Daha önceki yazılarımda, seferberlik ruhuyla Rojava’da faşist Türkiye devletinin kuduz köpeklerinin saldırısına maruz kalan soydaşlarımıza sahip çıkmamız gerektiğini paylaşmıştım.
Bu ricamı, burk, öfke dolu velakin Kurdlüğün asaletine yakışırcasına ısrarla yineliyorum. Lütfen bu ısrarlı ricamızın gereğini yapmaya gayret ediniz.
Ben, yedi buçuk metrekarelik hücremde, Rojava’da barbarların saldırısından ötürü evlerini terk etmiş olan asil soydaşlarımın içinde bulundukları durumun ezikliğini iliklerimde hissediyorum. Bunun acısının sancılarından ötürü ilaçlarla uyumayı lüks olarak görüyorum. Uyumamam gerekiyor. Acıların sancısını çok daha fazla hissetmem gerekiyor. Böylesi acıları, sancıları üretkenliğe dönüştürmem gerekiyor.
Öncelikle kendime soruyorum…
Niye bizim Devletimiz yoktur? Niye, neden? Niye büyüklerimiz bu kadar sorumsuz davranabilmişler? Niye bizim jenerasyonumuz, Bağımsız Kurdîstan Devletini resmileştirmeye odaklanmamış? Niye, niye, neden? Niye, barbar, soyu sopu bilinmeyen, kurt köpeği soyundan geldiğine inanan sapık ruhlu ahlaksız barbarların başımızda kalmalarına razı olmuşuz?
Böylesi birçok soruyu kendime sormalıyım. Sizler de kendinize sorun.
Ben, hapiste olmam ve yedi buçuk metrekarelik hücrede bir yatak, yiyecek ve içeceklere sahip olmaktan ötürü eziklik hissediyorum. Barbar ve faşist Türkiye devletinin kuduz köpeklerine dönüşmüş kahpe dölleri yöneticilerinin kendi pisliklerini kusur, suç ve talancılıklarını örtbas etmek amacıyla Rojava’da kendi halinde yaşayan asil soydaşlarımı evlerinden uzaklaşmaya zorlamalarından ötürü evsiz, yiyeceksiz, içeceksiz ve barınaksız kalmışlar. Ben, suçsuz yere burada rehin tutuluyorum.
Soydaşlarım da benim gibi suçsuzdurlar. Barbarlar, onları evlerinden etmiş. Bu kuduz köpekleri, yüz yıldır alçakça ve sistemli olarak biz Kurdlere yönelik aynı zulmü uyguluyorlar.
Asil Rojava’lı soydaşlarımın durumu bu iken, ben kendime kızıyor, eziklik hissediyor ve utanç duyuyorum. Sizler evlerinizde, işlerinizde yaşıyorken, ne hissediyorsunuz? Kurd olduğu halde, bu barbarlığa karşı hiçbir tepki göstermeden, olayları evinin koltuğundan televizyonundan izlemekle yetinenler, sizler ne hissediyorsunuz?
Kurd olduğu halde faşist Türkiye’nin kuduz köpekleri sürüsüyle birlikte hareket edenler, sizler neler hissediyorsunuz?
Türkiye, kuduz köpeklerinin devletidir. İnsanların devleti değildir.
Bu durumu bilerek, bunlarla birlikte soylu tarihe sahip asil Kurd soydaşlarına karşı savaşabilen Kurdlere de hep birlikte soralım. Sizler neler düşünüyorsunuz?
Türkiye, bizim devletimiz değildir. Hiçbir zaman da bizim devletimiz olmadı, olmak istemedi. Olamazdı da. Çünkü biz Kurdler, Kurt köpeğinin soyundan gelmemişiz. Biz Kurdler insanız. İnsan soyundan gelmişiz. Kendi Devletimizin çatısı altında yaşamayı sağlamak, başarmak zorundayız. Bu kuduz köpekleri, devletine hizmet ederek, onlara “biz kardeşiz” diyerek, kemik vermiş oluyoruz.
Bu kuduz köpekleri devletine kemik vermekten vazgeçelim.
Kurdlük onur ve namusuna inanarak sahip olanlarımız, Kurdîstan Birleşik Devletlerini resmileştirelim. Buna gücümüz yeter. Başarıya odaklanalım. Başaracağız. Buna inanalım. Önce inanalım, inançla gereğini yapalım.
Kurdlük onuru, Kurdlük namusu adına Rojava’daki kahraman ve asil soydaşlarımıza sahip çıkalım. Nerede olursak olalım, mutlaka yapacaklarımız vardır. Onurlu Kurd, namuslu Kurd, zekasını, yeteneğini, olanak ve ilişkilerini değerlendirip, Rojava’da yaşayan soydaşlarımıza sahip çıkmak için kullanmak, seferberlik ruhunun gereğidir.
Türkiye’nin metropollerinde Avrupa ve Dünya’nın gelişmiş ülkelerinde yaşayanlarımıza haykırışla soruyorum. Ne yapabilirseniz yapın. Yapacağınız, savunma hakkıdır. Biz Kurdlere karşı topyekun savaşa başlayan kuduz köpeklerine ders vermemizin günüdür.
Uygar Dünya Devletlerini ve Kamuoyunu da olanlarla ilgili bilgilendirip kuduz köpekleri devletine karşı tepki göstermeye davet edelim.
Rojava’daki soydaşlarımızın gereksinimlerini karşılamayı da organize edelim.
Kurd u Kurdîstan her bijî.
10-10-2019
Saygılarımla, Hisên Baybaş