Birkaç yıl evvel babam ağır hastayken, Hüseyin Baybaşin ile yollarımız kesişti. Ona duyduğum saygı, sevgi ve değer paha biçilmez. Bu kişinin, benim hayatımda ne kadar büyük bir yeri olduğunu sizlere yazmama gerek yok. Onun sadece Kürt siyasi tutuklu olarak değil, çok duyarlı bir baba, ideal bir eş, ve dostlarına dayanacak bir kaya olarak görün. Benim babamın vefatından sonra, babamın yerini en az onun kadar doldurması beni ayrı sevindiriyor. Ona zaman zaman dediğim gibi, varoluşu bizi koruyup kollaması ve hal hatır sorması bile Dünya’ya bedel. Hani bir insan sana söylemez ya, seni ne kadar çok sevdiğini, ama iliklerine kadar hissettirir. Bizim aramızda da öyle bir saygı ve sevgi var.
Kürdistan’a duyduğumuz derin sevgi ve vatan tutkusudur aslında bir arada tutan. Kürdistan tarihinin ne kadar zengin, ve Kürt halkının ne kadar mazlum, aynı zamanda cesur, kabiliyetli ve zeki bir halk olduğumuzu, Hüseyin Baybaşin bana tarihimizi göstererek öğrettiği o tarihimizi daha çok araştırmama neden olduğu gibi, yarım bıraktığım şeyleri tamamlamama neden oldu.
Hüseyin Baybaşin gibi bir adamın seveni kadar, sevmeyeni de çok olması gayet normal. Ama o ‘Kurme darê ji darê ye’ yazısı, beni farklı etkiledi. Onun canını sıkan birileri var. Şunu bilmeniz lazim, Hüseyin Baybaşin dört duvar arasında imkansızlıkların içinde imkanlar yaratıp belki hiç göremeyeceği bir Kürdistanı, Kürt halkı için kurmaya çalışıyor cezaevinde.
Bir diplomat nasıl her gün görüşmeler yapar, iltifatlar kurar, planlar yapar ya. Hüseyin Baybaşin’in onlardan hiçbir farkı yok, sadece dört duvar arasında kısıtlı imkanlarla bunları yapması dışında. Bu çalışmalar yetmiyormuş gibi her gün çocuklarıyla konuşur ve ilgilenir. Yani eşiyle ve çocukları ile aynı evde yaşayan kişiler bile bu kadar ilgilenmez ailesiyle. Ama gel gör ki adamın 20 yıldır cezaevinde ayakta durmasını hazmedemeyen, maalesef kendi kanından, kendi canından olan bazı şahıslar var. Kürtlerde bir laf vardır: ‘dema ga ket erdê, kêr pir in’. Boğa yere düşünce bıçak çekip boğayı bıçaklayan çok olur. Hüseyin Baybaşin’in cezaevine düşmesini, boğanın yere düşmesi ile bir tutabiliriz. O içeriye düştükten sonra, onun gölgesinde durmayı bile hak etmeyen insanlar cesur ve kahramandır şu an, çünkü yerde olan bir boğaya bıçak sapladılar. Ne kadar acı ve ne kadar zavallılar.
Ben Kürdistan’ı Kürt halkının namusu olarak görüyorum. Düşmandan taraf Kürdistan’a uzatılan el, bacına yada anana uzatılmış el olarak görmemiz lazım ve o eli kesmemiz lazım. Tutuklu olan bir adamın özeline, mülküne saldırmak da namusuna el uzatmak gibidir ve bu şerefsizce bir harekettir. Bu her kim olursa olsun!
Benim baktığım gibi Hüseyin Baybaşin’a baksalardı, onlarda görürler belki, o sadece bir abi, dayı, veya amca değil. Bu kişi bir halka yol gösteren, fikir veren, geleceğimiz için adım atan bir lider olarak görürlerdi. Belki o zaman biraz kendilerinden utanır, geri adım atarlar. Benim şu anki analizime göre, bu şahıslar Şeytanla masada oturup bu yemini etmişler:” Hüseyin Baybaşin’e ve ailesine huzur vermeyeceğiz.” Ama bu yollarını şaşırmış olan kişileri hüsrana boğacak bir haberim var, sizin asla ve ölene dek kadar göremeyeceğiniz huzur ve sevgi var ailesinde. Siz ve sizin gibileri ancak pencerenin dış tarafından içeriye bakmayı bile hayal edemeyeceksiniz, bu saatten sonra. Hüseyin Baybaşin’in ailesi sıcacık yuvalarında kalpleri birleşmiş, beyinleri birleşmiş ve duyguları birleşmiş durumdalar. Onun kaybedeceği bir şeyi yok, sadece kazandı, asıl kaybeden sizsiniz. Önce onun saygısını, sonra onun size sahip çıkışını, en sonunda size olan sevgisini. Para, mal, mülk hepsi yeri dolduracak şeyler. Siz, kaybettiğiniz şeyleri asla geri alamayacaksınız, ve bunu gayet iyi biliyorsunuz. Ona zarar veren kişilerden uzak durması, sırtındaki kamburdan kurtulmasına benzetiyorum. Bir katırın yükünü çok ağır edince nefes nefese kalır ya, ama yükünü attığında rahatlar ve daha hızlı koşar hedefine.
Neyini alırsanız alın, ama bilin ki onun dışarıya çıkacağı günleri sayılı, ve çıktığında da hamam böcekleri gibi deliklerinize kaçmayıp, şu an yaptığınız hareketleri o zamanda sergilemenizi temenni ederim. Zamanı geldiğinde yüz yüze konuşup hesaplaşırız bu meseleyi. Üzerine alanlar emin olsun ki bu yazı onlara yazılmış. Bunu bir isyan olarak değil, bir uyarı olarak kabul etsinler.
Bütün asil Kürt kardeşlerime selamlar olsun!