HDP’Lİ POLİTİKACILARA YÖNELİK UYGULAMALARIN PERDE ARKASI VE BİZ KURDLERİN ESAS HEDEFİ

0
925

Kurd Halkının welatını işgal altında tutuyor olan barbar işgalcilerin hepsi, son yüz yılda, Kurd Halkının kendi topraklarında insani koşullar çerçevesinde yaşamlarını idame etmelerine engel olmayı esas alan uygulamaları yaptılar.

En başta Türkiye’yi yönetenler, son yüz yılda Kurd Halkına yönelik zulüm etmekte, barbarca ve sistemli olarak soykırım uygulamaktan başka hiçbir şey yapmadılar.
Kurdistan’da işgalci olan İran, Irak ve Suriye’de, Kurd Halkına yönelik uygulamalarında Türkiye ile aynı dayatmaları yaptılar.
Bu devletlerin-ülkelerin hiçbiri, son yüz yılda Kurdler için hiç iyi bir uygulama yapmadılar. Kurdlere yönelik iyi niyetle hiçbir çalışma teşebbüsünün içinde dahi olmadılar.

Özellikle Türkiye, sürekli olarak, Kurdlere yönelik zorbalık, sahtekarlık ve fitne ile yeni sorunlarla uğraşmalarını organize etmişti. Kurdleri birbirleriyle çarpıştırıp uğraştırmak, Türkiye devlet faşizminin, sadizminin, barbarizmin en iğrenç örneklerini Kurdlere yönelik uygulamıştır.
Son olarak, Diyarbakır, Mardin ve Van Belediye Başkanlarının, sinsice suçlamalarla görevden alınmaları, Türkiye faşizminin, Kurdlere yönelik alışagelmiş uygulama yöntemidir. Bu konunun, çok doğru tahlil edilmesi çok önemlidir.
Önemlidir, çünkü; Bu olay, Türkiye’nin, son yüz yılda, Kurdlere nasıl oyun oynadığının kanıt ve örneğidir.
Türkiye, HDP’ye bu saldırısıyla, Kurd Halkına diyor ki:

1- Türkiye’de Kurdleri yasal temelde “yok” saymaya devam edeceğiz.
2- Türkiye’de Demokratik bir işleyişe izin vermeyeceğiz.
3- Sürekli olarak, Kurdleri uğraştıracak sorunlar icat etmeye devam edeceğiz.
4- Kurdlerin kime oy vermesi gerektiğini, Türkiye’de var olan iktidar partisi karar verecek, siz Kurdler kendi istediğinize oy verseniz, biz, devlet adına geçersiz sayacağız. İşte size onlarca örnekten biri.
5- Türkiye’de “Kurd yoktur” dayatması değişmeyecektir.

Aslında birbirleriyle aynı anlamı ifade eden bu beş ana başlıklı izahatımız, Türkiye faşizminin, Kurdlere yönelik son yüz yıllık uygulaması olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Durum bu iken, HDP yönetiminin, “bu bir siyasi darbedir”, Kurd oylarını “yok” saymaktır, gibi açıklamalarında mantıksal bir tepki anlayışı yoktur.
Türkiye devleti faşist yönetim sistemiyle işliyor. Kurdleri de “yok” sayıyor. Buraya bir nokta diyelim. Bunu kabul edin. Sonra da, gerçekçi bir temelde, Kurd Halkının beklentilerine yanıt olabilecek yeni bir siyasi strateji belirleyin.

Bu gidişle, Kurd Halkının emeklerini israf ediyorsunuz. Kurd Halkının zamanını israf etmeye devam ediyorsunuz. En önemlisi de, Kurd Halkını karamsarlığa sürüklüyorsunuz. 40 yıldır, HDP misyonu, Türkiye’yi Demokratikleştirip Kurdleri sosyalist yoldaşlık çerçevesinde hak sahibi etmenin siyasetini yürütür. Olmadı. Olmuyor. Tutmuyor. Olmadı, olmayacak, olmuyor, olmayacak. Tutmuyor, tutmayacak.
Türkiye’nin Kurdlere yönelik politikası budur. Türkiye, kuruluşundan bugüne kadar, Kurdlere yaptıkları aynıdır. Merhum Özal dönemi istisnadır.
Önceki ve sonraki iktidarların Kurdlere yönelik dayatmaları değişmedi.

Ak Parti iktidarı, dönemin en kötü sürecini yaşıyor.
Bay Erdoğan ve yakın çevresinin, hırsızlık, soygunculuk, sahtekarlık, Kurdlere yönelik işlemiş oldukları insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları dosyaları çok kabarıktır. Bu suçlar, Türkiye’yi yöneten diğer iktidarlar tarafından da işlenmiştir. Daha önceki iktidarlar, bu suçlarının cezasını çekmediler.

Ak Parti döneminde işlenen suçlar, çok daha fazladır ve çok daha fazla ağırdır. Erdoğan efendinin koordinesinde İŞİD ve benzeri terör örgütlerini kurulmuş ve suçlar işlemişler. Suriye ve Irak’ta da, Erdoğan ve Ak Parti’si, Kurdlere yönelik çok ağır insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları işlemişlerdir.
Dolayısıyla, Erdoğan ve çevresi daha önceki iktidarlardan farklı olarak, uluslararası mahkeme kararlarıyla ceza almaları kesindir. Bu çerçevede, benim bilgim dahilinde yürüyen çalışmalar var.
Bugün, Diyarbakır, Van ve Mardin Belediye Başkanlarının görevden alınmalarıyla, Bay Erdoğan ve çevresi, işlemiş oldukları suçların hesabını vermekten kurtulamazlar. Ancak, Kurdleri tahrik edip ortalığı karıştırarak, Kurdistan’da kaos ortamını kalıcılaştırıp, dikta rejimini de güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Böylece, Türkiye’yi Suriye ve Irak’ta sürekli savaş ortamına sürükleyebilir. Elbette ki böylesi bir gelişme, Erdoğan ve çevresini hesap vermekten kurtaramaz. Ancak, Türkiye yönetimini ellerinde tutma süresini biraz uzatabilirler.

Sonuç, Türkiye için kesin yıkım olur. Erdoğan ve çevresinin akıbeti de, Hitler, Saddam gibi olur. Bunu görmek için dahi olmak gerekmiyor. Gerçekçi olan herkes, Erdoğan ve çevresinin sonu, bu çerçevede bağıra bağıra “geliyor” olduğunu görür. Türkiye’de ekonomik durum da çıkmazdadır.
Bay Erdoğan ve çevresi, bütçe açığını, Devlete ait olan mal, mülk, şirket ne varsa satarak, yeni vergilendirme düzenlemeleriyle “nakit para edinip” kapatmaya çalışıyorlar. Ama, bu uygumalar, uzun vadede Türkiye’ye çok zarar verir. Ayrıca bu tür gelirler, bütçe açığını kapatmaya yetmez.
Devlete ait mal, mülk ve zarar eden şirketleri özel sektöre devredip, gelir elde etmek doğru ve yararlı bir yöntemdir.

Ancak, bu iktidar partisi, bu satışlardan, kendilerine gelir getirmek amacıyla hesaplar yapıyorlar. Bu konuyla ilgili, Ekonomistlerin(bağımsız Ekonomistlerin) araştırmalarının raporlarının içerikleri ürkütücüdür. Türkiye’de de bağımsız Ekonomistler vardır. Türkiye’nin içine girdiği-sürüklendiği Ekonomik çıkmaz çok ciddidir. İktidarın, çözüme yönelik ciddi bir planları da yoktur.
Türkiye’de, işsiz sayısı beş milyona yaklaşmış. Genç işsiz sayısı, Avrupa birinci sırası olarak belirlenmiş.
Türkiye’de, çok hızlı olarak “Araplaştırmak” çalışmaları var.
Mal, mülk ve Devlete ait şirket satışları, bu çevrelere gidiyor. Çok ucuz fiyatlara ve Erdoğan’ın çevresinin yüksek düzeyde komisyon-rüşvet alımıyla satılıyor. Yabancılara mülk satışı için, sözde sınırlama, yani kota uygulama kanunu var. Bay Erdoğan ve çevresi, iki yüz elli bin dolar karşılığında, Türkiye vatandaşlığını satmayı kanunlaştırdılar. Parayı veren, Türkiye vatandaşlığını satın aldığı gibi, Türkiye’de sınırsız mal mülk satın alma hakkına da sahip oluyorlar.

Osmanlı’yı sırtından bıçaklayarak yok eden Araplar, şimdi de, Erdoğan eliyle Türkiye’yi satın alıyorlar.
Bir milyar nüfusu olan Arap ülkelerinin nüfusunun yüzde onu Türkiye vatandaşı olursa, Türkiye’de yüz milyon Arap nüfus oluşacak. Yüzde biri olsa on milyon yapar ve on senede yüz milyonu geçerler, çünkü tavşan gibi ürüyorlar.
Türkiye’de yerleşik Arap vatandaşları, Arabistan’dan gelenlerle karıştırmayalım sakın. Etrafınıza bakarsanız, bu farkı görürsünüz. Türkiye’deki Arap asıllı vatandaşlar, modern, uygar ve paylaşımcıdırlar. Arabistan’dan gelenler ise, temizlikten sosyal ilişkilere kadar, Erdoğan ve İŞİD zihniyeti gibi barbarlığın temsilcileri ve insanlığın yüz karasıdırlar.
İstanbul, İzmir, Yalova, Bursa gibi şehirlerdeki sokaklarda gördüğünüz Arapça dilinde tabelalar, Türkiye’yi Arap ülkesi yapmanın alt yapısıdır. Halkı alıştırmaktır. Kurdçe dilinde bir tabela yazımı için kıyameti koparan polis ve benzeri güvenlik birimleri, Arapça dilinde yazılımlara müdahale edemiyorlar.
Bu tür sorunlar, biz Kurdleri ilgilendirmemelidir.
Bu izahatlara, istihdamla üretime dayalı Ekonomi yerine, Erdoğan’ın ve çevresinin çalıp çırparak, Araplaştırarak cennete gitmeyi hayal eden Ekonomi politikasının çöktüğünün resmini göstermek istiyorum.

Kurdleri ve muhalifleri tahrik edip ortalığı karıştırarak, Türkiye’yi Suriye ve Irak’ya kalıcılaştırarak, beceriksizliklerini ve kanunsuzluklarını örtbas etmeyi hedefleyen Erdoğan, Türkiye İslam Devleti Emiri olmaya da hazırlanıyor. Bunları görelim.
Biz Kurdler, Bağımsız Kurdistan Birleşik Devletleri’ni resmileştirmeye odaklanmalıyız. Zamanımızı, enerjimizi ve olanaklarımızı, kendi Halkımızın özgürce Bağımsız Welatımız’da yaşayabilmelerinin hizmetinde değerlendirelim.
Türkiye’yi yöneten sahtekar, kalleş, katil, hırsızlar ile kendilerini Türk kabul edenler, nasıl istiyorlarsa Türkiye’yi öyle yönetsinler.
İster Arap Emirliği ister İslam İmparatorluğu yapsınlar. İşleri rastgele. Yeter ki Kurdistanımızdan çıkıp gitsinler.

Bizler, uygar yasalarla yönetilecek, temel insani hakları, doğa hukukunu korumayı güvence altında alacak Demokratik Hukuk Devletini, Kurdistan Birleşik Devletleri çatısı altında inşa edeceği.
Bizim, karar ve hedefimiz budur.
Türkiye ve Türkiye’lilik, İran’lılık veya Suriye’lilik, bizim için ölmüştür. Ruhuna el fatiha.
Bizim için, YEKÎTÎYA DEWLETÊN KURDÎSTAN esas hedeftir, we selam.

19-08-2019

Saygılarımla, Hisên Baybaş