Bay Erdoğan, Türkiye’de 2008 yılına kadar DEVRİM sayılabilecek düzeyde siyasi reformlar ve ekonomik gelişmeleri başaran ekibin lideridir. 2008’den 2012 yılına kadar aynı ekip duraklama dönemini yaşattı Türkiye’ye. 2012’den 2015 yılına kadar olan dönem, aynı ekibin gerileme devridir. 2016 yılı ise yıkıma giden yolun işaretlerini veriyor.
Ak parti 2012 yılından beri kendi kuyusunu kazıyor. Kendi sonunu getiren çalışmalar yapan Ak parti aynı paralelde Türkiye’nin de sonunu getiriyor. Bunları yazmak bana çok üzüntü veriyor. Ancak gidişat budur ve yazmamak sorumsuzluk olur.
Sayın Erdoğan’ın akıbetinin Osmanlı sulatanlarının akıbetleri gibi son bulması gerekmiyor. Türkiye’nin akıbetinin de Osmanlı İmparatorluğunun akıbetine paralel çerçevede son bulması gerekmiyor. Bay Erdoğan’ın en değerli liderler kategorisinde anılması, dünya lideri olarak tarih kitaplarında anılmasının başarılması da mümkündür. Türkiye’nin de Osmanlı İmparatorluğu gibi vahim bir şekilde yıkılması veya küçülmesi gerekmiyor. Bay Erdoğan ve ekibi, Bay Erdoğan’ı saygıyla anılacak dünya lideri olarak ve Türkiye devletini de kalıcı ve uygar normları benimseyecek devlet yapısıyla kalıcılaştırmayı başarmaları mümkündür. Bunun da tek seçenek yolu vardır. Bağımsız Kürdistan Devletinin resmileşmesine öncülük yandaşlık etmeleri tek seçenektir.
Bazı devletler siyasi nedenlerle bu gerçekleri yüksek sesle kamuya açık olarak ifade etmiyor olabilirler. Ancak bu hususlar Türkiye’yi yönetenlerle bazı dünya devletleri arasında konuşulup tartışılıyor. Türkiye halkı bunları bilmelidir. Kürd halkı da bunları bilmelidir. Özellikle bu bilgilerden uzak olan Kürdistani siyasi ve aydın çevreler bu gerçekleri duysun ve öğrensinler. Sayın Erdoğan 2012 yılından beri söylemlerinde ve uygulamalarında AK-la KARAYI karıştırıyor. Recep Tayyip beyin gerçeğe dönmesi, öncelikle kendisi, Türkiye halkı ve devleti gibi biz Kürdistan halkı ve ülkesi içinde yararlı olur.
Biz Kürdler Bay Erdoğan’ı Siirt ilimizden milletvekili seçip Başbakan olmasını sağladık. Bay Erdoğan bunu unutmak ve unutturmak istiyor ancak doğruları unutturamaz ve değiştiremezsiniz. Ayrıca Kürdler Bay Erdoğan’ı Başbakan yapmakla kalmadılar, başarılı olmasını da sağladılar. 2008 yılına kadar Bay Erdoğan’ın öncü çalışma arkadaşları Kürdlerdir. Bay Erdoğan, kulakların çınlasın. Titre ve kendine gel. Her insan gibi sizde ölümlü dünyada yaşıyorsunuz. Hak ve hukuk ihlali size, Türkiye’ye, Kürdlere, bölgeye ve dünyaya çok kayıp ettirir. Putlaşmak yerine saygın liderlik unvanını tercih edin. Putlaşmak, korku saçmakla kazanılır. Saygın kalıcılık ise hak ve hukuku korumak ve sevgiyle kazanılır. İstediğiniz yolu tercik etmek hakkınızdır.
Bugünkü yazıyı, Bay Erdoğan’ın ‘’Lozan tartışılmaz değil, Lozan kutsal değil’’ söylemine atfen yazıyorum. Tamamen katılıyorum. Lozan Antlaşması 1923 yılında İsviçre’nin Lozan şehrinde, Osmanlı İmparatorluğunun işgal güçleri tarafından paylaşılmasının resmileştiği tarihi olaydır. İşgal güçleri kendi aralarında karar verdiler. Merhum İnönü liderliğindeki heyet de Türkiye adına işgal güçlerinin emirlerini teslim aldılar. O kadar ihtilal savaşı, kurtuluş savaşı ve Türkiye’yi kurtarmak gibi kahramanlık hikâyeleri, Türk tarih tezi uydurmasıdır.
Evet, Lozan kutsal değildir. Türkiye’de kutsal değildir. Baskı, inkâr ve zulüm de kutsal değildir. Kutsal olan bizleri yaratandır ve insanların hak ve hukuklarıdır. Elbette ki Lozan antlaşmasının metni kutsal değildir, tartışılmaz değildir. Dolayısıyla halk bu konuyu doğru öğrenmelidir. Bay Erdoğan 23-11-2016 tarihinde, Türkiye’nin yeni güvenlik konsepti konferansında bu konuyu da konuşmuş ancak mevcut statüko’ya kısmen değinmiş. Konunun özüne değinmemiş.
Lozan Antlaşmasının metni esasen Kürdistan coğrafyasının dört buçuk parçaya bölünmesinin ve Kürd halkının imha edilmesinin kararıdır. Bu karar İngiliz ve Fransızların önderliklerindeki işgal güçleri tarafından verilmiş olup yine kendi kararlarıyla kurulmuş olan Türkiye, Irak ve Suriye devletlerine de uygulanması ihale edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu zulüm kararının sonucunda resmileşmiştir. Daha önce Türkiye diye bir devlet yoktu. Suriye ve Irak devletleri de yoktu. Kürd halkının imhasının yani soykırımın kararının baş uygulayıcısı Lozan antlaşmasıyla kurulmuş olan Cumhuriyet Türkiye’sidir. Bay Erdoğan Türkiye’nin yeni güvenlik konsepti konferansında bu hakikatlere değinmemiş. Biz Kürdler yüz yıla yakındır Lozan metnini kınıyoruz çünkü biz o kararın mağduruyuz. Ben şahsen yıllardır bu konuyu konuşup yazarak işliyorum. Yarım yamalak ta olsa Bay Erdoğan bu karara ilk değinen Türkiye lideridir. Bay Erdoğan’dan önceki Türkiye liderlerinin hepsi, istisnasız hepsi Lozan Antlaşmasını ‘’kahramanlık’’ olarak Türkiye halkına kabul ettirmeyi ve korumayı dayattılar. Bu politikaya bizim akıl fukarası romantik, ezberci ve kolaycı Kürd siyasi çevreleri ve bazı şahsiyetler de koro halinde hizmet ettiler. Halen bu tutumda ısrar edip Kürdlüğün imhasına bilerek veya bilmeyerek hizmet ediyorlar.
Yeni Türkiye’nin kurucuları olan çevreler, daha Cumhuriyet Türkiye’si resmileşmeden Kürdlüğün imhasının alt yapısını oluşturmak için çalışmalar yaptılar. Daha Lozan Antlaşması imzalanmadan, 1923 yılından önce İstanbul’da var olan Kürdistan Teali Cemiyetine Bay Temple kod adıyla bir ajan gönderdiler. Kuva-i Milliye örgütü tarafından gönderilmiş olan ajan kendisini İngiliz devletinin temsilcisi ve habercisi olarak tanıtır. Kürdistan teali cemiyetine ‘’size yardım edelim’’ içerikli konuşmalar yapar. Şeyh Abdulkadir Gelani’ye ‘’git Kürdistan’a ve orada bağımsızlık için çalışmalar yap bizde yardım edelim’’ önerisinde bulunur. Şeyh Said olaylarından ötürü sözde yargılanmalarla bu ucuz ajanlık senaryosu ‘’DELİL’’ olarak kullanılır. Şeyh Abdulkadir ve oğlu bu uydurma delil nedeniyle idam edilirler. Yine bu uydurma delil Şeyh Said olaylarının önderlerinin işgal güçleriyle irtibatta olduklarının tek delili olarak Diyarbakır mahkemesinde Şeyh Said ve arkadaşlarının aleyhinde kullanılmış. Bu uydurma delil yüzlerce kitapta yazılmış. Birinci Dünya Savaşı sürecinde Şeyh Said ve arkadaşlarının işgal güçleriyle işbirliği yaptıklarının resmi kanıtı diye Türk tarik kitaplarında ve Kürd isyanlarının sözde araştırmacıların yazmış oldukları bilimsel kitaplarda yazılmıştır. İşgal güçlerinin emrinde çalışmış olup, işgal güçlerinin emirlerinin uygulayıcıları olarak Cumhuriyet Türkiye’sini yönetmiş olanların, Kürd halkının temsilcilerinin işgal güçleriyle işbirliği yapmış olduklarına dair suçlamaları bu uydurma delile dayanıyor. Mahkeme tutanaklarında yazılmış birkaç ucuz yalan daha var ama en önemlisi budur. Bir diğer delilde, sözde İngiliz silah fabrikaları ‘’Kürdistan Devletine’’ başlığı altında postayla Diyarbakır’a gönderildiği (iddia edilen) silah katalogları göndermişler. Buda Kuva-i Milliye’nin bir diğer ucuz yalanı. Eğer Şeyh Sait veya Kürdistan Teali Cemiyetinin üyeleri veya Şeyh Abdulkadir Geylani işgal güçleriyle irtibatta olsalardı niye sizin Bay Temple denen ajanınızla konuşup aldansınlar ki. İşin en çok utanmazlığı, tutanaklarda Bay Temple’nin ajan olarak gönderilmiş olduğunun yazılmış olmasıdır. İşin doğrusu Kürd halkı işgal güçleriyle işbirliği yapmadıklarından ötürü, işgal güçleri tarafından düşman ilan edildiler ve Kürdistan dört buçuk parçaya bölündü. Kürdlerin imhaları da Cumhuriyet Türkiye’sine ihale edildi. Tayyip Beyciğim bunlara niye değinmiyorsunuz?
Lozan Antlaşmasıyla Ortadoğu’nun yeni haritası çizildi. Çizilmiş olan haritada Kürdistan da Osmanlı İmparatorluğu gibi paylaşıldı. Osmanlı İmparatorluğu işgal güçlerinin hedefiydi. Kürdistan da imparatorluğun bir parçasıydı. Kürdistan’ın kralları, beyleri, mirleri Osmanlıyla savaşmayı kabul etmediler. İşgal güçleriyle işbirliğini kabul etmediler. Lozan Antlaşma metni Kürdistan coğrafyasının ve halkının ölüm fermanıdır. Kararı veren işgal güçleridir. Cellatlığı yapanda Cumhuriyet Türkiye’sidir. İşgal güçleri bununla Kürdleri cezalandırdılar. Türkiye’nin yöneticileri gibi kendilerini bilim insanı, uzman tarihçi veya araştırmacı diye yutturmaya çalışan leş kargaları sürüsü, parçalanıp önlerine sunulan Kürdistan’ı ve halkını sömürüp süründürdüler. Kanını emdiler. Kürdistan halkının varlığını bile kabul edenleri ‘’terörist’’ diye suçlayıp erittiler. Sonuç ne oldu? Türkiye çok mu kazandı? Kürd halkını yok etmek için her türlü suçu işlediniz. Türkiye’nin kurucu yöneticileri, Birinci Dünya Savaşının işgalcilerine koca Osmanlı İmparatorluğunu peşkeş çekip altıda beş olan bölümüne Türkiye demeye razı olup kendilerini kahraman ilan edip putlaşmayı kanunlaştırdılar. Utanmadan Kürd halkını işbirlikçi diye değersizleştirmeyi hedeflediler. Kendilerinin değersizliğini örtbas etmeye çalıştılar. Bugüne kadar Kürd halkı Türklere sahip çıkmanın bedelini en acı şekilde ceza olarak ödüyor.
Acının, ağrının en derini de Türklük adına Kürd halkına yapılmış olan kalleşlik ve zulümdür. Bugün için, Birinci Dünya Savaşı sürecinde Kürdlere karşı yıkım kararını vermiş olan işgal güçlerinin mirasçıları, yanlışlarını düzeltip günah çıkartmak istiyorlar. Aynı kararın uygulayıcıları olan Türkiye’nin Devlet yöneticileri olarak sizler, ucuz inkârcılıkla günahlarınızı derinleştiriyorsunuz. Günahkârlığa devamla Türkiye’yi de bataklığa sürüklüyorsunuz. Kendilerini Türk olarak görüp öyle yaşamak isteyenler, Türkiye’nin kuruluş tarihiyle ilgili doğruları tamamen net bir şekilde öğrenmeleri gerekir.
Türkiye’yi kimler, nasıl kurdular? Kararı kimler verdi? Erzurum kongresinin katılımcılarının doğru listesinin tamamı halka açıklanmalıdır. Kongrenin tutanakları da halka açıklanmalıdır. Aynı çerçevede Sivas kongresinin katılımcılarının tam isim listesi ve tutanak kayıtlarının tamamı halka açıklanmalıdır. Halk doğru tarihini gerçek kaynağından öğrensin. Vatan haini kimmiş? İşbirlikçi kimmiş? Kürd halkına verilmiş olan vaatler neymiş? Halk bunları bilme hakkına sahiptir. Her vatandaş sorumluluğunu, vebalini, nereden geldiğini bilsin ki ne yapacağına karar versin.
Bay Erdoğan’ın Lozan metnini konu etmesi çok iyi oldu. Lozan metninin tutanak kayıtları da Kerkük ve Musul konusunda verilmiş olan kararlarında tutanaklardan olduğu gibi halka açıklansın. Ben o kayıtların hepsini okudum. Türkiye’nin her bir vatandaşı ve her Kürd bireyi de okusun.
Bu bilgiler ışığında kabul etmek zorundayız ki Kürd halkı kararlılıkla Bağımsız Birleşik Kürdistan’ın resmileşmesini sağlamaktan başka seçeneğe sahip değildir. Bu karara hizmet etmeyen olanak sahibi Kürd bireyi kendisinden utanmalıdır. Kendisinden U-TAN-MA-LI-DIR.
Türkiye Devleti ve kendilerini Türk kabul edenler, Kürdistan Birleşik Devletlerine ve Kürd halkına ne kadar destek verirlerse, biz Kürdlerde aynı düzeyde destek olalım. Boyun eğmeyelim be boyun eğdirmeye de yönelmeyelim. Kendimize güvenip azimle çalışıp Kürdistan’ımızı kendimiz yönetelim.
HER BİJİ.