BAY KILIÇDAROĞLU’NUN ANKARA-İSTANBUL YÜRÜYÜŞÜ

0
1682

Bay Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşü hipokrasi’dir. Hipokrasi, kendi kusurlarını kendi eksiklerini görmek istemeyip, söylem ve eylemlerini başkalarının kusur ve eksikliklerini dillendirmekle sınırlı tutmaktır.
Öz deyimiyle dürüst ve samimi olmamaktır.
Çünkü: Bay Kılıçdaroğlu kendisi ve kendi yandaşına dokunulduğu zaman bu yürüyüşe başladı. Bay Kılıçdaroğlu ulusal bir parti başkanı olmasaydı, sıradan bir şahsiyet olsaydı bu yürüyüşü için kendisine, Demokrasi veya uygarlık kahramanı denilebilinirdi.

Kürd Parlamenterleri tek tek tutuklandıklarında bay Kılıçdaroğlu’nun güçlü bir tepkisi olmadı.
Buna rağmen bay Kılıçdaroğlu’nun bu tepkisi, ölüm sessizliğini bozmak için bir adımdır. Korku duvarının yerle bir olmasına katkısı olacaktır. Sonuç olarak kaos ortamına da sürüklenmenin kapısını da açabilir.

Ancak esas sorun için bay Kılıçdaroğlu’nun yeni bir projesi yoktur. Yeni bir vizyonu yoktur. Türkiye’de sorunun özü budur. Türkiye’de eski tas eski hamam misali, işler eskisi gibi yürümeyecek. Türkiye’yi yönetmeye aday olacak çevreler bunu kabul edip yeni bir vizyon geliştirmeye çalışmalıdırlar. Bu vizyon, en başta Kürd sorununa tarafların kabul edeceği bir vizyon olmak zorundadır.
Hak, Adalet ve adil paylaşım gibi Demokratik uygar normlar ikinci sırada beklentilerdir.
Bay Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu anlamda ve bu boyutta bir plan ve projeleri yoktur. Yeni bir vizyonu yoktur. Bay Kılıçdaroğlu başbakan ya da yeni tabiriyle Cumhurbaşkanı olsa da değişen olmayacak. Ahmet gitti Mehmet geldi olacak.

Eğer, Türkiye’de rejim değişikliği için Bay Erdoğan’ın yapılmış olan referandumdan önce böylesi bir yürüyüşü geniş katılımla yapılmış olsaydı ulusal bazda anlamlı olurdu.
Bu durumda bu yürüyüş bireyseldir.
Bay Kılıçdaroğlu’nun en önemli siyasi hatası Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP ile birlikte hareket etmesi ve kampanya esnasında bozkurt işaretiyle maskaralık yapmasaydı, olamadığı.
Diğer bir siyasi beceriksizliği de HDP, MHP ile bir koalisyon hükümeti kuramamasıydı.
Ak Parti’nin iktidar olabilecek çoğunlukta üye sahibi olduğu seçimde, Bay Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Ana muhalefet partisiydi. HDP’nin 81 milletvekili vardı. MHP’yi de ikna edip Ak Parti’siz iktidar kurabilirdi. Bu fırsatı kaçırdı.

Bu izahatlardan sonra, Bay Erdoğan’ın uluslararası mahkemelerde yargılanma sürecinin başlamış olduğu bir süreçte, Türkiye’deki statü-co yürüyemez duruma gelmiş. Bay Erdoğan’ın tutarsız, gerçeklerden uzak, bireysel politik tutumu, hipokratik duruşla kendisinin dışında herkesi suçlu gördüğü, her muhalif ses için “vatan haini” diyebildiği kaotik ortamdayız.
Bay Erdoğan bu tutumunu uluslararası düzeyde de sürdürmeyi alışkanlık haline getirdi. Bu nedenlerle Türkiye’de durum her alanda çok daha hızlı bir şekilde olumsuz yönde gelişecek. Uluslararası düzeyde Türkiye, Qatar’ın seviyesine düştü. Bu konuları sürekli yazıyorum. Bazı dostlarım da, benim yazdıklarımı duygusal çerçevede değerlendiriyorlar. Ancak gerçekler orta yerde görülüyor. Dünya’yı yönetenlerin yeni kararları var.
Bağımsız Birleşik Kurdistan Devleti bu kararın merkezindedir. Türkiye’yi yönetenler de bunu biliyorlar.
Türkiye’yi yönetenlerin Kürd halkına karşı dayatma uygulamalarını sürdürmeleri Türkiye’nin yararına değil. Türkiye’de var olan muhalefet bu gerçekleri ve geliyor olan felaketi herhangi bir nedenle, görmek istemiyor olabilirler. Ancak, bu durum ve bu tutum gerçekleri değiştirmeyecek.
Bu durum hoşunuza mı gider, zorunuza mı gider, bu ayrı ama duygular olacakları değiştirmeyecektir.

Ben bir Kürd yurdseverim. Yurdumu, kendimi sevdiğimden çok daha fazla seviyorum. Halkımı da seviyorum. Halkımın mağduriyetten kurtulmasını istiyorum. Kürd halkı kendi topraklarında kendi welatında, her halkın kendi Vatanında sahip olduğu haklara sahip olma hakkına sahiptir. Kürd halkı çok acılar çekti. Türkiye Devletinin kusurlu ve suçlu politik duruş ve yönetim şeklinden ötürüdür, çektikleri.
Kürd halkının çektiği ve çekiyor olduğu acılar. Son bulması şarttır. Ancak, ben bunu sağlamaya çalışırken, Türkiye’nin Suriye ortamına dönüşmesini istemiyorum.

Türkiye’yi yönetmeye aday olanlar gerçekçi olmazlarsa, korkak ve fırsatçı tutum da ısrar ederlerse, statü-co’nun sürdürülmesine bağlı kalırlarsa Türkiye’yi, Suriye’nin, Irak’ın düşmüş olduğu ortama düşmekten kurtaramazlar. Bu iş ciddidir.
Bu iş faşist naralarla geçiştirilemez. Bu iş Bay Erdoğan’ın sokak kabadayılığı tarzıyla geçiştirilemez.
Bu Bay Kılıçdaroğlu’nun başbakan olmasıyla da geçiştirilemez. Yeni bir vizyon ile kalıcı çözüm tek çaredir.

Dem a we xweş.

Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin