Türkiye’de devlet politikası, vatandaşları saldırganlaştıran eğitim sistemini uyguladı. İnsanlar kendilerine biribirlerine ve ülke’ye – vatan’a nasıl sahip çıkmaları gerektiğini öğrenmek yerine, biribirlerine saldırmakla yönlendiriliyorlar. Belki bu hususa önemle dikkat edilmemiş ama olanlar bunu gösteriyor. Eğitim sistemi ve Devlet görevlilerinin açıklamaları insanları ayırımcılığa ve saldırganlığa yöneltiyor. Son yıllarda bu yönlü duruş çok gelişti. Şimdi halen ayırımcılık ve saldırganlık geliştiriliyor. Ülke’de oluşan tüm olumsuzluklar için herkes birilerini suçluyor. Herkes kendisi dışında birilerini suçluyor. Bu tutum yeni değil ancak son yıllarda dayatma şeklinde gelişti. Cumhuriyet Türkiye’si kuruluşundan beri tek millet, tek din, tek bayrak, tek devlet sloganı işlendi.
Farklı etnik köken ve inançlar yok sayıldı. Herkes Türk’tür dayatmasıyla farklılıklar suçlandı, cezalandırıldı en iyimser deyimle aşağılandı. Yetersizde olsa var olan yasalar bile işlevsizleştirildi.
Şimdi de “imanlı” gençler yetiştiriyoruz söylemi yıkımın tohumuna dönüştü. Uygar yasalarla yönetilen ülkelerin, istikrarlı ve refah düzeyi yüksek ülkeler olduğunu görmezlikten gelmişiz. Gelişmiş ülkelerin gelişme nedenlerini dikkatle değerlendirmemişiz. Ya da işimize geldiği gibi değerlendirmişiz.
Türkiye Devlet olarak resmen tanındığı 1923 yılından bugüne dengeli ve adil yönetim anlayışını benimsemediği gibi, istikrarsızlığın kaynağının bu olduğunu halen göremiyor. Bu tutarsızlık ve sorumsuzluk. Osmanlı imparatorluğunun yok olmasının da nedeniydi.
1923 yılından beri, Türkiye Devleti, siyasi kararlarını ayrımcılık temelinde uyguladı. Öncelikle ekonomik alanlara bakalım. Doğu, Güney Doğu ve Karadeniz bölgeleri halen İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Ankara, Konya, Kayseri, Mersin ve Adana gibi vilayetler gibi ticari ve tarım alanları yatırımlarından yararlandırılmadı. Gaziantep ve Bursa sonradan yatırımlardan yararlandırıldı. Trakya ve Çukurova tarımsal altyapı yatırımları Konya’da kısmen uygulandıysa da Diyarbakır ve Muş ovaları sıfır yatırım durumuyla süregeldi. Erzurum dan Ağrı, Kars ve Van illerini çok gezdim. Tunceli ve Erzincan yine öyleydi. Bitlis ve Siirt yine öyle. Mardin-Urfa yine öyle. Batman, Diyarbakır ve Adıyaman’da çıkan petrol boru ve tankerlerle İskenderun’da rafineriye gider. Bu ayırımcılık, eğtim ve sağlık alanlarında da aynı tutumla uygulandı.
Geri kalmış bölgelerde bilinçli olarak milliyetçilik temelinde çalışmalar dayatıldı. Merhum Özal bu konularda düzenlemeler yapmaya çalıştı ve kararlı uygulamalar yaptı. Saygıdeğer İnsan olan Turgut Özal ile tanışmış olmak ve geniş perspektiflerinden yararlanmış olan insanlardan biri olduğum için çok şanslıyım. Şimdi Turgut beyi anarken, onun mekanının yaradanın nezdinde en yüksek yer olduğunu biliyorum. Kendisini zehirleyenleri de bizleri yaratan ne yapacağını bilir.
Sayın Özal’ın düzeltmek istediği en önemli sorun da etnik ayırımcılık idi. Her etnik ve köken inancın Devlet güvencesinde olmasının yasal düzenlemesini gerçekleştirmek istiyor ve hep bunu konuşurdu. Şimdi geldiğimiz noktanın oluşturduğu tehlikeyi konuşmak bile tehlikeli görülüyor. Halbuki yıkım, bağıra bağıra geliyorum diyor.
Bay Erdoğan, Ak Parti projesiyle, Turgut Bey’in Ana Vatan projesini kalıcılaştırabilirdi. Bu olasılığa inandığım için Ak partiyi destekledim, ama bay Erdoğan sözünde durmadı. Halbuki tüm şartlar uygun hale gelmişti. Şimdi yeni ayırımcılıklar gelişti. Kürd, Türk, Alevi ve Sunii gibi ayırımcılıklara yenileri eklendi. Ergenekon cemaati birden çok Sunii ve Alevi Cemaat’ler biribirleriyle çatışma durumuna geldiler. Türkiye’yi kurup koruyan güçler, şimdi Türkiye’yi kaç parçaya bölmenin gerektiğinin hesabını yapıyorlar.
Türkiye’nin askeri ve ekonomik olanakları Türkiye’nin yıkımına odaklanmış. Ak partinin kazanımları olan reformlar ve ekonomik kazanımlar hergün geriye gidiyor. Ekonomik kazanımlar İşid ve benzeri terör örgütlerinin oluşturulmasına harcandı. Şimde de o örgütlerin yok edilmelerine harcanıyor. Daha bir çok örnekleri sıralayabileceğimiz nedenler konuşamazsak eğer, doğru tespitleri ve en yararlı veya en az zararla düzeltmeleri de yapamayız. Dünya devleti olma sevdasına atıp tutmalar yarar getirmeyecek. Suriye’ye girmekle işlenmiş olan suçlar ört bas edilemeyeceği gibi Kürd halkı da sindirilemeyecektir. Bu tutumla Kürd halkı kontrol de edilemeyecektir. Benim yazılarım bazı çevreleri rahatsız ediyor ve bazı dostlarımın da çokça sorularını alıyorum.
İstanbul’da Rusya büyükelçisini katleden şahıs’ın yüzünde hiçbir muhasebe yoktu. Duygu yoktu. Muhasebe yoktu derken sen bu insanı katlediyorsun.
1- Sonrası ne olacak?
2- Bunun kime ne yararı olacak?
Yirmi iki yaşında çevik kuvvet polis memuru bu hale getirilmiş. İşte size “imanlı bir genç” !?
Türkiye Devleti ve uygulamaları suçlu ve sorumludur. Bu çocuğu bu şiddete sürükleyen Devlet politikasıdır. Gülen ve benzeri cemaatleri üreten de yanlış Devlet politikalarıdır. PKK ve benzeri yapılanmalar da yanlış Devlet politikalarının ürünüdür. İşid ve benzeri yapılanmalar da Devletin yanlış politikalarının ürünüdürler.
Bunlar doğrularımızdır. Doğrularımızı kabul etmeden yapıcı ve kalıcı çözüm de üretemeyiz. Rusya ve İran’la yeni arayışlara girmek yıkıcı ve yeni bir macera kapısı açmaktır. Suudi Arabistan ve Qatar’la arayışlara girmek te yıkıcı bir macera arayışıdır.
Dünya’nın en gelişmiş askeri gücün ortağı olan Türkiye, yine Dünya’nın en gelişmiş uygar ve yüksek ekonomik Devlet yapılanmalarına sahip Avrupa Birliğine ortak olma hak ve imkanı varken, macera arayışları niye? Türkiye’yi yönetenler, bu arayış tercihlerini uygun görüyorlarsa ve halkta destek veriyorsa, rast gelsin. Biz Kürd’ler bu maceralara katılmayacağız. Türkiye’nin uygar ve istikrarlı Devlet yapılanmasıyla kalıcılığı güvence altında olabilir. Bugünkü yöneticiler, gelecek kuşaklara yıkımı miras bırakmamalıdırlar. Nato üyesi, Avrupa Birliği üyesi, uygar Demokratik Türkiye ile yetinmeyi benimseyin. Gelecek kuşaklara bırakabileceğiniz en güvenli miras budur.
Bu devlet yapısıyla, Nato üyesi Birleşik Kurdistan Devletinin resmileşmesine, biz Kürd’lerden çok daha fazla çalışın. Bir arada yaşamakta anlaşamadık. Her gün kan dökülüyor. Bari iki uygar ve yandaş komşu kalalım. Savaş daha çok gelişecek. Bu kanayan yara var oldukça başkaları da yararlanmak isteyecektir. Bu kanın akmasını durdurmak bugün Türkiye’yi yönetenlerin işidir görevidir. Türkiye’yi yönetenler bunu yapmazlarsa eğer bundan daha iyi bir alternatifleri olmalıdır. Savaşı durduracak, akan kanı durduracak bir alternatif bulun, hep beraber uygulamaya çalışalım.
Kürd halkının, bu yönlü siyaset yapacak yapılanmalara çok acil ihtiyacı var. Halka baskı uygulayan, halka yararı olamayacak projelerle uğraşan siyasi Kürd partileri beni çok iyi duysunlar. Her Kurdistan’lının söz hakkı vardır. Benim sesim bu söz hakkının temsilcisidir. Bu ses kendisine gerekli olan yolu oluşturabilir. Kurdistan Ülkesi Kurdistan halkınındır. Hiç bir siyasi oluşum ve siyasi güç kendisini halka rağmen halkın sahibi olarak görmesin. Kurdistan halkının kanı-canı ve malıyla oluşmamış olan hiçbir Kurdistani siyasi ve askeri gücün konumunu değerlendirmek istemiyorum. Suçlamalarla oyalanmayalım. Şimdiye kadar Kurdistan için Kürd halkı için mücadele eden hiçbir siyasi ve askeri güç beklentilerine yanıt olunabilseydi eğer şimdi Birleşik Kurdistan Devleti kurulmuş olurdu. Biz de bu satırları yazmak zorunda kalmamış olurduk. Türkiye Devleti’nin yöneticilerinden hiç bir beklentim yoktur. Kurdistani siyasi hareketlerin hiçbirisinden de bireysel hiçbir beklentim yoktur. Kızgınlıklarımı ve intikam hırs ve duygularımı çoktan aştım. Yaşamım boyunca görüp öğrendiklerim çerçevesinde en uygun projenin bu olduğuna inanıyorum. Bu proje zaten kararlaştırılmış. Bu karar uygulanacak. Bunları izah etmem, daha fazla kan akıtmanın ve yıkımı dayatmanın gereğinin olmadığını göstermek içindir.
Mevcut durum sıkıntılıdır. Dolayısıyla doğruları görmek istemeyenler vardır. Mevcut durumdan yararlanmak için uğraşanlar da vardır. Türkiye siyasi hareketi yeni arayış içindedir. Kurdistan siyasi hareketleri ise değişimi benimsemek zorundadır. Bu yönlü diyaloglar samimiyetle gelişme sağlamazlarsa, yeni Kurdistani siyasi yapılanma kaçınılmaz olur ve kendiliğinden oluşur.
Bağımsız Birleşik Kurdistan Devleti resmileşmeden barış olamaz.
Silav u réz
Saygılarımla,
Hüseyin Baybaşin