KENDİMİZİ KANDIRMAYA ESİR OLMADAN ASLIMIZA SAHİP ÇIKALIM

0
1507

İnsanların kusurlarını görmezlikten gelirsek eğer, insanları kusurlu yaşamaya alıştırmış oluruz.
Kişinin kusurunu herhangi bir nedenle örtbas edersek veya örtbas edilmesine seyirci kalırsak eğer, o kişinin kusurlu yaşamasına zemin oluşturmuş oluruz.
Kusurlu yaşamaya alışmış olan kişi, kusur işlediğinin farkında bile olmayabilir. Ya da kusurlarının hesabını vermesi gerektiğini anlayamaz ve kabul edemez hale gelir.
Kendi yakınımızdır diyerek kusurlarını görmezlikten geleceğimiz yakınımıza yardım etmiş olmadığımızı bilelim.
Özellikle kişi yakınımız olduğundan ötürü, onun kusurlarına rağmen hoş görülmesini kabullenirsek eğer, o yakınımız olan kişiyi kusurlu yaşama bataklığına sürüklemiş oluruz.
Hatalar, kusurlar insanlar içindir. İnsanlar, bilmeden veya istemeden anlık bir güdüyle hatalı davranıp kusurlu davrandılar diye onları dışlamak gerekmez. Hatasını anladığında özür dilemesini bilecek bir insan. Bunu yapmıyorsa eğer, bizim onu ikna edip kendisini düzeltmesine yardımcı olmalıyız. Kendisi, özürle ve nasihat ile kendisini düzeltmek istemiyorsa veya hatalarla yaşamayı tercih ediyorsa, kardeşimiz de olsa kendisine mesafeli olmalıyız. Bu kararımızı ve nedenini de kendisine izah etmeliyiz.

Kişide anlayış varsa eğer, bizim, uyarı, nasihat ve mesafeli durmamızın izahatından olumlu yönde yararlanır. Kendisini düzeltir. Anlayıştan yoksun ise kişi, bizim, onu kendi haline bırakmamız en doğrusudur.
Bu sözler, istemeyerek ve bir anlık güdüyle hatalı, kusurlu davranan ve kendilerini düzeltmek istemeyenler içindir.

Bir de isteyerek, sorumsuzca davranmayı marifet sanan, suç işlemeyi kahramanlık olarak algılayan, serseriliği başkalarının hak ve hukukuna tecavüz etmeyi başarı(!) olarak kabul eden akıl fukaraları var. Bu tipler, mutlaka yaptıklarının bedelini ödemelidirler. Sonra da kontrol altında tutulmalıdırlar. Bu yapılmaz ise, böylesi kişiler kendilerine, yakınlarına ve topluma zararlı yaratıklara dönüşürler.

Bu tipler, yalanlarla kendi suçlarını örtbas etmek için her türlü yol ve yöntemi kullanırlar.
Önemli olan, bizim bu tiplere müsamahalı davranmamamız. Doğru birdir. Aynı husus için iki doğru olmaz. Doğruyu yanlışı herkes görür ve bilir.
Bu tipler, bilinçli olarak hatalı, kusurlu davranıp suç işlemeyi ve yaptıklarını yalanlarla örtbas etmeyi sürdürdükleri sürece ıslah olmazlar. İflah ta olmazlar. Yaşamlarında asla huzur bulamazlar. Toplumsal bir sorun olan bu kusurları, insani değerler çerçevesinde ve uygar normlar temelinde giderebilmek zorundayız.

Uygar yasalara dayalı Demokratik yönetimle Devlet çatısı altında bu sorunları gidermek tek çaredir. Eğitim sisteminin öğretimi çerçevesinde yeni nesillere hak ve hukuka saygı ve ahlaki değerlere uymayı öğretebiliriz.
Türkiye’de Devlet yapısı faşist ideoloji temelinde kurulduğu ve varlığını aynı mantıkla sürdürmeyi dayatarak uyguladığından ötürüdür ki toplumsal barış bir türlü oluşamıyor.
Faşist Devlet, yapısını koruyup sürdürmek için sürekli olarak kendisine düşman oluşturuyor. Sürekli olarak kendisine vuracak bir ABALI yaratıyor. Türkiye’de kişiliksizliğin temelinde Devlet Politikası vardır. Suçlu ilan edilenlerin sayısının çokluğu da bu nedenledir. Devlet politikasının temeli kendisini korumaya yöneliktir. Bu nedenle doğruyu konuşan suçlu ilan edilir. Toplumsal barışı sağlamaya yönelik çalışmalar yoktur. Bu maske altında bu yönde yapılan çalışmaların hepsi, Devletin kendi kirli politikalarına malzeme oluşturmaya yöneliktir.
Sürekli olarak yeni yasal düzenlemelerle, kanun hükmünde kararnamelerle yeni kanunlarla bir türlü düzen sağlanamıyor. Sağlanamaz da.
Suçlu ilan edilip hapsedilenler, süreç içerisinde güçlenip iktidar olduklarında, daha önce kendilerine yapılmış olan haksızlığın daha da beterini başkalarına karşı yaparak tatmin olmaya çalışıyorlar. Bunların hepsinin ortak barbarlıkları Kürd halkına karşı uyguladıkları zulümdur.

Hiç şaşırmayalım ki: Türkiye’nin laçka eğitimi ile eğitilmiş olup yine laçka Devlet politikasıyla yetişmiş olan Kürd siyasi hareketleri de güçlendiklerinde aynı yöntemleri uygulayacaklar.
Güçlenmiş olan veya kendilerini güçlenmiş zanneden bazı Kürd siyasi hareketlerinin uygulamaları da Türkiye Devlet Politikasının çizgisidir.
Devlet yapısının laçkalığını gidermeye yönelik kararlı çalışmalar yapmayı hedefleyen hiçbir siyasi yapı Türkiye’de desteklenmiyor. Yeni siyasi partiler de hemen çirkeflik bataklığına vakumlanıyor.
Devlet yapısı, kişiliksiz bireyleri güçlendirmeye, onurlu, saygın ve çözüm üretebilen bireyleri de eritmeye endekslidir.
Merhum Turgut Özal en güçlü umut idi.
Sonra Sayın Cem Boyner umut gibi filizlendi.
Bay Erdoğan güçlü adımlarla umut serpti. Güçlendikten sonra da en derin laçkalığın ve tahribatın tohumlarını ekti.
Türkiye Devleti günahkardır. Kürd halkına karşı işlediği ve işliyor olduğu suçlardan ötürü iflah olmaz. Devlet, kendisine vuracak bir ABALI bulamayınca kendi kendisini vuracaktır. Devlet bu duruma gelmiş.

Biz Kürd’ler, çok ciddi ve kararlılıkla insanlarımızı soylu tarihimize ve asil kültürel değerlerimizin bilinciyle yetiştirmeyi başarmalıyız.
Türkiye Devlet yapısına hizmet amacıyla çalışmalar yürüten siyasi yapıların hepsi laçkalıkla, inkarcı ve yıkıcı politikaların esiridirler. İstisnasız hepsi.
Dincisi, sözde Demokratı, Sosyalisti, Koministi, Ak Partisi, CHP’si, MHP’si hepsi aynı karın ağrısı. Biz Kürd’ler için iş başa düşüyor.
Soylu tarihimizi çok iyi öğrenelim.
Asil kültürümüzü çok doğru öğrenip benimseyelim.
Soylu tarihimizin bilincinde olup asil kültürümüzü benimseyen, değer yargılarımızla yaşamayı kabul eden, dürüst ve üretken insanlarımız ile Bağımsız Birleşik Kurdistan Devletimizi resmileştirelim.
Ancak o zaman insanlarımızı da asil ve dürüstçe yetiştirebiliriz.
Aynı şekilde insanlarımızı üretkenleştirebiliriz.
Türkiye Devletinin inkarcı, yıkıcı faşist yapısı biz Kürdlere uygun değil.

Derd û birînên xwe Didim aliyek.
Bi navê dîrok û eslê Kurd û Kurdîtiyê
Silav u rez jiwere.
Dem a we xweş.

Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin