Kişilik zafiyetinin çeşitleri vardır. En tehlikelisi de kişinin uydurduğu yalanlara kendisini inandırmasıdır. Kişi, kendisinin hayalinde oluşturmuş olduğu yalanlar, yalan ve uydurmaların doğru olmadığı açığa çıkarsa aşağılık kompleksine girer.
Kişinin uydurmuş olduğu hayal ürünü yalan ve uydurmaların aslında yalan ve uydurma olduğu açığa çıkınca, kişi aşağılık kompleksiyle yeni yalanlarına, uydurmalarına çirkefliği de ekleyip gerçekten aşağılık kompleksinin ötesinde en aşağılık konuma düşer. Bu durum kişilik zafiyetiyle izah edilebilinir.
Bu durum, baskı rejimlerinin yozlaştırma politikalarının etkin olduğu toplumlarda daha çok görülür.
Kürd toplumu içerisinde, kişilik zafiyeti olan yalancı, uydurmacı, iftiracı kişiliklerin, baskı rejiminin bilinçli yozlaştırma politikaları sonucu çirkefleştirilmiş hayvanımsı karakterler ortaya çıkıyor. Bu karakterler için Dünya’nın en aşağılık hayvanının ve aşağılık kişiliğinin yapmayacağını bile yapmak marifet gibidir.
Bir önceki hafta bir yazımda hiçbir aşağılık kişi veya hayvan ile bile kıyaslayamayacağım bazı yakınlarım ile ilgili kısa bir yazı yazdım. Bazı dostlar, çok sağ olsunlar, neden böyle bir yazı yazmak zorunda kaldığımı merak etmişler.
Kısaca, benim insani değerlerin en güzel örneği olan sahiplenme, dayanışma, hizmet ile emeklerimle üretmiş olduklarımı paylaşmamı kirletmelerinin yanı sıra kendi çirkefliklerini örtbas etmek için akla hayale sığmayan uydurma iftiralarını büyük bir marifet gibi sürdürdüler. Bazı çevrelerin bu durumu bilinçli olarak organize ettiklerini görmek için sihirbaz olmak gerekmiyor. Benim arkamdan toplum içerisinde yalanlarla, çirkefliklerle, iftiralarla tahrik edilmem bir kanaldan. Dostlarıma, davamla ilgilenen çevrelere, avukatlarıma olumsuz yönde etkileyici mesajlar, mektuplar ikinci kanaldan. Bulunduğum her hapishaneye benim için suç teşkil edecek içerikte mektup yazmalar. Yazılan mektuplar mide bulandırıcı yalan ve iftiralardan ibaret. Bu çirkin ithamların benim için hukuki etkisinden öteye ahlaki ve psikolojik yönden etkisi tahammül sınırını aştı.
Bu üçüncü kanal aktivitesi.
Annem ile çocuklarımın resimleri olmadık çevrelere gönderiliyor. Benim adıma olan site ve facebook sayfasına paylaşımcı veya takipçi arkadaşlara olur olmaz yazışmalar tehditvari söylemler ucuz iftiralar diğer bir terbiyesizlik. Bu da dördüncü bir kanal.
Davamla ilgili savunma çalışmaları doğal olarak para gerektiriyor. 1995 yılından bugüne çok şükür yüz akıyla kimsenin minnetini almadan işimi kendi olanaklarımla görebiliyorum. Ne zaman bir mülkümü satmaya kalksam akla gelmeyecek sorun ve engeller çıkıyor. Dostluk bağı çerçevesinde işlerimi gören veya hakkı ile işlerimi yürüten insanlara telefon açıp “işlerini görmeyeceksin” diyebilecek kadar ahlaksızlıklar. Hiç tanımadığım insanlara gidip, benim onları gönderdiğimi söyleyerek hiç tasvip etmediğim iş konularını teklif etmek, tanıdığım insanlara gidip yine aynı yalanlarla ilişkilere girmek.
Bu tür iğrençlikler de karışık beşinci kanal.
Bugüne kadar hiç kimseye muhtaç olmadım. Yaradan bundan sonra da kişiliksiz namertlere muhtaç etmesin. Bunlar özel konulardır. Mazlum halkımın bu kadar ciddi sorunları varken bu siteye özel sorunumu taşımak zorunda kalmam elbette beni çok üzdü. Elbette bu siteye yazmak sorunu çözmeyecek. Yapılıyor olan iğrençlikler de sona ermeyecek. Ancak, aklı başında insanlarımızın durumu bilmelerini önemsiyorum. En azından bu terbiyesizlerin pislikleriyle ilgili bana haber, mesaj, mektup vesaire yollarla bilgi gönderip, soru sorup cevap isteyen arkadaşlara toplu cevap vermiş olayım. Bu pislik kişiliklerin benimle hiçbir ilişkileri yoktur. Asla da olmayacaktır.
1995 yılından bugüne altı buçuk yıl ağır tecrit, iki buçuk yıl hafif tecrit, kalanı da yirmi iki kez hapishane değiştirmek mecburiyetine maruz kalmak kolay katlanılır değil. Bebek denecek yaşta çocuklarımdan ayrı kalmak bir yana, çocuklarıma istediğim gibi babalık görevimi yapamamış olmak, bunun ezikliği benim için işkencedir.
Hapishane ortamı Dünya’nın en pislik çirkin ortamıdır. Türkiye’de siyasi duruşlarından ötürü hapsedilmiş olan şahsiyetlerin bulundukları ortam farklı ortamdır. Buralarda durum gerçekten pisliktir. 1995 yılından bugüne kadar bu ülkenin yirmi iki hapishanesini gezdirdiler bana. Bugüne kadar dört veya beş kişi ile insan gibi konuşabileceğim insanla ancak karşılaştım. On binden fazla insanla karşılaştıysam, ancak konuşulacak beş kişi ile karşılaşmışsam ötesini siz tahmin edin.
Bütün bu sıkıntılara rağmen çocuklarımın asil insanlar olarak yetişmeleri ve boyun eğmeden, namerde muhtaç olmadan yaşamak için yakınmadım, şikayetçi de olmadım.
İnsandan başka her şeye benzeyen bazı yakınlarımın iğrençlikleriyle uğraşmak beni yordu ve yıprattı. Daha da ötesi tiksindirdi. Niye bu özel konuyu gündeme getirdiğimi soran arkadaşlara bu izahatları zorunlu gördüm.
Bizim insanlarımızın yozlaşıp yobazlıktan kurtulmaları için Bağımsız Birleşik Kurdistan Devleti’nin resmileşmesi tek çaredir.
Bireysel çabalarla zihniyeti kirli kişilikleri tedavi etmek, ıslah etmek, kontrol etmek için denetlemek mümkün değil. Özellikle Türkiye’deki Kürd toplumu, Türkiye devletinin çok kirli ve olağanüstü baskı politikalarına hedeftir. Etkin bireyler ve aileler ise sistemli dayatmalara hedeftirler.
Kürd halkının topyekun etkisizleştirilmesi sistemli devlet politikasıdır. Bireyin çirkinleştirilmesi de, etkisizleştirilmesi demektir.
İnsanın işini geliştirememesi, çocuklarını kaliteli eğitimle yetiştirememesi de insanın kendisinin ve çocuklarının da etkisizleşmesi demektir. İnsana karşı Devletin bilinçli baskısı sürekli olunca, ezikliği de günlük yaşamın bir parçası haline dönüşüyor. Kişiliği zayıf olan, eğitimsiz, bilinçsiz insan yozlaşabiliyor. Çirkeflikte öylece başlıyor. Benim bu yakınlarım da öylesi bir süreçten geçtiler. Ancak çirkeflikleri, yalan ve iftiraları tahammül sınırını aştı. Kendilerinden ısrarla, akıllı ve hesaplı davranmalarını istemem işe yaramadı. Yakınlarımın içerisinde aklı başında olanların onlara uyarı ve nasihatleri de işe yaramadı. Onların çocuklarını da kendi çocuklarım gibi yetiştirmek için uğraşlarım da, onların kendi dengesizliklerine yenildi.
Uzun yıllardır mesafe koydum. Emek ve uyarı işe yaramadı.
Mesafeyle herkes kendi evinde yaşasın kararı, onları kuduz köpeklere dönüştürdü. Bulunduğum şartlar da, durumu bu siteye taşımak benim için üzücü ise de zorunluydu. Anılan yakınlarım benim için yaşamıyorlar demektir.
Bütün baskılara, yozlaştırıp çirkefleştirerek etkisizleştirme politikalarına rağmen, soylu Kürd halkının asil şahsiyetleri, Kürd nüfusunun yüzde doksan dokuzudur.
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin