Benim davamda siyaset Hollanda adaletine tecavüz etmiştir. İngilizce olarak yazmış olduğum “sick justice in Holland” başlık taşıyan yazının başlık’ı esasen “justice is sick in Holland” olması gerekir. Yazılarım, yazılarımı güncelleyen arkadaşlara ulaşana kadar çok yol katediyor. Dereleri, tepeleri, kaş u kendal, çiya u deşt’leri aşıyor. Eh, böyle olunca da bazen akıntılardan, esintilerden bazen çarpışmalardan ötürü kesintiler, eksi veya artılar olabiliyor. Uluslaşma çalışmalarının sancıları da etkili oluyor ayrıca.
Konumuza dönersek, başlık “Hollanda da adalet hastasıdır” anlamını taşıyor. Hollanda’da hukuk eğitimini başarıyla tamamlamış olan üniversite mezunu hukukçu Saime Bulutoğlu uzunca bir yorum yazmış. Saime, Kurdistan’ın özgürlük mücadelesine emek vermiş ve bedel ödemiş çilekeş ama fedakar ve vefalı bir kürd ailesinin kızıdır. Aile bireyleri mücadele sürecinde bedel ödemiş ve hiç taviz vermemiş, kürdçü ruh yapıları bilenmiş ve güçlenmiş. Meşhur kürd klasik-kelam sanatçımız Zozan’ın kız kardeşidir. Saime Amed’li değerli bir beyefendi kardeşimizle evlidir. Evlin adında, Kurdistan’ın en güzel kızı bir bebeleri var. Bağımsız Birleşik Kurdistan Devletinin kültür Bakanı olacak Evlin. Bu kadar dedikodudan sonra Saime’nin yorumuna bir bakalım.
Hukuk’un işleyişi dürüst olursa haksızlıklar daha çok az olur. Dediğin gibi, adalet sisteminin elemanlarının eğitimlerinin biçimi ve suçlanan kişinin kendisinin suçsuzluğunu kanıtlamak zorunda kalmasının haksızlık olduğu, hukuk dışı olduğu ve mahkeme salonunda eşitsizlik gibi sorunlar önemli isede, benim Hollanda mahkemelerindeki davalarımın savunma avukatlarımın karşı karşıya kaldıkları sorunların yanında kürdçe klasik müzik sesi gibi kalır. Hollanda da adalet sistemi yalnızca hasta değil, sapık bir barbarizmdir. İğrençliktir. Kısaca izah edeyim.
Benim aleyhimde kullanmış oldukları deliller yalnızca telefon konuşma kayıtlarının yorumudur. Hollanda adalet bakanlığı ve mahkemesi benim aleyhimde kullanılmış olan delillerin “yüzde doksandan fazlası telefon konuşma kayıtlarıdır” diyorlar. Ancak doğrusu tek delilleri budur. Bir tek dava için Türkiye’de, Ferruh Tankuş denen Polis müdürü soytarısının sahte olarak oluşturmuş olduğu kendi beyanıdır. Diğer beş dava için kullanılmış olan delillerin hepsi telefon konuşma kayıtlarıdır. Hollanda kanunları gereği, tüm delillerinin savunmaya verilmesi şart’tır. Sanık, kendisinin aleyhinde kullanılacak tüm delilleri, okuyabileceği bir dilde alması ve savunmasını hazırlaması gerekir. Hollanda savcılık makamının idiasına göre altı bin altı yüz telefon konuşmasını kayıt etmiş olduklarıdır. Ancak idia edilen telefon konuşmalarını bize vermedikleri gibi, göstermediler bile. Bizim yapmış olduğumuz hesab’a göre bu kadar telefon konuşmasının kayıt edilmiş olması mümkün değildir. İdiaya göre bu telefon konuşma kayıtlarının hepsi 25 eylül ve 15 şubat tarihleri arasında kayıt edilmiş. Bize vermiş oldukları yazılı kayıtlarda belirtilmiş olan saat’lere, yani konuşulmuş olduğu süre hergün için on dokuz saat’ten fazla gösteriyor. Pazar ve tatil günleride dahil. Dört ay yirmi gün sürekli olarak her gün on dokuz saat telefonla konuşmak mantık dışıdır. Israrlı talebimize rağmen, bize iki yüz civarında telefon konuşma kayıtlarını vereceklerini kabul ettiler. Ancak on sekiz adedini yanlış yazıklarını, dokuz adedi için, aynı konuşma ayrı suçlamalarda kullanılmış dediler. Yirmi yedi adedi için KAYIP olmuş dediler. Yüz otuz civarında telefon konuşma kayıtlarını verdiler. Bize verilmiş olan konuşma kayıtlarının hiçbir tanesi dahi tercüme edilmemiş. Konuşmanın içeriğiyle ilgisi olmayan bir özet yorum olarak yazılmıştı. Biz hepsini tek tek tespit ettik. Bize verilmiş olan konuşma kayıtlarının hepsini teknik uzmanlara incelettik. Hepsini yeniden tercüme ve teknik inceleme yaptırdık. Telefon konuşma kayıtı olduğu idia edilen konuşma kayıtlarının tek bir tanesi bile konuşma kayıtı olmadığını uzman mühendisler tespit etti. Sözde kayıtlar kompitür ortamında hazırlanmış olduğu tespit edildi. İstanbul ve Hollanda’nın kuzey ve doğu Polis birimi tarafından hazırlanmış olduğunu daha dosyasında görev yapmış olan Polis, savcı ve tercümanların ifadeleriyle tespit edildi.
Normal bir hukuk devletinde yargı kurumu özür dileyip dosyayı kapatması ve suçluların yargılanmaları gerekir. Yüzlerce delil var. Tanık ifadeleri, uzmanlık raporları ve yeminli tercümanların yeni çevirilerini mahkemeye sunduk. Mahkeme savcısı, savunmaya verilmiş olan telefon konuşma kayıtları orijinal değildir. Orijinal olmayan kayıtlar üzerinde yapılmış olan teknik inceleme sonucu delil olarak kabul edilemez dedi. Mahkeme de savcının dediklerini olduğu gibi kabul etti. Söz’de orijinal kayıt’ları hazırlayacak uzman eleman yokmuş. Dolayısıyla bize orijinal kayıtlar verilmemiş. Ahlaksızlık olan husus, aynı mahkeme aynı orijinal olmayan kayıtları dedil olarak kullanıp bana ceza verdiğini kabul etti. On sekiz sene sonra ancak otuz civarında sözde orijinal konuşma kayıtlarını, yargıtay baş savcısı uzmanlara verdi. Diğerleri ortada yok. Savcı, bize cevap veremiyor. Otuz civarındaki konuşma kayıtlarının hiçbir tanesi konuşma kayıtı olmadığı, Türkiye ve Hollanda’nın telekominikasyon sisteminin frekansına uymadığı ve savcının idia ettiği gibi mobil telefon konuşma kayıtı olmadığı uzmanlarca tespit edildi. Tutuklandığım ilk günden itibaren, bu konuşma kayıtları gerçek olamaz. Eğer idia ettiğiniz gibi, söylüyor olduğunuz telefon numarasından idia ediyor olduğunuz telefon numarasını aramışsam eğer, Postahane ve telefon şirketinin kayıtlarından yazı isteyin, bir tanesi doğru ise hepsini kabul edeyim, dedim. Sorgu hakimi bay Sterk, bu kolaydır. Savcı’dan kayıtları getirmesini isteyeceğim, dedi. Bay Sterk bir üst göreve atandı. Yeni görev alan sorgu hakimi, telefon konuşmalarının kayıtları yokmuş, dedi. Mahkeme ise bu talebimize cevap bile vermedi.
Bu yazdıklarım, benim davada yapılmış olan zorbalığın, eşkiyalığın, barbarlığın yalnızca bir tanesidir. Yüzden fazlasının var olduğunu göz önüne getirin.
Saime haklı olarak mahkeme salonundaki eşitsizliğe dikkat çekmiş. Mahkeme salonunda eşitlik yoktur. Bu doğrudur. Savcı istediği kadar uzman ve asistan kullanabiliyor. Sınırsız para harcayabiliyor. Savunma ise tüm delil ve kayıtları bile alamıyor. Sonuçta, Polis, Savcı ve hakimler doğruyu tespit etmek isteseler, bunu kolayca yaparlar. Ama savcı ve hakimler, Polis ve uzmanlara baskı uygulayarak doğruları örtbas etmek için hareket edebiliyorlarsa adalet, tuvalet oluverir. Benim davamda olan budur. Hollanda adaleti tuvalete dönüşmüştür. Hollanda da benim davam gibi bir dava daha görülmemiş ve duyulmamıştır. Hollanda’da suçsuz olduğu halde mahkeme tarafından cezalandırılmış insanlar vardır. Prof. Ton Derksen “hapishanede suçsuzlar” adında Hollanda dilinde geçen yıl bir kitap yayınladı. Çok hasas araştırma yapmış ve araştırmasını kitaplaştırmış. Benim davada kanunsuz ve çok kirli bir anlaşmanın sonucunun uygulanmasıdır. Siyaset egemendir. Hukuk değil. Ben tutuklu değil. Hollanda adalet sisteminin rehinesiyim.
Dem a we xweş,
Hüseyin Baybasin