BİYOGRAFİ

Hüseyin Baybaşin Biyografi

 

Kürdistan halkının soylu tarihi İsa’dan önceki yazım tarihi bilgiler on bin yılını gösteriyor. Tarafsız tarihi kitapların verdiği bilgiler, Kürd halkının kurmuş oldukları imparatorluklar, devletler, krallıklar ve aşiret yönetimlerinin kuruluşları ve yıkılışları sürecinde insani kahramanlık destanlarıyla doludur. Yani milattan önce 10.000 yılının tarihini yazmış olan uzmanlar Kürdlere hayranlıklarını da ifade ediyorlar. Med imparatorluğunun Kral Key Kubad Kurdi’nin efsane yaşamından Sultan Selahaddin Eyyubi’nin imparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğundan sonraki gelişmelerde, doğru tarihi bilgiler Kürd halkının asaleti bayrak gibidir. Ebu Müslümê Horasani, Şeref Xan Bedlisi, Nuri Dersimi, M. Emin Zeki Beg ve daha niceleri, Kürd halkının soylu tarihini ve asil oluşlarını dürüstçe yazmışlardır. En çok etkilendiğim ve hayranlıkla okuduğum ise Ekrem Cemil Paşa’nın yazmış olduğu ‘Kürdistan Kısa Tarihi’ adlı tarih kitabıdır. Akıcı ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. Doz yayınlarıdan Türkçesi 158 sayfadır. Kaynak bilgisi, hazinesi gibidir. Kürdebira Diroka Kürdistan adlı Kürdçe yazılmış orijinalinden çevrilmiştir. Her kürdün okumasını öneririm.

Tarihi dürüstçe yazmış olan Kürdistan tarihinin kitaplarının içerikleri benim aile soyumun Ararat ve Zagros çevrelerinden, Dicle, Fırat boylarında kurmuş oldukları imparatorluklar, devletler, krallıklar ve bunun gibi yönetimlerin bilgileri, Amed ve çevresi gibi Lice’den önce Entaq’a nasıl yerleştiğimiz yazılıdır. Bütün yalan ve dezinformasyon çabalarına rağmen, soylu tarihimiz ve halkımızın asil değerlerine uygun olarak, Dünya’nın en uygar ve insani yönetim şekline sahip Kürdistan Devletini kurmak her kürdün namus ve onur borcudur.

Lice’de 1956 yılının aralık ayının 25 ini 26 ya bağlayan ama saati belli olmayan (rahmetli babaannem ve yine rahmetli teyzemin söylemine göre sabaha yakın) karlı ve fırtınalı bir gecede doğmuşum. Doğumum büyük dedeme ait kale mahallesindeki evinde olmuş. Babam Mehmet Sait Baybaş, Liceli Hüseyin Ağa’nın oğludur. Doğumumdan hemen sonra rahmetli dedem, kulağıma ezan ve dualar okuyarak bana kendi adını vermiş. O yıllarda bizimkiler kışın Lice’de yazın pılolag mezrasında kalırlarmış. Dedemin ve onun dedelerinin geçimleri hayvancılık ve tarıma dayalıydı. Dedemin değirmeni vardı ve ticarette yapardı. Değirmen yıl on iki ay çalışırdı. Koyun ve ineklerimiz vardı. Koyunlar çoktu. Yazın Karacadağ, kışın Şerabdin yaylasına giderlerdi. Atlarımız vardı. Arı kovanlarımız vardı. Tavuk, hindi gibi kümes hayvanları sürüyleydi. Bağlarımız çoktu. Dedemin çalışanları mevsimine göre değişirdi. Yaz mevsiminde çalışanların sayısı bini geçerdi. Alibardağ, Dewrişhesenan, Sehdi köylerinde dedemin arazileri vardı. Bu köyler Amed Diyarbakır’a bağlıdır. Lice’de arazi çoktu. Önceleri sapan ve öküzlerle olurdu her şey. Babamın bir jip’i vardı. Sonradan traktörler sürüsü tarım işlerini üstlendi.

Benim çocukluğumda en çok ilgilendiğim atlar, kuzular, köpekler ve güvercinlerimdi. 1963-64 eğitim öğretim yılında okula başladım. Türkçeyi 2 yılda ancak öğrendim. 1974 yılına kadar Lice’de yaşayıp okudum. 1974’ten itibaren İstanbul’da yaşadım. Lice’den yakınımız olan emekli baş komiser Ali dayının destek ve hamiliğiyle birçok kurslara katıldım. Hızlı eğitim olanaklarından yararlandım. Ecevit’in icadıydı hızlı eğitim. Diplomalarımın sayısını bile hatırlamıyorum. İstanbul’da yaşamamla Türkçe konuşmam çok hızlı gelişti. Cumhuriyet gazetesi okuyor halkevlerine giderdim. İstanbul’da çok entelektüel Kürdler vardı. Ali dayı benim yol gösterenimdi. Ali dayı, dedeme çok müthiş saygı duyardı. Lice de iki cami vardı. Küçük caminin bir de havuzu vardı. Babamın amcasının oğlu Mala Ğetip müftüydü. Hanımı, Fatma Ğetip yengem, benim din dersi hocamdı. Küçük camiyi büyük dedem inşa etmişti. Müftü, imam, müezzin hepsi babamın amca çocuklarıydı. Bir de büyük cami vardı. Mir Mehmet beyin büyük dedesi inşa etmişti. Büyük caminin avlusu büyüktü. Onun için büyük cami derlerdi. Çocukluğumda büyük caminin imamı sonra da müftüsü dayım Mala Behçet idi. Behçet dayım daha sonra Anavatan Partisiyle Belediye Başkanı oldu. Turgut Özal Bey öyle rica etmişti diye dayım kabul etti.

Lice’deki çocukluğum ve İstanbul’daki gençliğim boyunca Dünya’yı tanımaya meraklıydım. Çok araştırıyor ve sorguluyordum. İstanbul’da gençliğim devleti tanımakla geçti. 1983 yılı sonrası Avrupa’yı gördüm. Halkını, kültürünü tanıdım. Gelişmişliğinden çok etkilendim. Dünya tarihini, Kürdistan tarihini ve Türklüğün gerçek tarihini Londra’da öğrendim. Niye geri kaldığımızı, nasıl gelişmemiz gerektiğini. Nasıl güvenli bir ortamda ülkede yaşamamız gerektiğinin bilgilerini edinmeye yoğunlaştım. Öğrenebildiklerimden yararlandım ve halen öğrenmeye gayret ediyorum. 1984-1988 yıllarında, Londra ve İngiltere’nin farklı şehirlerinde birçok eğitim kurslarının yanı sıra altı yüz civarında tarih, kültür, felsefe ve anı belgesel kitaplar okudum. Anı, belgesel derken, daha çok lider ve peygamberlerin yaşamlarında yaptıklarıyla ilgili kitaplar. Siyasi içerikli kitaplar tercihimdi. Birçok ülke gezdim hangi ülkenin nasıl bağımsızlaştığıyla çok ilgilendim. Kendime sürekli sorduğum soru biz Kürdlerin soylu tarihimize rağmen, niye geri kaldığımız ve nasıl kendi topraklarımıza ve halkımızın öz yönetimini oluşturmamızdır. Artık bu soruların yanıtını aramıyorum. Bağımsız Kürdistan’da özgürce yaşam şarttır. Uygar yasalarla yönetilecek, Nato üyesi Bağımsız Kürdistan cevap budur.

Lice’de, İstanbul’da, Avrupa ve diğer dünya ülkelerinde ruhani ve ilmi eğitimler alırken hep kendimce gerçeği, hak ve adalet çerçevesinde aradım. Ruhani ve ilmi bilgiler birbirine karşı olduğundan fazla araştırmaya zorlanıyordun. Lice, İstanbul, Avrupa ve diğer dünya ülkelerinde ticari bilgi ve çalışmalarım sürekli olarak yaşamımın bir parçası oldu. Halen öyledir. Lice, Solhan, Muş, Van, Bitlis, Diyarbakır, Ankara, İstanbul, Yalova, Bursa gibi kasaba ve şehirlerde işyerlerim oldu. inşaat, turizm, tekstil, gıda, otomobil, mermercilik alanlarında elliden fazla şirketlerim oldu. Manifatura ticaretiyle uğraşırken, Kürdistan’ın tamamını gezdim. İngiltere, Güney Afrika, Singapur, Azerbaycan ve Rusya gibi ülkelerde şirketlerim oldu. Yetmişli ve seksenli yıllarda Libya’ya çok tekstil gönderdim. Bu alanda Arap kökenli ortaklarım vardı.

Lice doğduğum, İstanbul büyüdüğüm, Londra olgunlaştığım Hollanda ise esir düştüğüm ülkedir. 1965 yılından beri Kürd siyasetiyle ilgiliyim. 1989 yılından itibaren Türkiye Devlet Kurum ve yöneticileriyle, 1992 yılından beri dünya yöneticileri ve kurumlarıyla, Kürd sorununun çözümüyle ilgili görüşmeler yaptım. Çok yorucu ama verimli çalışmalar oldu. Kürdçülük, çocukluğumdan beri beni sürükledi. 1994 yılında Ali Gazi dostumla birlikte, bazı Kürd siyasi aktör ve yetkilileriyle görüşmeler yaptık. Birleşmiş Milletler üst düzey yetkilileriyle görüştük. Aynı yıllarda, Kürd Esnaflar Birliği, Kürd İşverenler Birliği, Sürgünde Kürdistan Parlamentosu, Med TV, Kürdistan Ulusal Kongresi gibi kurumlarınızın çalışmalarına gece gündüz aktif çalışmalarım oldu.

1995 25 Aralık günü Hollanda-Belçika sınırının birleştiği Breda şehrinde tutuklandım. Türkiye’ye gönderilmem gerekçeydi. Bana isnat edilmiş olan suçlamaların asılsız ve sahte evraklarla düzenlendiğini kanıtladık. Hollanda Yüksek Yargısı, suçlamaların ciddiyetten uzak ve siyasi amaçla tertip edildiğini, benim 1989 ve 91 yıllarında Türkiye’de ağır işkence gördüğüme dair, Türkiye İstanbul Adli Tıp Kurumunun raporlarının kanıt olarak mevcut olduğunu ve Türkiye’ye iademin yasaklandığını kararlaştırıldı. 1996 25 Aralıkta, bir yıllık tutukluluk sürecinden sonra, Hollanda da göz hapsinde ev hapsi şartıyla serbest kaldım. Evim ve çocuklarım İngiltere’dedir. Çocuklarım dünyanın en güzel, en temiz ve zeki çocuklarıdırlar. Anneleri de Liceli Kürd’tür. 1996 yılından 27 Mart 1998 tarihine kadar, Hollanda’da ev hapsindeyken, Türkiye Devleti tarafından iki ayrı kez tetikçi köpekler gönderildiğini öğrendik. Şahısların bana gönderildiğini öğrendik. Hollanda Devlet yetkililerine bildirdik. Hiçbir işlem yapmadılar. Bu bilgiler yargılandığım dosyalarda vardır. Basına da yansıdı. Diğer taraftan, ev hapsi sürecinde diplomatik çalışmalarımı hızlandırdım. Birçok devlet yöneticisi ve yetkilileriyle görüştüm. Hemen hemen tüm Kürd siyasi lider ve aktörlerle görüştüm. Her hafta sonu çocuklarımla bir arada oldum. Türkiye Devletinin isteği üzerine PKK Türk Devlet yetkilileri arasında barış görüşmelerine aracılık yaptım. Birlikte çalıştığımız başka arkadaşlar da vardı. Kendi inisiyatifimle Ali Gazi Bey ile birlikte Almanya ve PKK arasında anlaşama sağlanmasını başardık İstanbul ve Londra’daki şirketlerimi de kendim yönettim.

27 Mart 1998 tarihinin şafak saatinde, anlamsız ve gereksizce büyük bir güvenlik birimi (altmış özel tim görevlisi) evimi basıp beni rehin aldılar. Polis gözetimindeki evime baskına neden yoktu. Bir hafta öncesinde, avukatımla birlikte görevlilerle Den Haag şehrinde görüşmüştük. Aynı tim görevlileri beni evime bırakmışlardı. Tekrar çağırsalardı tekrar giderdim. Öyle çirkin bir şova gerek yoktu. Vught hapishanesinin EBI denen tecrit bölümünde günlük olarak çirkin baskılara maruz kaldım. 2001 yılının temmuzunda yine bana ve avukatıma hiçbir suç delilini vermeden, aynı dosya ile cezayı ağırlaştırılmış müebbet hapse çıkardılar. Şimdi biliyoruz ki 1995 yılında, Hollanda ve Türkiye Devletleri arasında bir anlaşma yapılmış. Anlaşmaya esas olan konu, Hollanda Adalet Bakanı Müsteşarı Bay Joris Demmink ve bir grup yüksek düzeyde yetkililer, Türkiye Bodrum’da sübyancılık yaparken suçüstü tutuklanmışlar. Tansu Çilerin talimatıyla şahıslar Ankara’ya götürülmüşler. Kendilerine, siz Baybaşin’i bulup bize verin, biz de bu suç dosyanızı işleme koymayalım demişler. Böylece anlaşma sağlanmış. Anlaşmadan sonra, Emin Arslan, Feruh Tankuş ve kendilerinin emrinde özel bir ekip, Hollanda Adalet Bakanlığı Müsteşarı Joris Demmink, savcı bay Hugo Hilenaar birlikte çalışıp hayali suç ve suç delili oluşturmuşlar. Bu çalışmalar için, K4 diye bir ekip kurmuşlar. Özer Çiller, Yahya Demirel ve Mehmet Ağar Demirel’in bir yeğeni o ekibin Türkiye ayağını organize etmişler. İstanbul Akgün Hotel ve Hollanda Konsolosluğu çalışmalar için kullanılmış. Türkiye’de Uğur Dündar ve Saygı Öztürk, Hollanda da profesör Bovenkerk ve Yücel Yeşilgöz basın propaganda işlerini yürütmüşler. Yalan içerikte kitaplar ve raporlar yazılmış ve medyaya servis edilmiş. Ben tecritte mahkemeyi beklerken bu vampir yarasalar delil oluşturmaya çalışmışlar. Kısaca anlatmış olduklarımın kanıtları, belge ve tanık ifadeleri ve görüntüler Hollanda Mahkemesine verildi. Türkiye’de yargı kurumlarına ve dönemin adalet bakanı, meclis başkanı ve Bay Erdoğan’a sunuldu. Bay Erdoğan’ın talimatına rağmen ‘zaman aşımı’ bahanesiyle soruşturma yapılmadı. Şimdi dosya Anayasa Mahkemesinde. Hollanda’da Adalet Sübyancı Devlet yetkililerinin işgali altındadır.

Bugüne kadar ki yirmi bir yıl oldu diplomatik çalışmalarımı sürdürüyorum.
Resimler çiziyor Diyarbakır’da kimsesiz çocuk derneklerine gönderiyorum.
Yazılarım yayınlanıyor.
Kitaplarım yayınlandı.
Çocuklarım bensiz büyüdü. En çok üzüldüğüm husus budur.

Türk Devletinin psikolojik savaş biçimleri hep peşimizde oldu. Türk Devlet Faşizminin her türlü çirkefliklerini dikkate almayan bazı yakınlarımın ve tanıdıklarımın ucuz hesaplarla çirkefleşmeleri tiksindiğim husustur. Kürd sorunun çözümü için Bay Erdoğan’a güvenip AK Partiyi destekledim. 2013 yılından beri Bay Erdoğan’ın gerçek ihanet yüzünü ve utanç verici yobazlıklarıyla ilgili yazılar yazıyorum. Kürd’lere zulüm edenlere cehennemde bile yer olmayacaktır. Bay Erdoğan insanlığı faşizme boğdu. Bağımsız Kürdistan’ın resmileşmesine gün sayıyorum. Bunun gerçekleştiğini görmek için yaşıyorum. Çocuklarım sağlıklı ve üniversite mezunu olup yüksek lisans düzeyinde kendi istedikleri dalda eğitim görüyorlar.

İsrail halkının özgürlük mücadeleleri ve Devlet kurmaları biz Kürdler için en gerçekçi ve en uygun örnektir. Bu hususu çok araştırıp İsrail Devletinin önemli şahsiyetleriyle görüşüyorum. Bana isnat edilen uyuşturucu kaçakçılığı tamamen yalandır. Türk devletinin Kürdleri kriminilaze etme politikalarının iftiraları ve propagandalarıdır. Dünyanın en büyük uyuşturucu kaçakçısı Türk Devletidir. Susurluk Parlamento soruşturma raporu bu gerçeği hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde delilleriyle tespit edip parlamentoya sunmuş. Ben asla insan öldürmedim ve suç işlemedim. Kürdistan halkının özgürlük mücadelesinde, ağabeyim, dayım dâhil olmak üzere sayılarını bilemediğim akrabalarım şehit olmuşlardır.

Ben, özgürlük mücadelesinin kervanıyım.

Bağımsız Kürdistan benim cennetimdir.

Yirmibir yıllık tutsaklık bu inanç ve tutkumu, gerçekleştirmeme malzeme olmuştur. Bu görev her Kürd gibi benimde görevimdir. Ancak karar Xweda’nın kararıdır. Halkımın esareti ezikliğimdir. Bu ezikliği tarif edebilmem mümkün değil.Türkiye halkı, Türk Devletini Kürd Sorununu çözmeye ikna etmelidir. Bu katı faşizan ve yıkıcı politikalar Türkiye’yi ve halkını yıkım ve ağır tahribata boğar. Zulüm ve baskı dayatması hiçbir halkı ve ülkeyi geliştirmemiş, yüceltmemiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra, Dünya’nın yönetim şekli demokratik değerlere ve uygar yasalara uygun olarak belirlenmiştir. Bu çizginin dışına çıkan halklar, devletler tahrip olmuşlardır. İkinci Dünya Savaşı öncesi artık tarih olmuştur. Bugünkü dünya üzerinde, kendi toprakları üzerinde kendilerini yönetmek isteyen elli milyonluk nüfusa sahip Dünya’nın en eski uygar, asil ve soylu halkını yok etmeye çalışmak çılgınlıktır. Türkiye devlet ve halkı bu körlükten uyanmalıdır. Kör inatla zulmü sürdürmek öncelikle Türkiye’yi bataklığa mahkûm eder ve tahribat hepimize yansır.

Kısaca kendimi tanıtmış oldum. Adıma olan web siteyi güncelleyen kardeşler böyle istediler. Başka sorular olursa yanıtlarım.
Saygılarımla,
Hüseyin Baybaşin