Welatımızı zorla ve sahtekarlıklarla işgal edip kendi aralarında paylaşmış olan barbar devletler, Halkımızı yüz yıldır yobaz oyunlarla sömürebilmişler. Sürekli olarak Halkımıza karşı sistemli olarak soykırım uygulamışlar. Bunları görmezlikten gelemeyiz. Bu husus için kendimize iki soru sorup kendimiz yanıtlamak zorundayız.
1- Bizim Welat ve Halkımıza yönelik barbarlığı nasıl sürdürebilmişler?
2- Halkımız, bu dayatmayı sürdürebilmelerine niye engel olamamış?
Bu iki sorunun yanıtını her Kurd bireyi çok iyi biliyor. Dürüstlük adına, hepimiz bu gerçeği kabul etmek zorundayız. Bilmiyormuşuz gibi davransak bile, gerçekleri yok edemeyiz.
Bize göre, 514 yılında Osmanlı Sultanı ve Kurdistan Kralları arasında imzalanmış olan müttefiklik anlaşmasının ilk gününden itibaren, Osmanlı yöneticilerinin sistemli olarak Kurdistan toprakları üzerinde egemenliklerini kurabilmenin planlarını uygulamışlardır.
Osmanlı döneminde, bilinçli ve sistemli olarak Kurdistan Aşiretlerini, fitnecilikle birbirleriyle çarpıştırmışlardır. Birbirleriyle çarpıştırmış oldukları Aşiretleri, yobazca oyunlarla sözde “barıştırmak?” amacıyla kimi aşiretleri kendilerine bağımlı hale getirmiş, kimi Aşiretleri de Kurdistan’dan sürgün etmişler. Bu uygulamalarla ilgili bilgiler, Osmanlı arşivlerinde geniş, detaylı olarak kayıtlıdır. Hangi Aşiret, hangi Aşiret ile nasıl karşı karşıya getirilmiş. Hangi Aşiret niye Osmanlı devletine bağımlı duruma getirilmiş, hangi Aşiret nereye ve niye sürgün edilmiş olduğu kayıt edilmiş. Orta Anadolu, Ege ve Marmara yörelerine sürgün edilmiş olan Aşiretlerin yerine de Yunanistan, Bulgaristan veya Balkanların diğer yörelerinden Kurdistan’a göçmenler göndermişler. Daha sonraları, Alevi-Sunni çatışmasını aynı amaçla geliştirmişler. Birçok Kurdistan Aşiretlerini Balkanlar’da ve Kafkaslar’da görevlendirmek bahanesiyle Kurdistan’dan uzaklaştırmışlar.
Birinci Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasında Osmanlı devletine bağımlı durumda olan Aşiretlerin mensupları, Türkiye’de her türlü zulüm uygulaması ile asimile edilerek Türkleştirilmek istenmiştir. Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluşu ile, Kurdistan ve Kurdlük “yok” sayılmış. Devlet politikasının temelini oluşturmuş olan bu faşist ideoloji, Kurdistan Halkı üzerinde barbarca uygulanmıştır.
Daha Osmanlı devleti yok iken, Türklüğün adı bilinmez iken, Kurdistan bir Dünya Devletiydi. Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluşundan itibaren, “Kurdistan veya Kurd yoktur” dayatması, Türklük adına yapılmış olan barbarca Faşistliktir.
Bugünkü Türkiye’de ise, Müslüman kardeşlik, sosyalist yoldaşlık veya Demokratik birliktelik gibi söylemler de, Osmanlı döneminden bugüne süregelen kalleşliğin tuzak oyunlarıdır. Böylesi kalleşlikler ve tuzaklarla, Kurd Halkı yüz yıllarca Osmanlı’ya bağımlı duruma sürüklendi. Şimdi de aynı yöntemlerle Türkiye’ye bağımlı duruma sürükleniyoruz. İşte böylesi oyunlarla, Welat ve Halkımıza yönelik barbarlık sürdürebilinmiş.
Müslümanlık, Mekke ve Medine’den yayılmaya başladı. 607 yılından itibaren yayılan İslamiyet, 630 yılından itibaren Halife Ömer kumandasında Kurdistan’a yerleşmeye başlamış. Orta Asya’dan Kurdistan’a çadırlarla gelip yerleşmiş olan Mongol, Tatar, Yörük, Özbek, Türkmen gibi kabileler Müslümanlığı Kurd’lerden öğrendiler. Bu kabileler 1100 yılından sonra, Kurdistan’a yerleşmişler. Türklük adı ise 1908 yılında, Ziya Gökalp tarafından icat edilmiş. Dünya’da, Müslümanlığı kabul etmiş olan onlarca devlet vardır. Kurd Halkı da kendi Bağımsız Devlet çatısı altında yaşayabilir. Müslüman olarak yaşamak için, Kurd Halkı’nın Türklüğe veya Türkiye’ye hiç ihtiyacı olmaz. Sosyalizm, Alman ya da Karl Marx tarafından icat edilmiş. Birçok Dünya devletinin yönetim biçimine dönüşmüş ise de, tutunamamış. Kurdler, sosyalist olmak isterlerse, Türklere ve Türkiye’ye niye ihtiyaç duysunlar? Aynı şekilde Kurdistanlılar, Bağısız Kurdistan Birleşik Devletler yönetimini gerçek Demokratik sistemli ile yapabilirler. Eski Yunan Aristokratların icadı olan Demokrasiyi benimsemek için, Kurd Halkı, barbar ve faşist Türkiye devletine veya kendilerini Türk olarak kabul edip, özünde soyu bilinmeyen bu çevrelere niye ihtiyaç duysun?
Birinci sorumuzun yanıtının detayları binlerce kitap olur ki, bizi izahatımız özettir.
İkinci sorumuzun yanıtını, hepimiz aynaya bakıp kendimize soralım.
Gerek Osmanlı devleti ve gerekse bugünkü Türkiye, biz Kurd’lerin vatanını işgal etmekten, biz Kurd’lere yönelik barbarca zulüm dayatmasıyla sistemli soykırım uygulamaktan başka yaptığı iyi ne var?
Osmanlı ve bugünkü Türkiye’nin, biz Kurd’lere zulüm etmelerine engel olmamışız. Engel olmadığımızdan dolayıdır ki, bize zulüm edebilmişler. Bunun başka izahı yoktur. Türklüğün zulmüne direnenlerimiz, Halkımızı, Bağımsız Kurdistan Devlet yönetimi altında yaşamaya taşıyamamışız. Şimdi, Kurd Halkının siyasi parti, grup, bireylerinin hepsi bizim gibi Bağımsızlık kararına hizmet etmeleri zorunludur. Başka çaremiz yoktur. Silav u rêz.
25-05-2019
Saygılarımla, Hisên Baybaş