Bay Erdoğan devletin tüm olanaklarını ve halkı başkanlık sevdasına kilitlemiş. Yetmiyormuş gibi dış politikayı da başkanlık sevdasına bağlamış. Belki kendisi farkında değil ama ülkede kavgalı olmadığı bir tek kendi hanımı kaldı. Kavgacı tutumla, yıkıcı çalışmalarla Türkiye’nin itibarı kalmadı dünyada. Yıkıcı ve sadist zihniyetle faşist ideolojiye esir olmuş çevreler dışında ülkede barışık ortam kalmadı. Bu durumda Türkiye kalmayacak neredeyse. Bay Erdoğan başkan olsa bile başkanlık yapacağı ülke ve halk kalmamış olacak.
Türkiye’nin Suriye veya Irak gibi iç savaş durumuna zorlanması Türkiye’ye, bölgeye ve dünyaya çok ciddi istikrarsızlık yaşatır. Kendilerini Türk kabul edenler en çok zararı görürler. Kürd halkı zaten son yüzyıldır savaş halini yaşıyor. Birinci Dünya Savaşı sürecinde ve Osmanlı imparatorluğunun işgal güçleri tarafından paylaşılmasının sürecinde de en çok Kürd halkı mağdur oldu. İşgal güçlerinin dayatma ve ısrarlarına rağmen Kürd halkına kendileriyle işbirliği yapmalarını kabul ettiremediklerinden, Osmanlı imparatorluğu gibi Kürdistan’ı da parçalayıp kendi aralarında bölüştüler. Yine işgal güçlerinin kararları sonucu 1923 yılında resmileşen bugünkü Cumhuriyet Türkiyesi ise bugüne kadar Kürd halkına, işgal güçlerinden çok daha fazla baskıyla zulüm uyguladılar.
İşgal güçleri, Kürd liderlere ”Bizimle işbirliği yapın. Biz, size Bağımsız Kürdistan’ı verelim’’ diye ısrar ediyorlardı. Kürdlerde ”Biz Türk kardeşlerimizden ayrılmak istemiyoruz’’ diyorlardı. İşgal güçleri sırf bu nedenle Kürdistan’ı parçaladılar. O süreçte de Kürdlere zulüm ediyorlardı.
Kürdistan’da Kürdleri ilk bombalayan İngilizlerin meşhur Churchil’leridir. Bunları hatırlatırken Cumhuriyet Türkiyesi’nin kurucuları gibi bugüne kadar görev yapmış olan iktidar yöneticileri de istisnasız Kürdistan halkına vefa borçlarını ödemek adına zulüm ediyorlar. Türkiye’yi kuranlar ve bugüne kadar yönetenler, Kürdlere Birinci Dünya Savaşında Türkleri yalnız bırakmadıkları için zulüm ediyorlar. Demek ki kendilerini Türk kabul edenlerin ahlaki ve insani değer yargılarının ölçüsü budur. Bugüne kadar Türklerle birlikte yaşamak için Kürd halkının inançla ve azimle direnişleri, istekleri ve mücadelelerinden ötürü Kürd halkı Türkiye Devletinin zulüm dayatması sonucu yok olmakla karşı karşıyadır.
Biz Kürdler bu iğrençliğe maruz kalmayı niye kabul ettiğimizi çok ciddi düşünmek zorundayız.
Biz Kürdler çok aptal mıyız?
Biz Kürdler çok korkak mıyız?
Biz Kürdler kendi tarihimizden, soyumuzdan, ırkımızdan-kimliğimizden utanıyor muyuz?
Biz Kürdler kendimizi, halkımızı, vatanımızı yönetmekten aciz miyiz?
Bu soruları çoğaltabiliriz ancak hepimiz kendimize dürüstçe soralım. Niye kendi vatanımızda halkımızı kendimiz yönetemiyoruz?
Bu yazıya Bay Erdoğan’ın başkanlık sistemi adına bütün Türkiye’yi kilitlediğini izah ederek başladık yine Bay Erdoğan kendisine ve ideolojisine uygun davranmayanlara saldırdığına inandırmak istiyor herkesi. Ergenekon diye birilerine saldırdı. Sonra birkaç darbe veya plan teorisi adına değişik gruplara saldırdı. Değişik muhalefet gruplarına saldırdı. Sonra hepsiyle yandaş oldu. Şimdide eskiden yandaş olduğu çevrelere saldırıyor. Aynı tutumu uluslar arası boyutta da gösteriyor. Bazen bir basın kurumunu veya mensubunu hedef alıp saldırıyor. Kendisine muhalefet olanlara saldırıp terör estirerek korku salıyor. Kendi etrafında bir korku duvarını örüyor. Dün düşman olduklarıyla bugün yandaş olabiliyor. Dün yandaş olduklarıyla bugün düşman olabiliyor. Bu uygulamaların hepsi oyundur. Biz Kürdlere karşı faşist devlet yapısının yeni stratejisidir. Dolayısıyla son dönemlerde Kürd kurum ve şahsiyetlerine saldırması da bu stratejinin uygulamasıdır. Aynı Hitler’in Nazi maskesi altında yaptıklarının tıpa tıp aynısıdır. Hitler ve Naziler dünyaya egemen olmak için önce tüm ulusal ve uluslar arası muhaliflerini hedeflediler. Öyle bir saldırdılar ki, grupları birbirilerine düşürdüler. Gerektiğinde gruplardan bazılarına taraf oldular. Önce komşu ülkeler arasında fitnecilik yaptılar. İç savaş oluşturdular. Yine farklı zamanlarda farklı çevrelere taraf oldular. Ülkeleri işgal ettiler. Derken kendileri gibi düşünmeyenleri hedef aldılar. Nazi yönetimini kabul ettirmek için hedef aldıkları ülkelerde Naziler gibi düşünmeyenleri imha etmeye başladılar. Hedef almanın, saldırmanın, yakıp yıkmanın ve korku salmanın sınırı ve ölçüsü yoktu. Çingene, Siyahi, Hintliler görünümlerinden ötürü hedef idiler.
Nazi imparatorluğu barbarlığında onlara yaşam hakkı yoktu. Yahudi halkına saldırı en çok ölçüsüzlüğün yaşandığı uygulamadır. Avrupalı Yahudiler zaten Almanlar yani Nazilere tıpa tıp benziyorlardı, ama Naziler gibi düşünmüyorlardı. Ayrıca Yahudiler Nazilerden çok daha fazla eğitimli idiler. Yahudilerin imha edilmesi çalışmalarının yapılmış olduğu toplantılardaki konuşma notlarını okuyanlar bilirler. Almanya’da avukat, doktor, tüccar ve etkin bürokratların Yahudi inancına mensup olanların sayıları tespit ediliyor. Görülüyor ki Yahudiler doktordur, avukattır, sanatçıdır, bürokrattır, tüccardır, politikacıdır vesaire. Hepsi hedef alınıyor. Hepsinin imhası kararlaştırılıyor. Notlarda ”Yahudilerin hepsi önemli ve etkin konumdadırlar, bu kabul edilemez” cümleleri var. Yahudiler Nazilere benzedikleri halde onlar gibi düşünmediklerinden hedef alındılar. Tüccar, doktor, avukat, sanatçı ve benzeri konumda olmaları da onlara ”suç” görüldü. Konumları, yerleri tespit edildi ve suçları da tutanaklara geçti. Sonra da Yahudilerin en kolay ve en ucuz maliyetle öldürülmelerinin tartışılmasının notları kayıt edilmiş. Cumhuriyet Türkiye’si kurulduğundan bugüne, biz Kürdlere Hitler ve Nazilerin yöntemlerini uyguluyor. Bay Erdoğan ise bu uygulamaların son ayağıdır. Zurnanın son deliğidir. Bu kadar aşırı saldırganlığının nedeni de budur.
Dikkat edin Bay Erdoğan saldırdığı her çevrenin içinde olan Kürd insanını seçip aşırı derecede cezalandırıyor. Kendisine bağladığı bazı Kürd şahsiyetlerinde en kısa zamanda hedef alınacaklarını göreceğiz. Yahudiler nerede olursa olsunlar Naziler tarafından hedef alındılar. Aynı Bay Erdoğan için Kürdler nerede olursa olsunlar güç sahibi olamazlar. Suriye’de etkin duruma gelebilecek Kürdleri hedef alırken ”Kürdlerin Suriye’de güçlenmeleri kabul edilemez” diyebiliyor. Irak’ta kendisi gibi düşünen ve kendisi gibi düşünmeyen Kürdistan güçlerini karşı karşıya getirmek çarpıştırmak için yapmadığı cambazlık kalmadı. Başarılı olamayınca İşid ve benzeri taşeronları öne sürdü. Türkiye’de Hizbullah gibi taşeronların öne sürüldüğü gibi. Düne kadar, silahı bırakın siyaset yapın diye çağrı yapan Bay Erdoğan şimdi siyaset yapan Kürdleri etkisizleştiriyor. Yarın sıra kime gelecek diye düşünmeyin. Bay Erdoğan ve ideolojisi Kürdleri Müslüman Türk yapmaktır. Dolayısıyla her Kürd bireyine sıra gelecek. En son Müslüman Türk olmayı kabul eden Kürdler hedef alınacak. Bay Erdoğan’ın estirdiği baskı ve korku nedeniyle fırsatçılıkla menfaat edinmeye çalışmak nedeniyle, Türkiye’nin demokratikleşmesi söylemiyle, özerklik veya benzeri edinimlerin Kürdler için uygun veya yeterli olduğunu söyleyen çevrelerin hepsi çok iyi bilsinler ki kendileri Bay Erdoğan ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin faşist politikasına ve Kürdlerin imha edilmelerine hizmet ediyorlar. İsteyen alınsın. İsteyen kırılıp kızsın umurumda değildir. Elini vicdanının üstünde tutmayı kabul eden her birey bu doğruları benden iyi bilir. Doğruları bilmek yetmiyor. Uygulamak esastır.
Biz Kürdler için Bağımsız Birleşik Kürdistan namus şeref meselesi olmanın yanı sıra farzdır. Türkiye’nin de uygar bir demokratik ülke olarak kalabilmesi, kalıcılaşması için yeni bir anlayışa yeni bir nefese acilen ihtiyacı var.
Kürd halkının mağduriyeti ve imhasını dayatması Türkiye’nin felaketidir. Bu kirli bir politikadır. Değişmesi içinde yeni bir anlayış nefesine ihtiyacı var. Türkiye halkı böylesi bir nefes böylesi bir anlayışı oluşturup yönetim şeklini halkın huzur, refah ve güvenlik ortamında yaşamalarına uygun oluşturmalıdırlar. Bay Erdoğan’ın tamamen şaşırdığını kabul etmek için eşiyle taksim meydanında kavgaya tutuşmasını beklemeyelim.
Suriye’de istenmeyen işgal gücü olmak, Irak’ta istenmeyen konumda olmak, Kürdlere zulmü dayatmak Türkiye’nin altından kalkabileceği yükler değil. Baskıyla korku oluşturarak Kürdistan coğrafyasında yirmi yıl daha egemenlik sürdürseniz ne yararı olacak. Kürdlerden özür dileyerek ve Bağımsız Birleşik Kürdistan’ın kurulmasına kararlıca destek olup Türkiye’yi kalıcı güvenliğe kavuşturacak sağlıklı bir yönetim anlayış politikasından başka Türkiye için çıkar yol yoktur.
Cumhuriyet Türkiyesi derin ırkçı faşist ideolojiyi esas alınarak kurulurken bile Kürdlerin pasifize edilerek, etkisiz konuma getirilerek, asimile ve baskı uygulamasıyla yok edilmeleri planlanmış. Birinci Dünya Savaşı galiplerinin bu kararının uygulanmasının taşeronluğu Türkiye devletine verildi. İşgal güçleri Kürdlere kızgınlıklarından ötürü o zaman bu kararlarını uyguladılar. Kürdler bu kararı anlamadan bütün enerji olanaklarını Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet etmekle israf ettiler. Bu anlayış tamamen işgal güçlerinin planıydı. Ancak tutmadı. Birinci Dünya Savaşı galiplerine Kürdistan coğrafyasını parçalamak yetmedi. Sovyet Rusya’sının Kafkas ve Kuzey – Kuzey doğu Kürdistanlıları Orta Asya’ya sürgün etmeleri ve sürgün esnasında yüzde seksen Kürd insanının ölmeleri yetmedi. İran, Irak ve Suriye’nin sistemli olarak Kürdlere zulüm ile imha dayatması yetmedi. Türkiye’nin Kürdleri tamamen yok sayması ve bunun gereğini yaparken zulüm dayatması yetmedi. Top yekün baskıyla, Kürd halkının katledilmeleri, etkisizleştirilmeleri ve asimile dayatması yetmedi. Bazı çevrelerin bıkıp usanmaları, bazılarının fırsatçılıkla menfaat düşkünlükleri, bazılarının korku belasına, bazılarının iyi niyetle Kürdlük adına aynı politik anlayışa hizmet etmeleri de yetmedi. TİP hareketi ve bugünkü HDP nin dünkü misyonlarının ve bugünkü romantizmleri de yetmedi ve yetmeyecektir.
Kürdistan halkı dünyanın en eski ve asil tarihine sahiptir. Bütün dünya bu gerçekleri biliyor. Kürdler Birinci Dünya Savaşı sürecinde kendilerine sahip çıkmak yerine Türklere sahip çıkmakla kendi tarihlerinin en önemli hatasını işlediler. Kürdlerin kendi devletlerinin yönetimini kendileri üstlenmeden orta doğu ve dünya da barış ve istikrar sağlanamaz. Türkiye’nin kalıcılığı da sağlanamaz. Dünyayı yöneten etkin güçler bunu gördüklerindendir ki Birleşik Kürdistan Devletinin resmileşmesini kabul ettiler. Bunu göremeyen ve görmek istemeyen Kürd siyasi çevreleri ve şahsiyetleri kendilerine gelmelidirler. Kürd toplumunun içinden bu basit ve zavallı düşünce anlayışı bitmek zorundadır. HDP yöneticileri ve misyonu Kürdistan tarihini ve Kürd halkının beklentilerini doğru okumak, anlamak ve yanıt olmak zorundadırlar. Kürd halkı ayaklar altında sürünüyorken, Kürd halkının canını malını, Kürd halkının aleyhine yönlendirmek çok çirkindir. Çok ağır suçtur. Bu politik tutumun Türkiye’ye de hiçbir yararı olmayacaktır.
Nato üyesi Bağımsız Birleşik Kürdistan tek hedef olmalıdır. Kürdler için tek çıkar yol budur. Hiç kimse kendisini ve biz Kürdleri ucuz ve zavallı görüşlerle oyalamasın. Zira hiçbir yararı olmayacaktır. Türkiye uygar ve gerçek demokratik yönetim ile kalıcılaşabilir. Bir öcü-korku devleti olarak kalıcılığı mümkün değil. Bir işgal gücü devleti olarak ta kalıcılığı mümkün değil. Baskıyla korku duvarlarıyla hiçbir devlet kalıcı olamamıştır. Tarih budur. Bu Türkiye içinde geçerlidir. HDP hareketi veya başka hareket ve kişiler bunu kabul etmekle günah işlemekten kurtulmalıdırlar. Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluşundan beri bu ucube politik anlayışından ötürü katledilen insanların vebalı günahı, bu politikaya hizmet edenleri iflah etmez. Bu politik anlayışa hizmet edenler günahkardırlar ve iflah olmayacaklardır.
Artık dünya temel insani haklara saygı temelinde oluşan uygar kanunlarla yönetiliyor. Çok kazanan çok yiyor. Az kazanan az yiyor. Ancak başkasının hak ve hukukunu yok saymakla, kalıcı devlet yönetimi devri-dönemi bitmiştir. Başkalarını suçlayarak kendi sorumluluğumuzdan kaçsak bile günahkarlıktan kurtulamayız. Dürüst, samimi ve korkusuzca kendimize ve haklarımıza sahip çıkalım. Aynı tutum ve kararlılıkla başkalarının da haklarına saygılı olalım.
Hiçbir kurum veya kişi, Kürdistan halkının kanıyla yaşayabileceğine, gelişebileceğine aldanmasın. Birbirimize saygılı ve dayanışma içerisinde olursak hepimiz için en iyi ortam oluşur. Gerisi fantezidir. Emek ve enerjinizi Türkiye’nin devlet olarak kalıcı olması için harcamak istiyorsanız, Bağımsız Birleşik, Kürdistan devletinin bir an önce resmileşmesine katkıda bulunun. Kürdlerin de geleceği Demokratik Türkiye ile anılmasın. Bu görüş hem anlamsızdır hem de olanaksızdır. Anlamsızdır çünkü soylu Kürd halkı kendi devletinin yönetimini kendileri yaparlarsa ancak kendilerine sahip çıkabilirler. Olanaksızdır, çünkü kuruluşundan bugüne Kürdistan coğrafyasında işgal gücü olarak Kürd halkına zulüm ile yok olmayı dayatmış olan bir devlet yapısı asla demokratikleşemez. Kendilerini Türk kabul edenler, faşist ideolojinin esiri olarak yaşamak istiyorlarsa onun bedelini de kendileri ödesinler. Ama demokratik ve uygar devlet yapısının çatısı altında yaşamak istiyorlarsa samimi olmak zorundadırlar. Kürd halkının kanı ve mağduriyeti üzerinde yaşamakla huzur bulamazlar. Uzunca ve kapsamlı yazdığımın farkındayım. Okuyucularıma sık sık tekrarı okuttuğumun da farkındayım. Bilinsin ki, benim tutkum, inancım, kararım ve işim Kürdistan halkının güvenlik, refah, barış ve huzur içinde yaşamalarına hizmet etmektir. Benim servetim budur. Bunu korumaya kararlıyım. Bu da BAĞIMSIZ BİRLEŞİK KÜRDİSTAN DEVLETİ’NİN resmileşmesiyle mümkündür.
Ben o günü görmek için yaşıyorum.
Ya siz?
Her bijî Kürdistan’a serbuxe.
Hüseyin Baybaşin
P.s: ABD’nin yeni Başkanı Bay Trump’ın seçilmişliği, dünya için daha adil yönetim gereksiniminin ciddi uyarıcısıdır.