Ak Parti, adalet, eşit paylaşım ve Kurd sorunun çözümü için reformlar ve ekonomik refah vaadiyle Türkiye’yi yönetmeye aday olup uygun kadrolarla, Halktan destek talep ederek siyaset arenasına çıktı. İlk ve ikinci hükümet dönemini, olağanüstü başarılarla Devrim düzeyinde kazanımlar sağladı.
Erdoğan efendi, geçmiş iktidarlar döneminde Kurdlere yönelik zulüm uygulamalarından ötürü, Türkiye devleti adına, Kurdlerden özür diledi.
Türkiye’de herkesin hakları güvence altında olmalıdır diyen de kendisiydi. “Ben değiştim” dedi.
Seksen yılı aşkın süre içerisinde, baş örtüsü, türban gibi, inananlarla yönelik zulüm uygulamasına düzenleme getirmeyi başaran Ak Parti, doksan yıllık askeri diktatörlük vesayeti kontrol altında aldı. Çürümüş Ekonomik konusunu profesyonelce dünya standartlarının üst seviyesine çıkarmayı başardı.
İkinci iktidar döneminin sonlarından itibaren kıvırmalar başladı. Faşizan diktatörlük öne çıktı. Hak, hukuk ve adil paylaşım, sizlere ömür. Muhalefet ve basın yok edildi. Kurdlere yönelik barbarca zulmün en çok çirkefleştiği uygulamaları utanmazca, hayasızca dile getirip yobazlığın ve kalleşliğin seviyesi, Türkiye tarihinin en iğrenç düzeyine çıktı.
Kurd sorunu için, birçok telaffuz eden bay Erdoğan, birden bire, “Kurd sorunu diye bir sorunumuz yoktur” derken, bilinçli olarak, kendisini desteklemiş olan Kurdleri aşağılamış olduğundan ötürü, yüzü kızarmadı, aksine gurur duydu. Ak Parti kadrosu içinde başarılı olan yetenekli uzmanları tek tek etkisizleştirdi. Yeni, dikta faşist rejimini oluşturmaya başladığında, “bu rejim uygun değil” diyenlere de “Hitler Almanya’sı için uygun idi de, bizim için niye uygun olmasın” diyerek, faşist diktatörlüğe olan tutkusunu ilan etti. Ne oldu da, bu adam döneklik yaptı? Bu doğal sorunun cevabı askıda kalabilir.
Bize göre, tüm faşist diktatörlerin ellerine güç geçtiğinde yapacakları budur.
Ak Parti’nin kuruluşunda büyük, geniş emekleri olan, bizim çok iyi tanıdığımız bazı bireyler, ceplerini, keselerini ve de kefenlerini doldurmaya çalışmayı, sorumluluklarını yerine getirmeye tercih ettiler. Bazıları, sıkıntılarıyla sessizleşmeyi tercih ettiler. Bazıları da, maalesef, Erdoğan’ın kölesi oluverdiler. Ak Parti’yi, karşılıksız destekleyenlere saygı yerine, Bay Erdoğan, Bahçeli denen kişilik seviyesine düştü. Kurd Halkına zulüm eden hiçbir kişi, devlet ve güç, abad olmamıştır. Olmayacaktır da.
Bu gerçekleri ilk olarak yazmıyorum. Her yazdığımda da midem bulanıyor. Şimdi, bu satırları, Davutoğlu, Gül, Babacan ve onlarla birlikte hareket edenlerin dikkatlerine sunmak için yazıyorum.
Sizler, yeni bir siyasi oluşumun ortaya çıkmasına engel olmak amacıyla, laf kalabalığıyla bay Erdoğan’a hizmet mi ediyorsunuz? Eğer, amacınız bu ise, sizler de birer bahçelisiniz.
Yok eğer amacınız, sorumluluklarınızı yerine getirmek ise ve yüreklice çalışmalar yapmaktan korkuyorsanız, (ki, görüştüğüm saygıdeğer insanlar bu ihtimale inanıyor) korkunun ecele yararının olmayacağını, bilmelisiniz.
Amacınız her ne ise, sizlere önerim, laf kalabalığından vazgeçmenizdir. Halk, artık boş vaatlerinizden rahatsız oluyor. Bunun farkında olduğunuza inanıyorum.
Herkes gibi, sizler de bilin, Erdoğan-Bahçeli düet faşizmi bitti.
Bay Erdoğan, Bahçeli denen sübyancıdan kurtulup, kendi kusurlarından ötürü özür dileyerek, kendisini, çevresini, Ak Parti ve Türkiye’yi de, sürüklemiş olduğu uçurumdan geri çekebilir. Bay Erdoğan kaypak ve kalleş bir kişilik olduğundan, böylesi onurlu bir adım atmanın değerini, ölçüsünü kavrayamaz.
Sizler, gerçekten Ak Parti’nin kuruluş manifestosu felsefesini öne çıkaracak bir projeyi hayata geçirecekseniz, oyalanmayın. Halkı da bıktırmayın. Adımınızı atın. Ya da çenenizi kapatın.
Netleşin ki, varsa başka onurlu birileri, öne çıkabilsinler.
Halk, Erdoğan-Bahçeli şarlatanlığından bıktı. Ekonomik çöküntü de kaçınılmazdır. Rusya’nın kuyruğuna bağlanan Erdoğan, kendi ipini çekmiş oldu.
Biz Kurdler açısından Bağımsızlık tek çare olarak öne çıktı. Ama biz Kurdler, Türkiye’de kaotik bir iç savaş istemiyoruz. Türkiye’nin Kurdîstan topraklarından çekilmesini istiyoruz. Bu paylaşımın amacı da budur.
10-08-2019
Saygılarımla, Hisên Baybaş