Halkın seçtiği temsilcileri, devletin askeri gücüyle ve zorla işlevsizleştirmek, görevden almak suçtur. 15 Temmuz tarihinde Türkiye’de bu çerçevede yapılmış olan askeri darbe teşebbüsü de suçtur. İşlenmiş olan askeri darbe teşebbüsü suçu kime dayanıyorsa dayansın, arkasındaki kim olursa olsun ve amaçları ne olursa olsun suçun mahiyetini değiştirmez. Uluslar arası hukuk budur. Demokratik değerler de bunu gerektiriyor. İşlenmiş olan darbe teşebbüsü suçunun hesabını sormak yine hukuk çerçevesinde olmak zorundadır.
Türkiye’de oluşmuş olan askeri darbeler hep devlet yönetimlerini kendi anlayışlarına uygun olarak yapılandırdıklarından dolayı, yeni darbeler kaçınılmaz oldu. Güçler ayrımı devlete hizmet çerçevesinde görev yapamadılar. Kurumlar daha çok, fazla güç edinme yarışında oldular. Güç kurumları bir türlü devletleşemediler. Devlet, kendi kurumlarını devletleştiremediğinden, devletin kendiside devletleşemedi. Devletleşemeyen yapı doğal olarak demokratik değer ve normlara da hukuk çerçevesinde işlerlik getiremedi. Bu nedenledir ki Türkiye’deki son darbe girişiminin sorumlularından hesap sorma çalışmaları ve işlemleri maksadı aşıyor. Suçsuz insanlar tutuklanabiliyor. Ülkede olağan üstü hal ilan edilmiş. Hukuk dışı, insanlık dışı uygulamalar geçici olağan üstü hal statüsüne uygun deniliyor. Bu tutum yeni darbe teşebbüslerine zemin oluşturur. Devletin yapısal işleyişi, işlevsizleşiyor çünkü.
Halbuki bugün sivil iktidarın yapıyor olduklarını, eğer askeri darbe teşebbüsü başarılı olsaydı, bu tür hukuk dışı uygulamaları görecektik. AKP iktidarı darbe girişimini halkın engellediğini unutmamalıdır. Darbeyi engelleyen halk bugün AKP darbesinin mağduru durumuna sürüklendi. Suçsuz insanların hukuk dışı uygulamalarla tutuklanmaları, öğretim görevlileri, güvenlik görevlileri, adli görevliler, basın mensupları, bilim insanları ve daha birçok çevreden bireyler bu çerçevede mağdur ediliyor. Sağlık görevlileri ve iş-serbest meslek sahibi insanlarda gözaltına alınarak mağdur ediliyorlar. Kişilerin suç işledikleri kanıtlanmadan gözaltına alınmaları ve sonrada serbest bırakılmaları tabiidir ki haksız mağduriyet nedenidir.
Kürt siyasi çevrelere saldırı ise basit mağduriyetle tanımlanamayacak barbarca uygulamalardır. Askeri darbe girişimi, seçilmişleri görevden alacaklardı diye suç işlediler. Askeriye bir devlet kurumudur. Devlet dışı bir güç değil. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi başkanı Gülten Kışanak hanım ve diğer belediye başkanlarını halk seçti. İktidar olarak siz, darbecilerin yapmak isteyip yapamadıklarını yapıyorsunuz. Kışanak hanım ve diğerleri Kürt’türler diye veya onları Kürtler seçti diye, sizin hukuk dışı uygulamalarınızın haklı gerekçesi değildir. İktidar hukuk dışı uygulamaları uydurma bahane ve gerekçelere dayandırabilir. Ancak uygulamalar hukuk dışıdır.
Bu gidişat, zorla etkileme dayatmasıdır. Tepkisi devlet ve halka daha çok zarar verir. Tepkinin sınırını belirlemek devlet kurumlarının ve iradesinin dışında oluşursa eğer, nerede duracağı kestirilemez. Bay Erdoğan kendi görev alanının sınırını aşarak uygulamalar dayatıyor. Devletin kurumlarına suç işletiyor. Karşı çıkıp tepki gösterenler ve muhalefet çevreleri ‘vatan haini’ ilan ediyorlar.
Devlet kurumlarının bazı görevlilerinin ve bazı muhalefet çevreleri şövenist – faşist duygularını tatmin etmek amacıyla, uygulanan hukuk dışılıktan hoşnut olabilirler. Ancak, devlet adına hukuk dışı insanlık dışı uygulamalar öncelikle ve en çok devlet yapısına zarar verir. Devlet yapısı zulüm uygulamalarıyla Saddam veya Esad devlet yapısına durumuna düşer.
Özellikle AKP içinden şahsiyetler, devlet kurumlarının hepsi, muhalefet ve sivil toplum kuruluşları Türkiye’de uygulanan hukuk dışı uygulamalara son verilmesini sağlamalıdırlar. Basın yayın çevreleri korkup sinmemelidirler. Gidişat Türkiye için hiçte iyiye gitmiyor.
Biz Kürtler kendi devletimizi kurup halkımızın güven, refah, barış ve huzur içinde yaşamalarını sağlamak zorundayız. Türkiye’de insani haklarımızın yasal çerçevede kabul edilmesini istemek adına siyaset yapan, çalışmaları görüyorsunuz işte. Buyurunuz işte. Türk devleti, biz Kürtleri yok sayıyor. Seçilmişlerimizi de tanımıyor. Bir şekilde bahaneyle etkisizleştiriyor. Demektir ki, zaman emek israfından vazgeçip başımızın çaresine bakmak zorundayız vesselam.
Hüseyin Baybaşin