1923 yılında faşist ideoloji‘ye dayalı olarak kurulmuş olan Cumhuriyet Türkiye’si kuruluşundan beri, Kurdistan halkına dayatmış olduğu zulüm Türklüğe ve cumhuriyet devletine kalıcı ve saygın kazanım oluşturmadı.
Tek parti dönemi, Adalet Partisi, milliyetçi cephe iktidarları, Ecevit Erbakan koalisyon iktidarı ve daha sonraki iktidarlar hep aynı yıkıcı, faşist zulüm dayatması politikalarını yürüttüler. Erdoğan iktidarları Kurdistan toplumuna saygı ile yaklaşıp geçmiş iktidarların işlemiş oldukları insanlık suçlarından ötürü, özür dilemesi umut oluşturmuştu. Oluşan umut Türkiye’de, Kurdistan halkı dahil, halkın aynı devlet çatısı altında huzur, güven, barış ve refah içinde bir arada yaşayabilme yolunu açtı. Gerçi bu hususa daha önceki yazılarımda değinmiştim. Yeni gelişmeleri değerlendirmeye bu özetle giriş yapmayı gerekli gördüm. Geçen haftalarda Ankara’da patlayan iki kanlı bombalama olayında yaşamlarını yitirenlere yaratandan rahmet ve yaralılara yine yaratandan şifa diliyorum.
Ankara garında barış elçilerine yönelik yapılmış olan kanlı bombalama olayı dâhil, Kurdistan coğrafyasında sistemli olarak sivil halkın katledilmesi ve yerleşim alanlarının yıkılıp harabeye dönüştürülmesi son Erdoğan iktidarının, veya kendi talimatıyla oluşturulan iktidarın, hileyle hurdayla dikte edilen ikinci seçim ve sonra oluşan Erdoğan iktidarı topyekun Kurdistan halkına ve coğrafyasına zülüm dayatmıştır. Diğer taraftan, Türkiye’nin Suriye sinirinin içinde kalan Kürt geçlerine Türkiye tarafında ağır silahlarla saldırı yapılıyor. Böylece Isid’in elinde bulunan Suriye topraklarının Türkiye sinir boylarının Kürt gençlerinin eline geçmesini engelliyor. Bu tutumla Kürtlerin güçlenmeleri engellediği görüntüsünü veriyor. Faşist zihniyete sahip çevreler bunu böyle değerlendirebilirler. Bay Erdoğan bölgenin Kürt güçlerinin eline geçmesini tahammül mü edemiyor diye düşünebiliriz. Olayları takip etmeyen çevreler böyle düşünebilir, görebilirler. Hatta Türkiye topraklarından Kürt güçlerine ağır silahlarla saldırının Kürt’leri güçsüzleştirme gibi basit açıklamalara aldanabilirler. Bu tutumlarıyla, Bay Erdoğan’la çevresi, bu yönde açıklamalarıyla ancak faşist Türkçü çevreleri inandırabilirler.
Kurdistan halkının siyasi aktörleri diplomasi çalışmalarını dünya standartlarının en üst düzeyine çıkarmaya gayret etmeleri acil gereksinimdir. Bu gereksinim acil bir gereksinim olarak kabul edilip gereğini yapmaları durumunda, bu olayları daha sade, daha net ve daha gerçekçi bir anlamda analiz edebilirler. Buna rağmen Kurdistan halkının kazanımları Birleşik Kurdistan Devletler Birliğine doğru gidiyor. Bağımsız Birleşik Kurdistan kaçınılmazdır. Bunu herkes kabul etmek zorundadır.
Türkiye’yi yöneten Bay Erdoğan’ın anonim şirketi olan AK Parti ise barış görüşmelerini sonuçlandırıp iç savaşı davet etmesi, kendisinin ve yakınlarının yolsuzluklarını örtbas etmeye yöneliktir. Bunu net olarak görelim. Türkiye’yi bir dünya savaşına sürüklemekle‘de iktidarı elinde tutması içindir. Kürt güçlerinin İşid bölgesini ele geçirmelerini engellemeye yönelik saldırı ise Erdoğan ve çevresinin, İşid ile olan tek bağlantılarını kaybetmek istemiyor olmalarından ötürüdür. İşid denen terör örgütünü yönlendiren Türkiyeli uzmanlar sürekli olarak o sınır bölgesini kullanıyorlar. Türkiye Suriye sınırının o bölgesinden sürekli olarak Türkiye’den İşid’e destek gidiyor. Eğer o bölge Kürt güçlerinin eline geçerse İşid bitecek. İşid’in bitmesi haftalara inecek. Erdoğan bunu istemiyor. Ayrıca Erdoğan ve iktidarının talimatı ile İşid’e hizmet ediyor olan uzmanlar konuşacaklar. Sıkıntıya girecekleri zaman desteksiz kalacakları zaman konuşacaklar. O sınır bölgesi Türkiye’nin İşid’e nasıl destek verdiğinin kanıtlarını barındırıyor. Bunların hepsi Türkiye’yi yıkma götürebilecek suçlardır.
Bana göre suçlu Türkiye değil, Erdoğan ve çevresidir. Türkiye bu konuda kullanılmış devlet olarak görüle bilinir. Türkiye’nin devlet olarak burada suçu yok. Erdoğan ve çevresinin Katar ve Suudi Arabistan ile müşterek işlediği suçlardır. Bunun ispatının önlenmesi için Erdoğan o sınır bölgesinin İşid’in elinden alınıp Kürt bölgesinin yöneticilerinin eline geçmesini engellemeye çalışıyor. Türkiye’yi bu nedenden ötürü savaşa sürüklüyor ve Kürtlere de büyük bir zulmü dayatıyor. Bunu örtbas etmek içinde Kürtlerin güçlenmesini istemiyorum şeklinde basit ifadelerle geçiştirmeye çalışıyor. Doğal olarak bu suçları işleyenler suçludurlar. Bunu görmemiz lazım. Ancak siz Kurdistan sınırının ikiye bölünmesinin sebeplerinden biri olan devlet olarak o sınırın İşid denen terör örgütünün elinde kalmasını niye Kürt güçlerine tercih ediyorsunuz. Daha önce orda Kurdistanlılar vardı. Kürt’ler vardı bugünde Kürt halkı var yarında var olacaklar. O terör örgütü sizin devletleştirmeye çalıştığınız İşid terör devleti örgütü her neyse defolup gidecek. Sizin bu kirli zihniyetiniz de defolup gidecek. Belki Türkiye’de muhalefet bu tehlikeyi göremiyor, ama durum Türkiye’yi NATO dışına itebilir.
Bana göre Türkiye NATO üyesi olarak kalmalıdır. Bağımsız Birleşik Kurdistanda kesinlikle bir NATO üyesi ülke olmalıdır. Bölgenin güçleri bu durumu kabul etmek zorundadırlar. Türkiye’nin anlaşma yoluyla Kurdistan işgaline son vermesi Türkiye’ninde, Kurdistan’ında, bölgenin’de ve dünyanın‘da yararınadır. Kanlı savaşla olması Üçüncü Dünya Savaşının böylece resmiyet kazanması anlamına gelir. Bu durumda Türkiye çok zarar eder.
Bay Erdoğan Hitler Almanya’sını örnek alarak zaten bitmiştir. Böylece, kendisi’de, ideolojisi‘de bitmiştir. Türkiye’de devlet olma fonksiyonunu yitirmiştir. Türkiye’nin yönetiminde birinci derecede sorumlu olan bir insan öne sürdüğü başkanlık sistemi için: ‘‘bu sistem Hitler Almanya’sıyla oldu da bizde niye olmasın‘’, diyorsa, bu adam bitmiştir. Bu kirli zihniyetle devlet yönetiminde bulunması kendisi için yalnız değil, halk için, devlet için, büyük tehlikedir. Böyle giderse Türkiye coğrafi olarak ta bitecek. En iyi ihtimalle Türkiye’ye yazık olacak. Yani Türkiye’ye yazık olacak demekten daha iyi bir olasılık göremiyorum.
Dünyayı yöneten çevrelerde bu olasılığı tartışıyorlar. Türkiye’de faşist ideolojinin esiri olan çevreler, bu izahatımızı kızgınlıkla geçiştirebilirler. Demokratik değerlerin korunmasının modern dünya düzeni için olmazsa olmaz olduğuna inanan, ve temel insani haklara inanan, kültürlü çevreler cümlemizin Türkiye için hayati önemde olduğunu bilmelidirler.
NATO’nun Türkiye’yi dışlaması durumunda Türkiye’yi parçalamaya ilk koşanlar Arap ülkeleri olacaklardır. Birinci Dünya Savaşı sürecinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğunun işgal eden güçler değil, İmparatorluğu içten ve sırtından vuran bugün ki Arap ülkelerinin kurucuları yıktı. Mustafa Kemal ve yandaşları ise işgal güçleri ile anlaşarak Sark cephesini tamamen işgal güçlerinin insafına bıraktılar. İşgal güçlerinin kendilerine sundukları fırsatı değerlendirdiler, ama İmparatorluğun yıkılmasına imza atılar.
Bugün Türkiye’yi yönetenler, bu gerçek tarihi bilgileri benden daha iyi biliyorlar. Ama Kürtler ve Yahudiler işgal güçleriyle anlaşmadılar ve Osmanlıya karşı savaşmadılar. Osmanlı’ya sadik kaldılar. Başkada Osmanlının müşterek olup, Osmanlı’ya sadik kalan bir halk, bir ülke, bir devlet, yoktur. Osmanlı’ya sırtını dönmeyen, sonradan kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinin yöneticilerine karşı savaşmayan, onlarla beraber Kürt halkının, yanı sıra Yahudi halkının, bugün ki Türkiye’nin yöneticileri bu iki halka düşmanlığı dayatıyorsa, bu devlet bitmiş demektir. Kendi yavrusunu yiyen bir öcüye dönüşmüş demektir. Bunu kabul etmek zorundayız. Osmanlıya ihanet edenler gibi, Erdoğan ve çevresi de bugün ki Türkiye’ye ihanet ediyorlar. Bunu duysunlar.
Dünyayı yöneten güçlerin ilgili kurumlarında da, Erdoğan ve yakın çevresinin İşid’i nasıl yönettiklerine dair net bilgiler var. Benim izah etiklerimi yalnız ben bilmiyorum ve bunları kendim görmedim, kendim orda ispat etmedim. Dünyanın yönetiminde söz sahibi çevrelerin canlı görüntülü kayıtlarla, canlı tanıklarla rapor etiklerini ben biliyorum. Bu durum Türkiye’ye yalnızca kayıp ettirir. Bunu hepimiz görmeli kabul etmeliyiz. Türkiye’nin Kürt’leri imha politikaları da, Türkiye’ye hiçbir kazanım getirmez, aksine kaybettirir. Bunu hepimiz görelim. Kürt’leri Türkiye’den uzaklaştırır ve Türkiye Kürt’lerin tamamen cephesi haline gelir.
Bay Erdoğan’a sesleniyorum: Diyarbakır Sur içini, Nusaybin’i, Cizre’yi, Şırnak’ı, İdil’i ve birkaç yeri daha yıkabilirsiniz, bir milyon Kürdü de öldürebilir, katledebilirsiniz. Alışıksınız buna. Bugün Türkiye’yi yönetenler, dünkü Türkiye’yi yöneten o zülüm, faşist zihniyeti taşıyan kişiliklerden, farklı değildirler. Hatta daha fazlasını’da yapabilirler. Yapın buyurun sizde yapın. Kesinlikle bilin ki, bu yöntemle Türkiye, Kurdistan halkıyla ve Kurdistan coğrafyasıyla bağını koparır. Türkiye ve Türklerin gelecek kuşaklarının güvenliği için, Türkiye derhal iki sapık tutumundan vazgeçmelidir.
(i) Birincisi ellerini Kürt halkının kanından çekmeli ve Kurdistan halkıyla ahlaki ve hukuki temelde anlaşma yolunu kesinlikle sağlamalıdır. Barbar tutumundan vazgeçmelidir.
(ii) İkincisi ise Bağımsız Birleşik Kurdistan’ın kurulması için Türkiye elinden geleni yapmalıdır.
Yani siz Kurdistan’ın coğrafyasından, işgal gücünüzü çekeceksiniz ve Kurdistan’ın bağımsızlığı için, Kürt halkının yöneticileriyle birlikte hareket edeceksiniz ki, Kurdistan coğrafyası ve halkıyla sizinle el ele kol kola kalabilme imkanınız oluşsun. Yoksa onu da kaybedersiniz.
Diğer önemli husus Türkiye’de bir grup şaşırmışın, fırsatçının ve cennete gideceğine inanan guruhun esaretinden kurtulup gerçeğe dönmeli. Türkiye’yi yönetenler bunu net olarak bir grup şaşırmışın, fırsatçının ve cennete gideceğine inanan zavallı guruhun yönetiminden kurtulmalıdır. Dünyaya meydan okuma zavallılığından vazgeçmelidir Türkiye. Türkiye’yi yönetenler, ülkeyi sürükledikleri çıkmaz sokağın, bedelini kendileri ödeyemezler, kendileri altından kalkamazlar, ancak Türkiye bunun bedelini yıkımla öder. Türkiye’yi çıkmaz sokağa sürüklediklerini görmelidirler. Bu hatalı duruştan dönmek ve NATO üyesi demokratik Türkiye ve NATO üyesi demokratik Birleşik Kurdistan Devleti kalıcı çözüm olduğunu kabul etmeli ve gereğini yapmalıdırlar. Bu kararı acil bir fırsat olarak değerlendirmelidirler. Kendileri bilir, ötesi Kürt halkının Kurdistan coğrafyasının, daha fazla kaybedeceği bir şey yok. Çok çok bir milyon Kürdü öldürürsünüz, ama onun yerine on katı gelir. Bunu çok iyi bilesiniz. Bizden söylemesi demekte yarar var.
Biz Türk halkıyla bir arada komşuda olsak insan gibi uygar şartlara, uygar normlara, demokratik değerlere, bağlı olarak ve o sınır çerçevesinde yaşamak isteriz. Aksi durumda herkes yoluna.
Diğer bir konuda Selahattin kardeşimiz yarın bütün halkı Sur içine davet etmiş. Sormak gerekir: aylardır bu rezalet sürüyorken siz, siyasi alanda, siyasi arenada, niye bir çözüm bulamadınız? Türkiye’yi dünya yönetiminde söz sahibi olan Birleşmiş Devletler nezdinde çalışmalarla Türkiye’nin bu katliamları sürdürmesini niye engelleyemediniz? Yani siz halkın temsilcisi olarak şimdiye kadar dünyanın kanunları var; Cumhuriyet Türkiye’si devletinin bugünkü temsilcilerinin Sur içinde ve benzeri yerlerde, Cizre’de, Silopi’de dayattığı soykırımdır bunun sorumluluğu da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin denetimindedir. Birleşmiş Miletlerin Güvenlik Konseyi bu işin sorumlusudur. Siz bu konuyu niye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine taşımıyorsunuz? Rusya’dan, Amerika’dan, Çin’den, İngiltere’den ve ya Fransa’dan yararlanabilirdiniz. Kendiniz dost olan bir iki ülkeyle beraber bunu yapabilirdiniz.
Çok büyük bir partinin, Türkiye’nin üçüncü siyasi partisinin, liderisiniz. Sizin konumunuz siyasi çözüm bulmak halkı öne sürmek değil. Halkı silah göğüslemeye sürüklemek değil. O sizin işiniz değil, babam benim. Bu hususun dikkatle değerlendirmesinde yarar var. Halkı daha fazla mağdur olmaya sürüklemeye, siyasi erkin hakkı yok. Bu onların görevi de değil. Kurdistan coğrafyasında Sur için de, Cizre’de, Nusaybin de idilde ve benzeri yerlerde dayatılmış olan bir soykırımdır. Soykırımı dayatan Cumhuriyet Türkiye’sinin yöneticileri: Erdoğan ve çevresidir. Bunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine taşımak zorundayız. Bunun için yapılacak yol bellidir. Bilmiyorsanız ben size o yolu da göstereyim. Halkın bir bölümünün soykırım tehlikesi altında olması durumunda, halkın diğer bölümü tepki gösterebilir. Ancak tepki Diyarbakır’ın Sur içi ne olacağı kadar Ankara’daki o saraya olmalıdır Selahattin’cim. Al bütün partilileri peşine git sarayın içine kadar. Orda silahı göğüsle eğer, halka hizmet etmek istiyorsan, Kurdistan’a hizmet etmek istiyorsan, git o Saray’a yürü.
Selahattin Bey çok ciddiyetle halkın beklentilerini görmeniz gerekir. Devlet zaten Kürt halkı üzerinde terör estiriyor. Sizin diğer taraftan devletin yaptığından daha beter Kürt halkını terörize etmeniz gerekmiyor. Yani siz siyaset alanında, siyasi alanda, politika yürütmekle yükümlüsünüz. Sizin göreviniz bu. Siz halkı sokağa dökerek, halkı silahın üzerine sürükleyerek, Kürt halkına yardım etmiyorsunuz; bunu benden duyun.
Saygılarımla,
Hüseyin Baybasin