Ortadoğu’da dere gibi akan petrolün sayesinde zenginleşen ülkelerin yöneticileri insani değerleri esas alan güçlü ve uygar devlet yapılanmaları oluşturabilirlerdi. Doğal zenginlik bu olanakları sunmuştu. Bu zenginliği baskı ve zulüm malzemesi yapmakla kendilerinin çirkin, kirli ve felakete varan sonlarını oluşturdular.
Türkiye kendi iç güvenlik gereksinimi istikrarlı ortama dönüştürseydi eğer, Ortadoğu’nun da istikrarlı yapılanmalara dönüşmesine katkıda bulunabilirdi. Ortadoğu’nun doğal zenginlik kaynakları bütün Ortadoğu halklarına refah ve huzur içinde yaşamayı sağlamaya yeterliydi.
Kendi ırkını üstün konuma getirmeye çalışan çevreler ve Sünnicilik, Şiicilik gibi basit anlamsız ayrımcılık tutum, dünya güçlerini Ortadoğu’nun doğal zenginliklerini paylaşma savaşına çekme zeminini oluşturdu. Paylaşım savaşları böylece kalıcılaştı. Durum çok vahim hale dönüştü. Bugün Halep yanıyor. Yarın neresi yanacak Ortadoğu’da?
Dünkü kirli ve ayrımcı politikalar derinleşmiş. Bugün daha çok silah var. Doğal zenginlik çeşitleri çoğalmış ve daha çok kıymetli olmuş. Bu durum paylaşımı arayan güçler için daha çok çekici olmuş. Dünkü kirli ve ayrımcı politikalar yalnızca yıkımı derinleştirip geliştirir. Kürt halkı Ortadoğu’da en çok mağdur olmuş yerli halktır. Ortadoğu’nun diğer yerli halkları gibi kendi devletlerini kendileri yönetmek hakkına sahiptirler. Bu hak kabul edilip resmileşir ve ayrımcı dayatmalar yerine, farklılıkların eşit yasal güvence altına alınması ve adil paylaşım politikaları ancak istikrarlı yapılanmalara temel olur. Bunu sağlamakta mevcut güçlü Ortadoğu devlet yöneticilerinin görevidir.
Hüseyin Baybaşin