Milattan önce on bin yılında İskandinavya’dan göç eden Kurdler, milattan önce altı bin yılında, Kurd’ler, bugünkü Azerbaycan, Kafkaslar, Hazar Denizi’nin etrafında ve Araratlardan Kızıl Deniz, Kara Deniz ve Ak Deniz arasında onlara Krallık ve Dünya’nın dört büyük imparatorluktan ikisinin sahibidirler. Bir önceki yazımızda imparatorluklarımızla ilgili bilgi paylaşmıştık.
İslamiyet adına, Kurdîstan, milattan sonra altı yüz otuzdan itibaren işgal edilir. Arapların, İslamiyet adına Kurdîstan’da egemenlik kurmaları, üç yüz yıl sürer.
Bu üç yüz yıllık süre içinde, Kurdlere yönelik barbarca zulme rağmen, Araplar, Kurdleri Araplaştıramıyorlar ama önemli bir Kurd nüfusunu zorla Müslümanlaştırıp İslam’ın koruyucusu yapmayı “zorla da olsa” becerebiliyorlar.
Araplar, Dünya’nın en güçlü ordularının sahibi, en büyük imparatorluklarının kurucuları olan Kurdler, Arap İslam saldırılarına yenilmekle kalmıyor, İslamiyet’in koruyuculuğunu da üstleniyorlar. 1977 yılında kurulmuş olan Kurd Eyubi sultanlığı-imparatorluğu 305 yıl sürer. O süreçte, İslamiyet, saldırılardan kurtulup kalıcılaştı. Elbette Dünya’nın en kudretli ve adil Kralı, Kurd Sultan Selahaddin Eyubi’nin kurmuş olduğu “Eyubi” imparatorluğunun Kurd savaşçıları sayesinde oldu.
Fransız tarih bilgini Mösyö Albert Champdor, tutucu bir Hristiyan katoliktir, Haçlı Savaşları’yla ilgili tarih kitabında, 350 sayfalık bir bölümde, Sultan Selahaddin Eyubi’nin seçkin ve üstün ayrıcalıklı yaşamını anlatır. Bu kıymetli kitabı her Kurd bireyinin okumasını tavsiye ederim.
Kurd u Kurdîstan tarihi ile ilgili gerçek bilgileri içeren kaynakları okurken, vücudumda şiddetli titreşimler oluşuyor. Mensubu olduğum soylu Kurd Halkının, barbarların ve ucuz fırsatçı çevrelerin kirli oyunlarına boğdurulamayacağını kendime hatırlatmakla yetinmemem, gereğini yapmanın zorunluluğunun kararlılığında teselli buluyorum.
Barbarca zorbalıklarla Kurdîstan’ı işgal eden Arap İslam güçleri, üç yüz yılda Kurdleri, İslam’ın koruyucusu yaparlar.
Osmanlılar ise, Kurdler ile ortaklık temelinde müttefiklik kurup, Kurdlere “Osmanlıyı ancak siz Kurdler Haçlılara karşı koruyabilirsiniz” diyerek, Kurdlerle birlik olurlar. Birinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle, İngiliz ve Fransız’ların çeteleri olan Mustafa Kemal ve yandaşları, Erzurum ve Sivas kongrelerinde, Kurdîstan Mirlerine(Krallarına) “Padişahımızı Haçlılardan kurtaralım” diyerek, kendileriyle işbirliğine ikna ederler.
Padişah da gerçekten, İstanbul’da kendi sarayında İngiliz ve Fransız’ların esiridir. Mustafa Kemal ve beraberindekiler de, Osmanlı padişahının emri ve özel yatı ile 1919 yılında, İstanbul’dan Samsun’a, oradan da Erzurum’a geçerler.
Ancak, padişah, Mustafa Kemal’in İngiliz ve Fransız’larla gizli bir ittifak yaptığını bilmez. Mustafa Kemal ve yanındakiler, İstanbul’dan Samsun’a yola çıkmadan, İngiliz ve Fransız’lardan üç aylık maaşlarını bile alırlar. Padişah’ın özel yatının adını değiştirirler. İçini de, İngiliz ve Fransız uzmanların ve güvenlik botlarının-teknelerinin eşliğinde giderler.
Mustafa Kemal ve yandaşları daha Erzurum’da iken, Padişah durumu öğreniyor ve derhal hepsinin tutuklama kararının fermanını(kararını) ilan ediyor. Ama İngiliz ve Fransız’lar, Padişah’a hareket imkanı vermiyorlar. Mustafa Kemal ve yandaşları, Kurd savaşçılar sayesinde, İngiliz ve Fransız’ların önderliğinde, Osmanlının denetimindeki karakol, askeri karargah ve resmi makamların hepsini teker teker ele geçirip, kuva-i milliye denen ihanet çetesine teslim ediyorlar. Rum çeteleriyle, Ankara’dan İzmir’e kadar savaşmak zorunda kalan M.Kemal ve yandaşlarının imdadına İngilizler yetişiyor.
İngilizler, Yunanlı’lara diyorlar ki: Ya Yunan sınırlarının içine çekilirsiniz ya da biz, Yunanistan’ı Türklere geri vermek için, Türkler’le beraber, size karşı savaşırız. Yunan’lılar, M.Kemal güçlerine karşı savaşmaya son verirler. Sonrasında, M.Kemal kumandasındaki Kuva-i milliye adına, İstanbul’da yeni Türkiye, İngiliz ve Fransız’lar tarafından törenle teslim alınır. Törenle teslim alınır, savaş ile değil.
Zaten, 1916 yılında İngiliz ve Fransız’lar, Osmanlı topraklarında oluşturacakları yeni devletlerin sınırlarını bile çizmişlerdi.
Bu tarihi gerçekler yazılı olarak belgeliyken, birilerinin halen, Mustafa Kemal ve Kuva-i milliye’nin Haçlı’lara karşı sözde “Kurtuluş savaşından” söz etmeleri, kelimesi kelimesine terbiyesizliktir. Mustafa Kemal ve Kuva-i milliye, esasen, İngiliz ve Fransız’lar adına, Osmanlı’ya karşı ihanet etmişlerdir. İhanet savaşı yapmışlar. Kurtuluş savaşı değil.
1920 yılında, Ankara’da yeni bir Meclis kurulunca, M.Kemal’in birçok yakın çalışma arkadaşları bile durumu yeni fark ediyorlar. Kurdler, durumu o zaman görebiliyorlar. Bunlar tarihi gerçeklerdir.
Mustafa Kemal ve yandaşlarının ihanet oyunu açığa çıktın sonra, iç çatışmalar, Kurdîstan’da Şeyh Said hareketi başlıyor. Halen, Türkiye’de var olan sıkıntılar kaynağı, M.Kemal ve yandaşlarının Osmanlı’ya karşı ihanetidir.
Bu nedenlerle, İngiliz ve Fransız’lara karşı, Osmanlı’yı korumak için savaşan Kurd Kralı “Kral Mahmud 1” diğer adıyla Şeyh Mahmud berzenci, şimdiki Türkiye, İran, Irak ve Suriye olarak bilinen sınır çevrelerinde, İngiliz ve Fransız’ların saldırısına maruz kaldı. Tarihte ilk defa, Birinci Dünya Savaşı bitimi sürecinde İngiliz uçakları, Kurdîstan savaşçılarını bombaladı. İngilizlerin, o dönemde Milli Savunma Bakanı, Churchil idi.
Uçaklarla, Kurd savaşçıları bombalayarak yenemeyen İngilizler, Kurdîstan savaşçıları gibi sivil Halka karşı kimyasal silah kullandılar.
Tarihte ilk kez, İngilizler, Kurdîstan’da Kurd Halkına karşı uçaklar ile bomba ve kimyasal silah kullanmışlardır. Çünkü, Kurdler, Mustafa Kemal, Kuva-i milliye ve Araplar gibi, Haçlı işgalciler olan İngiliz ve Fransız’lar ile Osmanlı’ya karşı savaşmak için işbirliği yapmayı kabul etmiyorlardı.
“Atatürk” dediğiniz, Mustafa Kemal’dir.
“Kuva-i milliye” dediğimiz de bugünkü CHP’dir.
“Araplar” dediğimiz de, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan vesairedir.
Soylu tarihe sahip Kurd Halkı için “hiçbir zaman Devlet sahibi değildiler” diyebilen alçakların ağzına tükürük olsun diye yazıyorum bu gerçekleri. Aynı şekilde, Kurdler, işgalci Haçlı İngiliz ve Fransız’larla “işbirliği yaptılar” diyebilen it oğlu itlerin ağzına it dışkısını sokmak için bu izahatları yazıyorum.
Bugün için, soylu Kurd Halkının, Kurdîstan’da barbar işgalcilerin hizmetine sürüklenmesini organize etmeye çalışan çevrelere de “AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYIN” demek için, bu yazıyı paylaşıyorum.
Kurdîstan Halkı, savaş istemiyor.
Kurdîstan Halkı, köle gibi sömürülmeyi istemiyor.
Kurdîstan Halkı, Kurdîstan topraklarını işgal etmiş olan barbarlara, Faşistlere hizmet etmeye devam etmek istemiyor.
Kurdîstan Halkı, bir arada yaşamak istiyor. Sürgünde yaşamaktan, işgalciler tarafından aşağılanmaktan kurtulmak istiyor.
Kurdîstan Halkı, kendi Bağımsız Devletini kurmak zorundadır.
Bunun adı, Kurdîstan Birleşik Devletleri’dir. Bunu mutlaka başaracağız. Buna inanıp bunu başarmak için çalışacağız.
Seviyesiz, dengesiz, fırsatçı kişiliklerle uğraşmayacağız.
Yaratanımıza güveneceğiz.
Kendimize güveneceğiz.
Çok çalışıp başaracağız.
Değerli soydaşlarımdan ricam budur.
Birinci Dünya Savaşından bugüne, Welatımız, Kurdîstan’ımızın barbar işgalcileri, barbarca zulüm ile birçok insanımızı kimliğinden, kişiliğinden uzaklaştırmışlar. O tiplerin söylemlerine, işgalcilerin eylemlerine kulak asmayalım. Gereksizce küçük işlerle uğraşmayalım. Zaman, emek israf etmeyelim.
Kurd u Kurdîstan davasının Bağımsızlıkla taçlanmasına hizmet etmeyi öncelikli işimiz olarak görelim. Önce, Kurdîstan Birleşik Devletlerini resmileştirelim. Diğer sorunlarımızı, kendi Devletimiz çözer.
29-07-2019
Saygılarımla, Hisên Baybaş