılan yere girdim. Görevliler kimin için geldiğimi sorunca sadece Baybaşin dedim. Tamam deyip kimliğimi istediler. Ziyaretçi kimliği verdiler. Tren istasyonlarında olduğu gibi emanet kutuları vardı.
İçeriye yanında götürmenin izin verilmediği eşyaları o dolapta koyuyor , kilitleyip kilidini yanında götürüyorsun. Bunun için 50 cent atmak gerekiyor yoksa dolap kilitlenmiyor. Bende ki bozuklar arasında 50 cent çıkmayınca görevlilerden istedim onlarda böyle durumlar için 50 cent işlevini gören bir plastik verdiler. Dolabı kilitledim fakat bu seferde avukat olup olmadığımı sordular. Değilim deyince ceketinizi de çıkarıp dolabınıza koyun dediler. Bende biraz konuşacağımız konulara, karşımdaki insana olan saygımdan resmi giyinmiştim. İlginç olan şey dolapların üstünde flamanca ” burada çalınacak eşyalarda sorumluluk bize ait değildir” yazısı asılı olması idi. Tesadüfen seçtiğim dolabın numarası 21 olunca gülümsemeden edemedim. Görüş saatine doğru yaklaşık 10 kişi olduk. İlk başta beni çağırdılar. Xray cihazından geçirdiler. Üzerinizde metal bir şey var mı? Diye sorunca kemeri gösterdim. Aynı havaalanlarındaki uygulama. Kemersiz geçince cihaz ötmedi bu sefer. ” ilk kata çıkın merdivenleri takip edin ” dedi görevli. Tamamen metalden yapılmış geniş bir merdiven, en önde benim yolu da bilmiyorum. İlk defa geliyorum sorun değil sonuçta başka yerlere gidilecek bir yapı değil burası deyip çıktım ilk kata. İlk kata çıkınca geniş bir koridor ve koridorun sonunda sol tarafta başka bir görevli odası. Görevli odaları cam bölmeler olarak ayrılmış ve hiç bir şekilde fiziksel temasa izin verilmeyecek şekilde tasarlanmış. Orada da tekrar sordular kimin için geldiniz diye. Baybaşin deyince oradaki görevli bir deftere keçeli kalemle Baybaşin yazdı.” Bu kapıdan geç orada bekle biz seni çağıracağız” dedi. Tamam dedim. Kapıların hepsi otomatik ve yalnızca görevli bölmelerinden açılabiliyor. Otomatik kapıdan ses gelince açtım girdim içeri. Koridordan daha dar bir bekleme odası. Sağ ve sol taraflarında birbirine yapışık, rahatsız hatta biraz eğik tahta sandalyeler var. Odadan çok daha önce sadece koridormuş, iki güvenlik kapısı ile sonradan oda haline getirildiği her halinden belli oluyordu. Girdiğim kapının tersi yönündeki kapının tam üstünde kamera var. Kameranın olduğu kapının yanındaki yapışık sandalyelerden birine oturdum. Birazdan diğer ziyaretçilerde tek tek gelmeye başladı, onlarda benim gibi beklemeye başladı. Bir görevli anons yaptı otomatik kapı açıldı ve ve herkes biraz acele görüşmenin yapıldığı odaya doğru uzun ince bir koridordan yürümeye başladık. İçeriye ilk girdiğimde ben Kekê Hüseyin Baybaşin’i tanıyordum başından ama O beni ilk defa görecekti. İçeri girer girmez kısa yoldan O’nun yanina gitmek istedim. Beni hemen tanıdı ve ” oradan değil, diğer taraftan gelmen gerekiyor “dedi. Yanına gittiğimde hani 20-30 sene göremediğimiz bir dostumuzu, akrabamızı görünce öyle sarılarız ya işte öyle bir içten sarılma ve merhabalaşmamız oldu. Kendisinin içtenliği, samimiyeti, morali , güler yüzlülüğü, mütevaziliği beni çok etkiledi doğrusu. Ben insanlarla ilk karşılaştığımda ya pozitif yada negatif etki alırım. Bu insanda acayip bir pozitif enerji vardı. Ya sanki çok uzun yıllardır tanıyormuşsun hissine kapılır insan bazı insanlarla ilk tanıştığında; bende de böyle bir durum yaşandı. Her şeyden önce hal hatırımı sordu. Gelirken bir sıkıntı çekip çekmediğimi sordu. Merak etme bir sıkıntı çıkmadı Kekê dedim. “Bir saatimiz var o yüzden zamanımızı kaliteli kullanalım, sen de bu kadar yolu geldin ,aklında ne kadar soru varsa sor” dedi.
Kendisine kısaca özgeçmişimi anlattım. Daha sonra soru cevap şeklinde bir diyalog başladı.
Soru: Neden ve niçin Kürdistan Birleşik Devletleri adı altında bir oluşum ve hükümet kurma gereği duydunuz?
Cevap: Benim kim olduğumu, duruşumu, Kürdistan Özgürlük Mücadelesine olan desteğimi biliyorsundur zaten. Kürdistan’ın Özgürlük Davasına daha ilk günden beri her türlü maddi manevi desteğim olmuştur. Ülkemiz parçalanmış, işgal edilmiş, ülkemizi işgal eden devletler halkımız üzerinde her türlü hukuksuzluk, kanunsuzluk, hakaret, katliamı reva görmüşlerdir. Bugün ben Kürdüm diyen bir insanın kendi halkının, ülkesinin özgürlüğünü istememesi söz konusu olabilir mi? Ben şahsen bu konuda tarihin bize yüklediği çok ağır sorumluluklar olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar bu sorumlulukları hep üstlendim ve bundan sonra da üstlenmeye devam edeceğim. Bu her şeyden önce ahlâki, vicdanî, insanî bir görevdir. 24 senedir esaret altında yaşıyorum ama isteseydim ve halkımın özgürlük davasından vazgeçseydim bu esaret söz konusu olmayacaktı. 1995’ten beri TC ve Hollanda devletleri arasındaki siyasi, politik ve ekonomik ilişkiler yüzünden adeta burada esir tutuluyorum.
Geldiğimiz nokta ve tarihin bize yüklediği sorumluluk ve misyon gereği Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti adı altında bir oluşuma gitmeyi mevcut politik ve siyasi konjektor mecbur kılmıştır.
Soru: Bugün Kürdistan davası mücadele ettiğini iddia eden o kadar parti, kurum, kuruluş varken , siz neden bir partiyi desteklemediniz veya bir parti içinde bu faaliyeti yürütmediniz?
Cevap: Öncelikle Kürt siyasî hareketlerinin kendi aralarındaki çelişki ve çatışmalara baktığımızda partiler üstü bir oluşuma ihtiyaç olduğuna kanaat getirdik. Özellikle farklı ideoloji ve yöntem kullanan Kürt siyasi hareketleri birbirini çok düzeysiz ve seviyesiz suçlamalarla birbirini ne yazık ki teşhir etmektedir. Kürdistan’ın düşmanlarına verilmesi gereken mücadele adeta kendi aralarında vermektedirler. Kürt Halkını şucu, bucu, şu partili, bu partili, veya sağcı, solcu,muhafazakar,dindar,sosyalist,liberal,demokrat,laik,reformist diye ayrıştırmak, kutuplaştırmak doğru değildir. Kürdistan’ın Özgürlük Davasına katkı sunan, bunun için mücadele eden, değer üreten hangi ideolojiden olursa olsun, hangi yol ve yöntemi kendisine araç edinmişse etsin hepsine saygımız vardır ve hepsine eşit mesafede duruyoruz. Onlara minnet borcumuz vardır. Herkesin ideolojisi ,yöntemi ,araçları farklı olabilir ki olmalıdır da. Bizim üzüntümüz bu parti ve oluşumların aralarındaki uzlaşmaz ve birbirine saldıran tavırlarıdır. Hâlbuki bu şekilde hareket etmek sadece Kürdistan düşmanlarına hizmet eder. Kendi partisinden olmayan, kendisi gibi bir ideolojisiye sahip olmayan halkının kendi mensuplarını ajan, hain, işbirlikçi ilan etmek, teşhir etmek, hatta birbiri ile çatışmak ne kadar Kürdistan davasına hizmet edebilir ki? Onun için Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti adı altında geçici bir hükümet kurduk ve bütün Kurdistani parti, kurum ve örgütlerine eşit mesafede bir konum aldık.
Soru: Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti’nin mücadele yöntem ve tarzları nelerdir?
Cevap: Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti olarak Kürdistan Davasının hukukî, siyasi, politik ve diplomatik bir alanda çözüme kavuşturulmasını esas aldık. Mesela 24 Temmuz 1923 ‘te Lozan Antlaşması ile Kürdistan dört parçaya bölünmüştür. Biz bunun insan haklarına, evrensel hukuk normlarına, uluslararası hukuk kurallarına aykırı olduğunu tespit ettik. Hatta bunun için BM nezdinde bireysel ve tüzel davalar açma hakkımız olduğunu gördük. Önümüzdeki süreçte Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti olarak BM nezdinde dava açacağız. Bu dava şuan sadece Kürdistan’ı işgal eden devletler aleyhinde değil, Lozan Antlaşmasına imza atan ve Kürdistan’ın parçalanıp bir halkın yok sayılmasına sebep olan, bu konuda sorumluluğu olan bütün devletleri kapsayacaktır. İlginç olan şimdiye kadar böyle bir dava açılmamış olması. Diğer bir nokta bugün Kürdistan’da yürütülen savaş tamamen insan haklarına ve savaş kurallarına aykırıdır. Mesela Türk Ordusu Kürdistan’daki savaşı “düşük yoğunluklu savaş ” olarak nitelendiriyor. Bu savaşta da taraflar vardır ve savaşın da kuralları vardır. Uluslararası antlaşmalarla bu savaş kuralları belirlenmiştir. TC Devleti NATO üyesi bir ülkedir ve bu antlaşmalara imza atan bir ülkedir. Bu kadar büyük bir güç dengesizliğinde Türk Ordusunun verdiği savaş tamamen savaş kurallarına aykırıdır. Hendekler meselesinde Kürdistan şehirlerini tankla topla yok ederken hangi savaş kurallarına göre hareket etmiştir? Suleymaniye’de 1806 ‘da Babanzade isyanı ile başlayan kendilerinin deyimi ile en son 29. İsyana kadar bütün isyanları nasıl bastırdıklarını övüne övüne anlatırlar. Şeyh Said Efendi İsyanı, Ağrı, Dersim, Zilan,90 ‘lı yılların köy yakma, talan, sürgün, faali meçhul cinayetler , gerillaya karşı kullandığı orantısız güç bu ve bunlar gibi onlarca durum söz konusu. Bunların hepsi savaş suçudur ve savaş suçlarında zaman aşımı yoktur. Bugün TC 29 Kürt isyanını bastırmakla övünmektedir. Büyük bir güç dengesizliğinde halkımız katliamlardan geçmiştir. Biz Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti olarak bunun hesabını soracağımızdan halkımızın hiç kuşkusu olmasın. Bu konuda Lahey’de TC, İran, Irak ve Suriye orduları aleyhinde dava açacağız. Hükümette ki arkadaşların ve avukatlarımızın bu konuda yoğun bir çalışması söz konusu.
Soru: Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti ile temasta olan, destek veren ülkeler, lobiler var mı? İttifaklara nasıl yaklaşıyorsunuz?
Cevap: Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti ile İsrail ve ABD’nin dostane ilişkileri mevcuttur. Hatta geçen sene İsrail parlamentosu bu yönlü bir karar da aldı. İsrail devleti ile çok üst düzeyde dostane ilişkilerimiz mevcuttur. Oradaki dostlarımız bırakın yardımcı olmayı bu konuda aktif destek oldular ve oluyorlar. Özellikle BM ve ABD nezdinde hükümetimizin tanınması için yoğun bir çaba ve lobi faaliyetleri söz konusudur. ABD’li dostlarımız da var. Onlarla da görüştük. İttifaklara yaklaşımımız Ortadoğu’da ABD ve İsrail ile hareket etmek, ortak çıkarlar temelinde müttefik olmak istiyoruz. Sonuçta dünya yeniden dizayn ediliyor, haritalar yeniden çiziliyor. Biliyorsunuz ki Ortadoğu’daki devletlerin hepsi masa üzerinde İngiliz ve Fransızlar tarafından kuruldu. Birinci Dünya Savaşında Kürtler İngiltere ile bir olup Osmanlı Devletine karşı savaşmadığı için Kürtler cezalandırıldı adeta yok sayıldı. Sevr Antlaşmasında kısmi olsa da bir Kürdistan vardır. Buda o zaman ki ABD başkanı Wilson prensipleri adı altında küçük bir yeri teşkil ediyordu. Amed, Botan, Garzan, Behdinan ve Soranın bir kısmını içeriyordu. Yani bütün Kürdistan’ı kapsamıyordu. Fakat Kürtler Türk Kurtuluş Savaşında Türklerden yana tavır alıp Fransız ve İngilizlere karşıt bir konuma geçtiler. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Kürdistan dört parçaya bölünmüştür ve bir halk tamamen yok sayıldı. Azınlık statüsü dahi verilmedi. Çünkü Lozan’da sadece gayri müslimlere azınlık statüsü verilmişti. Kürtler müslüman oldukları için bulundukları ülkelerde azınlık olarak dahi kabul edilmedi. Tamamen statüsüz bir durum söz konusu oldu. Bugün ABD Ortadoğu’da yeni bir düzen kurmak istiyor. Bu düzenin içinde ve yeni yapılan haritalarda Kürdistan olacak. Bu sefer Kürtlerin masada kaybetmesine seyirci kalamazdık. Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümetini bu yönlü tedbir almak, bu ittifaklar temelinde Kürdistan Özgürlük Mücadelesini yeni bir boyuta taşımak istedik. Lobi ve diplomatik faaliyetlerimiz mevcuttur.
Soru: Askeri anlamda bir faaliyetiniz var mı?
Cevap: Ulusal Ordu kurulması için bir çabamız vardır. Bizim hükümetimizin şuanda askerî bir faaliyeti yok ve buna gerek de duymuyoruz. Çünkü zaten Kürdistan’da askerî anlamda mücadele eden, Kürdistan değerlerine saldırı olduğunda cevap verebilecek askeri örgütlenmeler mevcuttur. Biz bunu bir üst boyuta taşıyıp profesyonel Ulusal Ordu kurulması temelinde müttefik olduğumuz ABD ve İsrail’den gerekli destek, alt yapı ,eğitim ve güvenlik sözü aldık. Orta vadede Ulusal Ordu kurulacaktır.
Soru: Başka faaliyetleriniz var mı?
Cevap: Kısa vadede bir vakıf kurmak istiyoruz. Vakıf çalışmaları şuan başlamış bulunuyor. Avukatlarımız bu konuda son aşamaya geldiler. Bu vakıf sayesinde yetiştirebildiğimiz kadar bürokrat, teknokrat yetiştirmek istiyoruz. İlerde Sömürgeci Türk Ordusu Kürdistan’dan çekildiğinde her konuda hazırlıklı olmak istiyoruz.
Soru: Kürdistan’ın dört parçasındaki parti, örgüt, kurum ,kuruluş ve siyasi şahsiyetlerle nasıl bir ilişkiniz var?
Cevap: Öncelikle başta da dediğim gibi; Kürdistan Özgürlük Davasına katkı sunan kim olursa olsun, hangi ideolojik çerçevede, hangi yöntemle mücadele ediyorsa etsin bizim için değerlidir ve saygı ile karşılıyoruz. Dört parça Kürdistan’daki parti, örgüt, kurum, kuruluş ve şahsiyetlerle ilişkilerimiz mevcuttur. Biz onlarla olan ilişkilerimizi kamuoyuna açıklamıyoruz. Bunun sebebi de bulundukları ülkelerde bizden ötürü herhangi bir baskı, zarar görmelerini istemediğimizden kaynaklanmaktadır. Sonuçta bazı partiler legal demokratik, kimileri farklı bir perspektifle mücadeleyi esas almaktadırlar. Onlara yönelik bir yönelim olabilir diye bu ilişkileri şimdilik kamuoyu ile paylaşmıyoruz. Ama ilerde Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti BM de resmen tanındığında bunları kamuoyuna açıklayacağız. Kendileri de zaten resmen çalışmalara katılacaklar.
Saate baktı ve ” beş dakikamız kaldı. Bizim yürüttüğümüz mücadelenin genel çerçevesi bu şekildedir. Bu mücadelede yer almak isteyen dostlarımız, arkadaşlarımız, teyzelerimiz, halalarımız, amcalarımız, yeğenlerimiz, dayılarımız, kardeşlerimiz bilsinler ki kazanacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Kürdistan Özgürlüğü her zamankinden daha yakındır. Bunu başaracağımızdan eminiz. Sende bu kutsal davaya hikmet etmek istersen, hükümet çalışmalarımızda yer alacaksan aradığımız en temek kriter Kürt ve Kürdistani değerlere bağlı olman, şahsi çıkarlarını halkın çıkarlarının ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin önüne koymamandır. Aklında tek bir soru işareti dâhi olsun istemiyorum. Bundan sonra düzenli bir şekilde seninle görüşeceğiz. Biliyorsun ki bu şartlarda ben elimden geleni yapıyorum. Sizler dışarıdasınız ve kutsal dava için çok şey başarabilirsiniz. Bu konuda sizlere olan inancım ve güvenim tamdır.
Zamanın bitmesi ile ayağa kalktık yine birbirimize sarıldık ” tüm dostlara selam söyle merak etmesinler, Özgür Kürdistan her zamankinden daha yakın. Bunu başaracağımızdan kimsenin şüphesi olmasın” dedi ve gitti. O ayrılınca içimde bir burukluk hissettim. Boğazım düğümlendi, gözlerim doldu. Beni geri götürmesi için bir arkadaş çağırmıştı. O arkadaş ile beraber yola çıktık. İlk 5 dakikada hiç konuşamadım. Arkadaş sorular soruyor bende kısa cevaplarla geçiştiriyordum. Duygusal ve düşünsel olarak çok fazla doluydum. Evet aradığımı bulmuştum. Daha sonra bir daha görüşe gittim. Bu sefer 2 saatlik bir görüşme oldu. Telefon üzeri de sürekli diyaloglar devam etti. Ondan sonra bir karar aldım.
Şimdi Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümetinin bir neferi olarak çalışmaktan büyük onur ve şeref duyuyorum. Kekê Hüseyin Baybaşin bize böyle bir imkan ve fırsat sunduğun için özgür Kürdistan’da doğacak çocuklarımız seni minnetle anacaktır. Çünkü başaracağımızdan zerre kadar kuşkum yoktur. Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti ya tarih yazacak yada tarih onu yazacaktır. Sonuçta tarih bağımsız birleşik bir Kürdistan’ın kuruluşuna tanıklık edecektir. Kürt Halkına bağımsız bir ülke armağan edecektir.
BİJÎ YEKÎTİYA DEWLETÊN KURDÎSTAN
BİJÎ KURD Û KURDÎSTAN
BİJÎ BİRATÎYA GELÊ KURD
Saygılarımla