Türkiye devleti, içten çürümüşlüğünü kamufle etmek için sürekli olarak dış görüntüsüne çamurdan makyaj yapıyor. Altın rengine dönüştürmüş oldukları çamur da çürük olduğundan kısa sürede dökülüyor ve çürümüşlük çok daha fazla çürümüşlüğüyle görünüyor. Devleti yönetenler ahlak yoksunu olduklarındandır ki yalanları ortaya çıktığında, utanmazca yeni yalanlara sığınıyorlar. Doğal olarak bu devlet yönetme tarzları zafiyete dönüşmüş.
Zafiyetli yaşamaya alışan Türkiye devlet yöneticileri, gerçeklerden kopuk olduklarından, yalancılıkla bütünleşmişler. Daha öncekiler de önce iyi ve inandırıcı söylemlerle, bazen de göstermelik eylemlerle yeni bir umut havariliğine dönüşüp sonrada balon gibi puuuff diye çürümüşlüğün esiri oluveriyorlar.
Şimdiye kadar, Türkiye devlet yönetiminde görev yapmış olan tek bir lider, çürümüşlüğe esir olmadı. Onu da sinsice ve barbarca katlettiler.
Saygıdeğer insan olan Turgut Özal, Türkiye de sorunları çözmek için kararlı adımlar atmış tek liderdir. Çürümüşlüğü tedavi etmek istediğinden dolayı Türkiye devletinin çürükleri Turgut Bey gibi soylu bir insanı katlettiler.
Çürümüşlüğün kokuşmuşluğu Türkiye devletinin yaşayabilmesinin tek çaresi midir?
Mustafa Kemal’den Tayyip Erdoğan’a Türkiye’yi yönetenler çürümüşlüğe esir olmuş ve çürümüşlüğü örtbas etmek için dış görünüşü çamurla makyaj yapıp, çürümüşlüğü korumuşlardır. Turgut Bey istisnadır.
Çürümüşlüğe esir olup yaşamayı, gerçeklerden, Halktan kopuk olarak yaşamaya tercih etmişlerdir.
Ak Parti’de yeni umut havariliğiyle ortaya çıktı. Sonra Erdoğan ve çetesinin çürük tarlasına dönüştü. Bugün Erdoğan ile yürüyenlerin hepsi çürümüşlüğün esiri oluverdiler. Gerçeklerden kopuk, Halktan kopuk çürümüşlüğe esir devlet yönetimi var Türkiye’de.
Kurd sorununu çözeceğiz söylemleri, Kurd sorunu yoktur(?) söylemine dönüştü. Demokratik normlar ve uygar reformlarla, temek insani hakları güvence altına alma vaatlerinin yerine diktatörlük rejimine sığındılar. Ekonomik gelişmeyle adil paylaşım vaatleri de çalıp soymak şeklinde hayat buldu. Bu özet bilgi paylaşımından sonra Bay Erdoğan ve damadının bazı açıklamalarının içi boş çürümüş söylemler olduğunun birkaç örneğini izah etmek istiyorum.
“Bizde kriz falan yok” diyebilmek utanmazca, hayasızca yalan bir söylemdir. Zır cahilliktir. Gerçeklerden ve Halktan kopukluktur. Çürümüşlüğe esir olmuşluğun ıspatıdır. Maskaralıktır. Açıkça Halka hakarettir. Densizliktir. Bu duruş, gücün vermiş olduğu sarhoşluktur.
Recep Erdoğan “bizde kriz falan yok … sakın ha” diyebiliyorsa, artık bu şahsın görevden alınması acil gereksinimdir.
Bir de Bay Erdoğan’ın damadı Ekonomideki krizin nasıl aşılacağına dair programını açıklamış.
Bunlar yalnızca gerçeklerden ve Halktan kopmakla sınır değil, biribirlerinden de kopukturlar. Bay Erdoğan “bizde kriz falan yok… sakın ha” diyor, damat çocuk da krize çözüm adına gevezelik yapıyor.
Ürün denetim mekanizması kuracakmış. Enflasyon, üretim fiyat birimi üzerinden değil de tüketim fiyat birimi üzerinden yapılacak-mış.- Böylece 2020’de enflasyon tek haneli rakama, 2021’de de enflasyon, yüzde altıya(%6) düşürülecekmiş. Çüüşşş be. Amma da çözüm.
Damat çocuk, Berat ismi çok değerli bir isimdir. Bari Berat ismini kirletme. Bu bir. İkincisi, sen elektrik mühendisisin. Elektrik saatinin ayarıyla oynayabilirsin ve öylece elektrik parasını çalabilirsin. Ama halkın emeklerini çalarak, ek vergi ve faiz yükselterek, Türkiye ekonomisini düzeltemezsin sen çocuk. Türkiye’de ürün denetleme mekanizması zaten var. Var olana alımlı sözlerle yeni diye yutturamazsın. Enflasyonun yükselişi ve inişi, ülkenin-devletin- gelir ve gider dengesi ve para birimi değeriyle bağlantılıdır çocuk.
Sen hiç ekonomi haberlerini okumuyor musun? Sen ne anlarsın ekonomiden.
Niye ekonomi haberleriyle, bilgisiyle ilgilensin ki. Sen Tomiks teksas okumaya devam et. Çocuk çocuk, büyük işler senin neyine?
Kasımpaşa çingenesi Türkiye’yi Çingene pazarına dönüştürdü. Tek kurtuluş çaresi, Türkiye’yi Licê’nin bir çingene ailesine teslim etmektir.
Licê’nin Çingeneleri, yedikleri kaba sıçmazlar. Licê’nin Çingeneleri, sadık insanlardırlar. Licê’nin Çingeneleri soylu ve asil insanlardırlar. Licê’nin Çingeneleri, soylu ve asil insanlardırlar. Vefalı ve kadirşinazdırlar. Çünkü Kurdçü kültür ile büyümüşler. İhaneti bilmezler. Aç gözlü değildirler. Ayrıca hünerlidirler. Davul ve zurnayı en iyi şekilde çalarlar. Hepsi şair gibi konuşular. Dengbêj’dirler. Govendvandırlar. Dünya’nın en iyi folklorcuları’dırlar. Doğma büyüme kültürlü ve kahraman’dırlar.
Faşist Türkiye devletinin, bizim Licê’nin Çingenelerini baskıyla yozlaştırma çalışmaları fazla işe yaramamış. Bir huyları var. Türkleri, devletlerini ve işlerini sevmezler. Dedik ya Kurdewarî kültürle büyümüşler. Licê’de Kurdwerî(kurdçü) tukku’nun pınarbaşı’dır. Licê’nin Çingeneleri öyle kolay kolay gidip, Kasımpaşa çingenesinin Çingene pazarına dönüştürmüş olduğu Türkiye devletinin yönetimini üstlenmeye tenezzül etmezler. Ben de Licê’li olduğumdan dolayı, belki ricamı kabul ederler. Uzun lafın kısası, Türkiye’nin kurtuluşu için küçük bir umut var. Bizim Licê’nin bir Çingene ailesinin, Erdoğan ailesinin sarayını ve Türkiye devlet yönetimini derhal devralmalıdır.
Licê’li saygıdeğer hemşerilerim ve Licê’nin soylu Çingeneleri, sizler ne dersiniz?
Türkiye devletinin sistemli olarak Licê’yi ve Licê’lileri hedefleyerek tahrip etmeleri sonucu derin yaralar ve sıkıntılar oluştu. Demirel vampiri ve Çiller fahişesi döneminde, doksanlı yıllarda Licê iki kez yerle bir edildi. 1924 yılından itibaren Licê birçok kez yıktırıldı. Halkı açlıkla cezalandırıldı.
Sonuç olarak Licê’den çok az sayıda insan, faşist ve barbar Türkiye devlet yöneticileriyle birlikte çürümüşlüğe esir oldular.
Ama çok az sayıda!
Bütün baskı ve zulme, Licê’nin asilzadelerinin sürgüne gönderilmeleri, göçe zorlanmaları, katledilmeleri, zındanlara kapatılmaları, Licê’nin Kurdçü kültürünün Pınarbaşı olma özelliğini değiştirmedi. Kurdistan Birleşik Devletleri haritasının ve bayrağının birleşmesi de Licê Kurdçü kültürünün eseridir.
Türkiye’yi yönetenler 1923 yılından bugüne kadar, Kurd Halkına yönelik sistemli olarak barbarca zulum ederek Kurd Halkını aşağılıyorlar.
Paylaşımlarımda bunları sürekli olarak yazıyorum ki, ben de, sizler de bize yapılmış olan zulmü unutmayalım.
Türklük adına Kurd Halkına zulum etmek kalleşçe ihanetin en çirkinidir. Türklük adına Kurdistan topraklarına sığınmış olanlar sürekli olarak Kurdler tarafından sahiplendiler. Osmanlı’nın gelişip, imparatorluk olmasını öncülük yaptılar.
Birinci Dünya Savaşı sürecinde işgalleriyle işbirliği yaparak, Bağımsız Kurdistan Devletini kurmak yerine Osmanlı’lara sırtlarını dönmemek için Osmanlı mirasçıları ile birlikte yaşamayı tercih ettiler. Kendilerini Türk olarak kabul edenler, Mustafa Kemal’in liderliğinde İngiliz ve Fransız öncülüğündeki işgal güçlerinin maskarası oldular. İşgal güçlerinin 1923 yılında Kurdistan’ı dört buçuk parçaya bölmelerine destek oldular. O günden beridir Kurd Halkına yönelik yapmış oldukları kalleşliği, ihaneti örtbas etmek için Kurd Halkına yönelik barbarca zulum ile soykırım uyguluyorlar. Bu nedenle, bizim onlara yönelik söylemlerimin çok daha ağırını hak etmişlerdir. Bize kalleşçe ihanet etmişlerdir. Devamla zulum ediyorlar.
Türkiye’yi yönetenleri Licê’nin Çingene ailesiyle terbiye etme teklifim, onlara iyiliktir. Utanmıyorlar. Utanmaları olsa, Kurd Halkından özür dileyip barışa odaklanırlardı.
Kalleşçe ihanetin ve barbarca zulmün bedeli olmayacağını düşünebilirler, kendilerini Türk olarak kabul edenler.
Onlara cevap, Kurdistan Birleşik Devletleri haritasıdır. Licê’nin Çingene ailesine Türkiye yönetimini verirlerse eğer denize dökülüp köpek balıklarına yem olmaktan kurtulurlar. Biz de insanız. Halkız. Kendi vatanımızda kendi Devletimizin çatısı altında insanca yaşamak istiyoruz. Buna engel olmaya hiçbir güç yetmez. Bi dil u can yek bin. Her bijî.
19-09-2018
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin