Dünyamızın bilinen yazılım tarihinin tamamı bize gösterip öğretmiştir ki, hiçbir Devlet veya İmparatorluk kolayca oluşmamış. Kendiliğinden hiç oluşmamış. Zorluklarla ve insan kanı akıtılarak oluşanların, zulme dayalı yönetim politikaları ve istikrarsızlık nedeniyle hepsinin yıkılıp gittiğini biliyoruz. Bu konuların örnekleri detaylıca tarih kitaplarında ve Devlet yönetiminde görev yapmış olan şahsiyetlerin anı notlarından oluşan anlatım kitaplarında vardır. Özellikle zulme dayalı Devlet veya İmparatorlukların yıkılışları da kanlı olmuştur. İstikrarsızlık nedeniyle, yönetim boşluğu nedeniyle yıkılanların çoğu iç savaşlar sonucu yönetim veya sistem değişiklikleri “arayış” düzeyinde çalışmalar olmuşsa da yıkım kaçınılmaz olmuş.
Büyük İskender, Cengiz Han, Eyubi, Roma, Bizans, Büyük Britanya, Osmanlı, Japonya ve Sovyetler Birliği ayrı ayrı kayda değer örneklerdir. Dini inançlar temelinde oluşup yıkılan Devletler de incelenmeye değer. Temel insani hakların korunduğu, adil paylaşımın güvence altında olduğu, gelişmeye açık uygar kanunlarla yönetilen istikrarlı Devlet yapılanmalarının yaşadıklarını görüyoruz. İnsanlığın temel gereksinimlerinin esas alınıp korunduğu Devlet yapılanmalarının gelişip güçlendiklerini görüyoruz. İnsanlarının mutlu ve huzurlu olan Devletlerin istikrarla geliştikleri bugünün görülenidir. Hem olumlu hem de olumsuz Devlet geçmişi olan Avrupa Birliği ülkeleri, Japonya, Avustralya, Kanada, İskandinav ülkeleri ve en önemlisi de ABD Devlet yapılanmaları, işleyişleri ve vatandaşlarının hak ve hukuklarının güvencesi gibi gereksinimlerinin karşılanış hususları incelenmeye değer örneklerdir. Daha fazla örneklerle bilgilerimi paylaşabilirim. Kısaca izahatla, sürekli olarak sizlerle paylaşımlarımda ki analizler birikime dayanıyor olduğunu göstermeyi amaçlıyor. Araştırıp, soruşturup, bilgilenip çözüm üretmek zorundayız. Ortadoğu da sorunlar ciddidir. Her gün insan kanı akıyor. Niye bu ortama gelindi. Bunu öğrenmek gerekiyor. Osmanlının yıkılışından bugüne istikrar oluşmadı. Her yıl durum daha da kötüye gidiyor. Çözüm kalıcı olmalı. Samimiyetle ve adilce proje ile çözüm çerçevesinin içini doldurmak gerekiyor. Türkiye Devleti kurulduğundan bugüne biz Kürd’lerle çok aşağılayıcı oyunlar oynuyor. Bizlere zorbalığı ve zulmü kendisine hak gibi gösteriyor. Türkiye vatandaşı olan biz Kürd’lere insanlık dışı uygulamaları, asimilasyon ve soykırımı dayatarak uygulayan Türkiye Devleti, bizim bunları hak ettiğimizi rahatlıkla bize de en iğrenç suçlamalarla suçluyor. Bize dayatmış olduğu zulüm ve soykırım dayatmasına “teşekkür” etmediğimiz için bizi suçlu ilan edip cezalandırıyor. Böylesi bir Devlet yapılanmasını kabul etmek mümkün değil. İnsan aklı ve mantığı bunu kabullenemez. Bu zulüm ve soykırım dayatmasının haklılığını düşünmek dahi sapıklıktır. Zihinsel hastalıktır. Bu vahşet dayatmasının sonunun selamet olabileceğini beklemek zavallılıktır. Böylesi bir Devletin yapısının kalıcı olabiliceğini beklemek akıl fukaralığıdır. Bu dayatmaları uygulamak ve savunmak insanlığa karşı suçtur. Bu uygulamalar Nazi uygulamasından çok daha fazla ağır insanlığa karşı suçtur. Sürekli ve tekrarla devam eden suçlar olduğundan dolayı daha ağırdır. Uluslar arası hukuk budur. Biz Kürd’ler güçsüz olduğumuz için Türkiye Devleti bu suçları bize karşı işlemeye devam ediyor. İnsanlığa karşı işlenen suçları önlemeye ve hesap sormaya yetkili ve görevli uluslar arası kurumlar vardır. Birleşmiş milletler kurumu bunlardan biridir. Biz Kürd’ler böylesi kurumlara şikayet müracaatında bulunarak uluslar arası düzeyde hak aramalıyız. Bu da bizim yetersizliğimizdir. Bu yetersizliğimizi gidermeliyiz. Bize karşı işleniyor olan uluslar arası suçları haklı gösterip savunan Devlet görevlilerini, basın mensuplarını dahil herkesin aleyhine ceza davası-davaları başlatmak için şikayet müracaatında bulunabiliriz. Biz Kürd’lere karşı işlenen insanlık suçları ve savunucularına karşı ceza davaları açmamak bizim eksiklik ve yetersizliğimizdir. Biz Kürd’lere karşı bu insanlık suçlarını işleyenlerin hiçbir haklı ve geçerli nedenleri yoktur. Biz Kürd’lere karşı işlenen insanlık suçlarını savunanlarının hiçbir geçerli nedenleri yoktur. Kürd’ler olarak bizim bize karşı işleniyor olan insanlık suçlarının suçlularının aleyhlerine dava açmamak için hiçbir geçerli nedenimiz yoktur. Türkiye Devleti adına biz Kürd’lere karşı insanlık suçlarını işleyen Devlet yetkilileri, bu durumun böyle devam edemeyeceğini kabul etmelidirler. Türkiye Devleti adına biz Kürd’lere karşı işlenen insanlık suçları çok ciddidir. Bu suçların işlenmesini savunmak ta çok ciddi suçtur. Bunlar en ağır insanlık’a karşı suç davalar açmamız da çok çok ciddidir. Dolayısıyla, böylesi ciddi sorunların çözümlenmesi zorunludur.
Çözüme hizmet öncelikle Türkiye Devletinin yöneticilerinin görevleridir. Sürekli olarak Kürdlere karşı suç işleyerek daha önce işlemiş olduğunuz suçların hesaplarını sormamış olmamız sizi yanıltmasın. Yol yakınken sorunları çözün. Kürd halkını çaresizliğe sürüklemeyi dayatmakla sizler Kürd halkını topyekûn gazaba getirirsiniz. Kafalarınız kumun altında kala kala çürümüş içi boşalmış. Zihniniz körelmiş. Türkiye’deki Kürd vatandaşlarına dayatmış olduğunuz zulüm yetmiyormuş gibi Türkiye’nin sınırları dışında hak arayan Kürd halkına karşı da çirkin politikalar uyguluyorsunuz. Kürd halkının topraklarını zorla işgal etmişsiniz. Kürd halkına karşı sürekli olarak insanlık suçlarını işliyorsunuz. Suriye Kürd’lerini, Irak Kürd’lerini ve İran Kürd’lerini çirkin oyunlar ve dayatmalarla birbirlerine karşı kışkırtıp savaştırmayı marifet ve hak olarak göstermeye çalışıyorsunuz. Bu çirkeflikleri dayatmış olduğunuz Kürd halkı için “biz kardeşiz” diyebiliyorsunuz. Bu dayatmanın nereye kadar gideceğini sanıyorsunuz? Dua edin ki halen benim gibi Kürd’ler var ve sizi uyarıyor. Kendinize gelin diyebiliyor. Yarın çok geç olacak diye bağırabiliyor. Sizin barbarca dayatmalarınıza ve ürkütücü tehditlerinize boyun eğmiyor. Kürd halkını imha etmek amacıyla kullandığınız her türlü malzeme, Devletin temelini çürütüyor. Çöküş sürecini yaşıyorsunuz. Irak, Saddam’la Dünya’nın dördüncü en büyük ordusuydu. Kör müsünüz? Suriye ürkütücü Ortadoğu gücüydü. Tekrarlayalım, kör müsünüz? Kan, kanla yıkanmaz. İnsani değerlerle çözüme sarılın. Başkanlık sistemi dediğiniz ucube çarpık yapı Barbarlığı resmileştirecek. Çözüme hizmet etmeyecek. Yıkımı hızlandıracak. Başkanlık dediğiniz ucube sistem dayatmasıdır. Bay Erdoğan ile sınırlıymış gibi algı yanılgıdır. Yarın Bay Erdoğan başkan olursa öbür gün bir başkası olacak. Ak Parti yönetimi olarak halkı yalanlarla yanlış yönlendiriyorsunuz. Aslında kendi kuyunuzu kazıyorsunuz. Bay Bahçeli, ilk defa Cumhurbaşkanı yaptıklarından dolayı sorumlu tutulacak diyor. Bu söylem yaptıklarından dolayı sorumlu tutulacak diyor. Bu söylemle çok aptalca bir kandırmadır. Yeni sistem referandumda EVET ile sonuçlanırsa eğer, Cumhurbaşkanı yapacağı yasa ihlali nedeniyle yargılanabilecek. Bu doğru. Ama yeni sistemin Cumhurbaşkanına verdiği hakları, Cumhurbaşkanı uygulama hakkına sahip olur. Sorun buradadır. Cumhurbaşkanı istediğini yapabilecek. Yapacaklarını da kanunlara uygun yapacak. Cumhurbaşkanı, halkın seçtiği parlamentoyu fesh edebilir. Parlamento kanun çıkaramaz. Yalnızca teklif verir. Cumhurbaşkanı tek başına kabul etmek veya red etmek yetkisine sahip olacak. Kıvırma, oyun ve tuzak budur. Cumhurbaşkanı tek başına bakanları seçebilecek ve kendi işçisiymiş gibi görevden uzaklaştırabilecek. Meclis ve Anayasa Mahkemesi karışamayacak. Cumhurbaşkanı tek başına olağanüstü hal ilan edip uygulama kararını verebilecek. Olağanüstü hal döneminde Cumhurbaşkanı tek başına istediği kanunu çıkarabilecek. Bu kararları verebilecek bir Cumhurbaşkanı, hesap verecek bir işi niye yapsın? Türkiye tek adamın inisiyatifine teslim edilecek. Ak Parti böylece işlevsizleşecek. Bay Bahçeli çok sinsice kurduğu bu tuzak tamamen Faşizmin yol haritasıdır. Yıkımın davetiyesidir. Çürük zihniyetin ürünüdür. Bu topraklarda, barbar dayatmalarla uygar Devlet yapısını oluşturamazsınız.
Cengiz Han’ın barbarlık imparatorluk’una özenirseniz sonunuz da Cengiz Han’ın sonu gibi olur. Cengiz Han’ın mezarının yeri bile bilinmiyor. Hitler, Faşist dayatmayla Dünya gücü olmaya çalıştı. Bugün, Hitler’in Nazi rejiminin Faşizminin uygulamalarını savunan kişi suç işlemiş oluyor. Saddam’lı Irak büyük askeri güç ve zengin petrol kaynaklarıyla kendi ülkesinde Diktatörlük sevdasına boğuldu. Rusya’nın Ak denizde çıkar hesapları sayesinde Bay Esad daha boğulmadı ama Suriye’nin hali ortada. Kürd halkını köşeye sıkıştırarak bitirme sevdanız, Kürd halkının kendilerine yandaş-ortak arayıp bulma nedenidir. Gözünüz gibi zihninizde mi kördür? Kürd halkı bu süreçte müşterek hareket etmenin kurumunu oluşturup aktifleştirmeyi başarmayı hızlandırmalıdır. Biz, bu tespitleri sıralarken, Kürd siyaset kurumları acil tedbir almak amacıyla yararlansınlar istiyoruz. Türklük adına siyaset yapanlarda durumun ciddiyetini görüp ona göre davransınlar istiyoruz. Barbarca Faşist uygulamalar bugünkü Devlet yapısını bitirecek. Yıkım sürecinin yaraları çok derin olacak. Boyutu ise belirsizdir. Nerede duracağı meçhuldur. Bunu görelim. Böylesi tahribatın önlenmesi mümkündür. Sorunun ciddiyetini ve çözümü esas alan projelere acil ihtiyaç var. Mevcut kör statuko yıkıcıdır. Yeni sistemin kabul edilmesi yıkıma malzeme olur. İnsan gibi düşünebilenler bunu görürler. Nato ve Avrupa Birliği gibi uygar Devlet yapılanması varken alternatifini aramak fantezidir.
Uygar kanunlara dayalı Devlet yapılanması ile istikrar sağlanır. Bunun alternatifi yoktur. Kurdistan Birleşik Devletleri’nin resmileşmesi şarttır. Bu Devlet kurulmuş zaten. Resmileşmesi de Türkiye’nin yıkımdan kurtulmasının kaynağı olur. Bağımsız Birleşik Kurdistan Devleti, uygar kanunlarla-yasalarla donatılmalıdır. Nato üyesi olmalıdır. Bölge’de ve Dünya’da istikrarlı, dengeli düzen oluşur böylece. Kurdistan Devleti, yeni Türkiye Devletiyle de müttefik olur. Bu proje Türkiye Devletini kalıcılaştırır. Kendilerini Türk olarak kabul edenlerde “bize ne olacak?” endişesinden kurtulmuş olurlar. Oluk oluk kan akıtma hevesi, yıkıma davetiyedir. Barbarlık dayatması yerine, Uygar Devlet çatısı altında uygar insanlar olarak yaşama ortamını oluşturmaya çalışın. Bu proje sizi yıkımdan kurtarır.
İnsani duygu ve inançla Dem xweş diyorum.
Newroz bi gelé me Pîroz be.
Tevdayî.
Serbuxwebun.
Azadî u dilxweşî
Her bîjî