Kurdîstan’da işgalci olarak kalmak isteyenler çok korkak ve şerefsizdirler.
Korkaktırlar çünkü; Yiğit kişiler, başkasının malına, mülküne göz koymaz, el koymazlar. Şerefli kişiler de, başkasının toprağında, evinde işgalci olarak yaşamak istemezler.
Kurdîstan topraklarını işgal etmiş olup, işgalciliklerini barbarca sürdürmekte direnen çevreler, benim, bu doğru beyanımdan dolayı rahatsız oluyorlarmış.
Bazı yakınlarımı, tanıdıklarımı aracı yaparak, bazı vaatlerde bulunarak, bu tutumundan vazgeçip, Türkiye’ye dönüp “Krallar” gibi(?) yaşamamı istiyorlar.
Fazla detaylara girmeden, kısaca herkesi yanıtlayayım.
Türkiye’nin kuruluşundan bugüne kadar, Kurdlere yönelik sistemli zulüm ve soykırım uygulamaya ne hakkı var?
Benim jenerasyonum olan Kurd bireylerini alçakça ve kalleşçe katleden Türk devletinin dayandığı haklılık neydi?
Kurd olduğumuz için, yüz yıldır, sistemli olarak zulüm ile soykırım uygulamasına karşı, biz Kurdler, siz barbarları “devlet” olarak kabul edebileceğimize mi inanıyorsunuz?
Türkiye bazında değerlendirme yaparsak eğer, kendilerini Türkiye’nin sahipleri olarak görenlere soruyorum… Sizler ve devletiniz, hem işgalci, hem çapulcu eşkıya hem de barbar değilseniz, Türkiye’nin bugünkü Anayasasına göre Kurd dili niye yasaktır? Kurdîstan topraklarında Kurd dilinde eğitim niye yasaktır? Yüz yıldır Kurdlere yaptığınız zulmün, sistemli soykırımın suçlarının cezasını nasıl ödeyeceksiniz? Sizler, Kurdîstan topraklarına yerleştiğinizde, dedelerimize topraklarının bedelini ödeyip tapusunu mu aldınız? Bu durum, sizi işgalci yapmıyor mu?
Topraklarımızı, dedelerimizle savaşarak aldığınızı öne sürüyorsunuz. Bunu, zaman zaman dile getiriyorsunuz? Bu söyleminiz, sizin utanmazlığınızın kanıtıdır. Çünkü, bu tez yalandır. 1514 yılında, Osmanlı liderleri, Kurd liderlerle müttefiklik anlaşması yaparak Kurdîstan’da yaşamak için hak elde ettiniz. Sonra Birinci Dünya Savaşı sürecinde, Osmanlı’ları ortadan kaldırmak için, İngiliz ve Fransızların önderliğinde birleşen haçlılar ile işbirliği yapmış olan Mustafa Kemal ve yandaşları, Erzurum ve Sivas kongrelerinde, Kurd liderler ile yapmış oldukları anlaşma, “birlikte mücadele ederek, haçlılardan kurtulmak, Padişah’ı kurtarıp Kurd ve Türkler arasında Federal devlet yapısını tesis etmek” şeklindedir.
O dönemde, Osmanlı’nın Genelkurmay Başkanı olan Mustafa Kemal’in, Haçlılarla Osmanlı’lara karşı işbirliği yapmış olduğunu bilmeyen Kurd Liderler, Mustafa Kemal’in ve yandaşlarının Kuva-i Milliye’si, yeni Türkiye’nin yönetimini, İstanbul’da, İngiliz ve Fransız’lardan törenle devralıp, Padişah ve ailesi kovulup, Lozan anlaşması imzalandıktan sonra, Kurd liderler, böylesi bir ihaneti ve kalleşliği öğrendiler. Bu tarihten sonradır ki, Şeyh Sait, Ağrı, Koçgiri, Dersim ve benzeri isyanlar başlar. İşte, öylesi yobazlıklarla ve kalleşliklerle Türklük adı, Kurdîstan topraklarını sırtlarından getirmedikleri gibi, Kurdler ile savaşarak veya para ile tapusunu alarak, Kurdîstan’a yerleşmediler.
Bizler, büyük dedelerimiz gibi, Osmanlılar ile, Türkiye’nin devleti ile bir arada eşit haklar ve ortak devlet çatısı altında yaşam için, inançla ve kararlılıkla mücadele ettik. Şimdiki Ak Parti’yi bile, ben bizzat bu amaç ve bu şartla destekledim. Büyük dedelerim gibi ben de, karşılığında yobazca kalleşlik gördüm.
Böylesi tarihi deneyimlerin sonucu, Kurdîstan Birleşik Devletleri projesi, bir vizyon olarak gelişip öne çıkmış. Bu amaca hizmet için, 24-Temmuz-2018 tarihinde, İsviçre’nin Lozan şehrinde Le Château d’ouchy binasında hükümet ilan edilmiş ve bu iş bitmiştir. Bu hedefe ulaşmak, her namuslu Kurdün onursal görevidir.
Kurdîstan’da işgal güçlerinin, Kurd kanıyla, Kurd kemikleriyle inşa etmiş oldukları saraylarda Kral, Padişah, Lider vesaire olmak veya öylesi bir alçaklıkta yol almak istenmektense, Kurdîstan’ın kutsal topraklarında şereflice gömülmek, her namuslu Kurdün kararıdır. Kurd Halkı için Kurdîstan Birleşik Devletleri, tek seçenektir. Serbixwebun Pirozahîye.
09-08-2019
Saygılarımla, Hisên Baybaş