BAŞARI KORKUNUN PANZEHİRİDİR

0
1065

Her gün onlarca insanın vurularak yaşamını yitirdiği bir ortamda, hiçbirimizin “bana ne” tutumunda olma lüksümüz yoktur. Vurularak öldürülen insanlar bizim insanlarımızdır. Olaylar bizim vatanımızda oluyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları paylaşıldığı gibi Kurdistan’ın da toprakları paylaşıldı. Bugünkü olaylar, bizim jenerasyonumuza kirli bir miras olarak kalmış. Bu gerçekleri görelim. Eğer bizim jenerasyonumuz ortak bir akıl etrafında gerçekçi ve kalıcı bir çözüm anlaşmasını sağlayamazsa felaketin sınırlarını ve süresini belirleyemez.

Bunu çok iyi görüyorum. Bazı dostlarım ve yakınlarım “ortamın belirsiz olduğundan dolayı düşüncelerimi açıkça haykırıyor olmamın bana zarar vereceğini” söylüyorlar. Her şeyden önce bu gidişatın nereye varacağını bilemiyoruz. Nükleer savaş sürecine bile sürüklenebiliriz. Bizler gibi gelecek nesilin de yaşam güvenceleri yoktur. Bugünkü ortam halkları karanlığa sürüklüyor. Esas tehlike budur. Ben, çocuklarımın güvenli bir ortamda yaşamalarını istiyorum. Avrupa ve Türkiye’nin büyük şehirlerinde her gün kanlı terör olayları oluşuyor. Hiçbir ülkenin hiçbir vatandaşının yaşam güvencesi kalmadı. Benim ülkemin insanları kendi topraklarında yaşamak hakkına bile sahip değildirler. Kürd gençliği ölüme sürükleniyor. Kurdistan’ın siyasi kurumlarının vekilleri birbirleriyle müşterek hareket edebilecek antlaşmaları sağlayamıyorlar. Böylesi bir ortamda hepimiz verimli olmak zorundayız.

Bulunduğum şartlar içinde istediğim gibi verimli olamıyorum. Ancak susmak, benim kabullenebileceğim duruş değildir. Herkes kendince üretken olmalıdır. Kürd halkının bireyleri iki kez üretken olmalıdırlar. Yüz yıl önce halkımız susmasaydı ve kaderlerini başkalarının inisiyatifine bırakmasaydılar, bugün Orta doğunun en güçlü ve en mutlu vatandaşları olurlardı. Bağımsız Kurdistan Birleşik Devleti de orta doğunun en güçlü ve istikrarlı ülkesi olurdu. Bu süreç Birinci Dünya Savaşı döneminden çok daha fazla tehlikelidir. Birinci Dünya Savaşı’nın etkin, güçlü ve savaşın da barışın da kararını verebilecek Devletler belliydi. Bugünkü Dünya güçleri dağınıktır. Güçlü Devletlerin fikir ve zikir birlikleri yoktur. Ağır silahların yanı sıra kimyasal silahlar hem çoktur hem de birbirlerine zıt güçlerin kontrolündedir. İstikrarlı ortamı oluşturabilmek için halkların Devletlerini yönlendirmeleri, hatta zorlamaları gerekir. Bu inanç tutumuyla ben görevimi yapıyorum. Söylemlerim istikrarlı ortamın oluşmasına katkısının olacağını da iddia etmem. Ancak deneyim ve bilgilerimi paylaşıp doğru olduğuna inandığım yöntemlerle arayışları tartışmaya açıyorum. Bunları bilerek yapmayıp susmanın vebal olduğuna inanıyorum.

Diyarbakır’ımda, Lice’mde, Yüksekova’mda, Şırnak’ımda, Kerkük’ümde, Şengal’imde, Kobane’mde, Urfa’mda, Antep’imde savaş dolayısıyla patlayan bombalarla ve silahlarla ölen insanlarımla, Kayseri, İstanbul, İzmir, Ankara, Brüksel, Berlin, Paris, Londra ve benzeri yerlerde ideolojik ve ırkçı nedenlerle, bomba ve silahlarla veya kundaklamalarla ya da her hangi bir yöntemle katledilen insanlar arasında fark görmüyorum. Benim ülkemin topraklarında meydana gelen zulüm dayatmasına karşı çıkmak ve oluşturulmuş olan savaş ortamını sonlandırmak benim işimdir, görevimdir. Birilerinin bana işimi, görevimi kendi çıkarım için yapmamam gerektiğini söylemesi veya düşünmesi bana hakarettir. Eğer benim yazdıklarımın içeriklerinden daha iyi karşı çıkma ve çare, çözüm arama yöntemi varsa bunları duymaktan memnun olurum. Dünya’nın her ülkesinin halkının bireyleri kendi ülke ve halkları için biz Kürd’lerden çok daha fazla çalışmış olduklarından ötürü siyasi ve ekonomik bağımsızlıkları vardır. Dünya’da nüfusu en çok olup vatansız olan tek halk biz Kürd’leriz. Kendi topraklarımızda vatansız yaşıyoruz, kendi topraklarımızda mülteci statümüz bile yoktur. Kendi topraklarımızda vatan sahibi olmak istediğimizi haksız bir istek olarak görmek zulümdür. Kendi topraklarımızda temel insani haklarımızdan yoksun bırakılmışız. Buna karşı gelmek ve gidermek bizim görevimizdir. Görevimizi yapmak bizim için nefes almak gibi olmalıdır. Bu duruş bir tercih değildir. Zorunluluktur. Bu duruşumuzu haksız veya gereksiz görmek zulüm ötesi çirkinliktir. Susmak ise boyun eğmektir.

Kürd halkının topraklarını işgal etmiş olup, Kürd halkına zulüm ile soykırımı dayatmış olan güçlere, anlayışlara ve Devletlere karşı çıkmamak acizlik, zavallılık ya da rezillik gibi görüp geçiştirmekte çare değildir. Ancak bir Kürd bireyinin Kürd halkına dayatılmış olan soykırım zulmüne ortak olması veya herhangi bir gerekçeyle haklı gösterip zulüm edenlerin yanında yer almaları kişinin kendisine, ailesine ve halkına olduğu gibi insanlığa karşı da çok ağır bir suçtur. Ahlaksızlıktır. Kişiliksizliktir. Kendi halkına dayatılmış olan zulmün yanında yer almak için hiçbir mazeret geçerli olamaz. Karşı gelemiyorsan, boyun eğiyorsan veya gücün yetmiyorsa bunu yap. Bari zulüm dayatmasının tarafı olma.

Bilgisizlikten ötürü durumu bilemeyen, anlayamayan insanlarımız vardır. Bunu anlarım. Ama bu durumdaki insanlarımızın da kendi halkına karşı dayatılmış olan zulüme ortak olmaları gerekmiyor. Bunun haklı ve geçerli hiçbir nedeni olamaz. Benim esas olarak suçlayabileceğim insanlarımız, durum hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olup şu veya bu şekilde mazeretlere sığınarak bize dayatılmış olan zulüm dayatmasını haklı gösterenlerdir. Zulümün tarafı olanlardır. Diğer taraftan Kürd halkına zulüm eden Devlet’lerin vatandaşlarının, kendilerinin ve Devlet’lerinin Kürd halkına karşı işliyor oldukları insanlık suçlarını haklı gösterebilecek utanmaz ve iğrenç tutumunda ısrar etmeleri çözümsüzlüğü dayatıyor. Hepimiz kendimizi ve birbirimizi kandırmaya çalışarak akan kanı durduramayız. Çözümde üretemeyiz. Aksine çözümsüzlüğü dayatmış oluruz ve daha fazla kanın akmasına sebep oluruz. Dolayısıyla samimi ve dürüst davranıp kalıcı ve kabul edilir çözüm bulmalıyız. Taraflara hak ve hukuku adilce sunmayan çözüm kalıcı olamayacaktır. Dünya bunun örnekleriyle doludur. Tarihi örnekler, Türkiye’de kendilerini Türk kabul edenler içinde geçerlidir. Biz Kürd’ler içinde geçerlidir.

Devletinin resmileşmesi, Kürd halkının maruz kalmış olduğu zulmün tazminatı olur. Kürd halkının yaralarının iyileşmesinin ortamı oluşur. Kürd halkının kendilerini Türk kabul eden vatandaşlarla barış içinde uygar komşu olarak yaşamalarını kabul etmelerinin koşullarını oluşturur. Bu proje kalıcı çözümdür. Taraflar açısından kabul edilir adil projedir.

Şimdiye kadar Kürd halkının şehirleri köyleri yakılmış, yıkılmış ve milyonlarcası sürgün edilmiş. Şimdiye kadar Kürd halkı adına ağalar, beyler, şeyhler, evliyalar, aşiretler, aydın ve demokrat olarak görünen şahsiyetler gibi siyasi hareketlerde Türkiye Devletiyle birlikte çözüm aramışlar ama olmamış. Son olarak Bay Erdoğan iktidarının PKK ile çözüm üretme gayretleri olmamış. Tutmamış. Bende bu son gayretin verimli sonuç verebileceğini ummuştum. Bu son gayret bir projeyi yaşama geçirmek içindi. Demektir ki bu çalışmalar ve gayretler iyi niyetli olsa da tutmadı. Olabilecek bir proje üretmemiz gerekiyor. Yukarıda kısaca izah etmiş olduğum proje Türkiye Devleti tarafından kabul edilirse hem Türkiye, hem kendilerini Türk kabul eden vatandaşlar, hem Kürd vatandaşları hem de Türkiye ve Kurdistan Birleşik Devleti için kalıcı çözüm olur. Bölge ve Dünya barış ve istikrarı böylece sağlanmış olur. Türkiye Devleti bunu kabul etmezse ve bu projeden daha uygun bir proje yaşama geçirmezse, Kürd’ler kendilerine yandaş bulup savaşla hak ve adalet aramaya yönelirler. Buda taraflar için yıkımı getirir.

Dem xweş,
Saygılarımla,
Hüseyin Baybasin