Kuruluşundan bugüne, Türkiye’de istikrarlı yönetim oluşturulamamasının temel nedeni, paylaşımcı ve Adaliyete dayalı sistemin devlet yönetiminde kalıcılaştırılması başarılamadığındandır.
Bugün için gelinen durum, devlet yönetiminin, Halkın beklentilerinden çok, kendi hizmetçilerinin çıkar malzemesi olma durumudur.
Kuruluşundan itibaren sürekli olarak askeri darbe yönetimi ve yeni siyasi partilerin aldatmaca programlarından çözüm arandı. Hiçbir askeri veya yeni oluşan siyasi partilerin yönetim kadroları kalıcı ve istikrarlı yönetim sistemini kalıcılaştırmayı hedeflemediler. Merhum Özal bir istisnaydı. İnsani değerlere bağlı gerçek bir Dünya Lideri olan Sayın Özal’ın, Türkiye’de uygar normlara uygun devlet yapılanmasını oluşturmaya yönelik çalışmalarında samimiydi. Yaşamının son gününe kadar samimiyetinde hiçbir sapma olmadı. Türkiye’nin uygar normlara uygun gerçek devlet yapısının yönetimini kalıcılaştırma kararlılığı, Türkiye devlet faşizmine boğduruldu.
Bay Erdoğan, Ak Parti’nin kuruluş sürecinde ve ilk iktidar döneminde, Merhum Özal’ın hak, adalet ve temel insan hakları argümanını kullanarak Halkın desteğini alarak güçlendi. Güçlendikten sonra da faşist ideolojinin bir numaralı savunucusu oldu. Hak, adalet ve temel insan hakları gibi kendi vaatlerini unutuverdi. Sıradan rüşvet ve rantçılığı, aranır hale getirdi. Türkiye devlet yönetimini, Ailesine ve yandaşlarına ait bir şirket yapısına dönüştürdü.
Türkiye’nin önemli bir toprak parçası, Kurdistan toprağıdır. Kurdistan adı, faşist zihniyet sahiplerine batıyorsa, bu gerçeği değiştirmez. Osmanlı döneminde bile Kurdistan ülkesinin adı, Kurdistan idi. Osmanlıdan önce de Kurdistan idi. Tarihi gerçekleri inkar etmekle gerçekler yok edilemez.
Birinci Dünya Savaşı liderlerinin kararıyla Osmanlı gibi Kurdistan’da parçalara bölündü ve yandaşlarına pay edildi. Osmanlı yok iken, Türkiye diye bir ülke yoktu. Ama, Kurdistan, Osmanlıdan önce de vardı. Gerçek tarih budur. Osmanlıyı parçalayıp yok eden, Birinci Dünya Savaşının egemenleri, Türkiye’yi kurdular. Mustafa Kemal ve yandaşlarını da, Türkiye’nin yöneticileri olarak atayan da aynı işgal gücüydü. Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Mısır, Yemen gibi ülkeler de aynı şekilde aynı işgal güçleri tarafından kuruldu.
Faşist ve Faşizm gibi tabirler, Türkiye’nin yönetim yapısının tanımlamasıdır. Bir kısmı Kurdistan topraklarını işgal ederek kurulmuş olan Türkiye’de, Kurd Halkı kendi topraklarında yaşıyor. Baskı, zulüm ve sistemli asimilasyon gibi sistemli soykırım uygulamasına rağmen, bugün için yirmi beş – otuz milyon civarında Kurd soydaşım, Türkiye’nin işgali altında olan kendi topraklarında yaşıyor. Bu gerçeğe rağmen, Türkiye, tek millet kavramını resmi ideoloji olarak benimsemiş. Bu, tek millet kavramı faşizmdir. Türkiye, faşist, barbar bir zulüm devletidir. Türkiye, devlet yöneticileri ve kanunları uygar normlara, hak, hukuk ve temel insan haklarına saygılı davranmaya uygun olmak zorundadır. Faşist ideolojiyle dayatmacı ve soykırımcı diktatör Liderlikle devlet yapısı kalıcı olamaz.
Türkiye’de, Anayasa Mahkemesi bile işlevsizleşti. On beş kişilik Anayasa Mahkemesinin on iki kişilik üyesini Cumhurbaşkanı kendi başına atayabiliyorsa, bu neden tek başına diktatörlüktür. Demokratik uygar devlet yönetimi, güç paylaşımının dengesi, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, bağımsız teftiş kurumu ve temel insan haklarının yasal güvence altında olması ve adil paylaşımla mümkündür. Dediğim dedik, çaldığım ve çalınmasını izin verdiğim de benimdir, Hak ve Hukuk gibi kanunları da benim söylediğim gibi olacak mantığı yıkımı getirir. Başka ülkelere asker gönderip terör estirmek gibi, onlarca terör örgütünü kurup yönetmek, yıkımı engelleyemez.
Bütün eksik ve kusurlarına rağmen, Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkileri, Rusya’ya tercih etmenin, yıkımı hızlandıracağını görmek için sihirbaz olmak gerekmiyor. Böylesi bir tercih, Bay Erdoğan için kurtuluşun yolu gibi görünse de, Türkiye’nin Irak-Suriye ortamına dönüşmesini hızlandıracaktır. Bunu görmemek körlüktür. NATO üyesi olan Türkiye’nin s-400 füzelerini, NATO karşıtı bir ülke olan Rusya’dan almayı düşünmesinin mantığı yoktur. Hem de iki uçuk milyar dolarlık bu füzeleri, Rus Merkez Bankasından faizle borç para alarak satın almak için Türkiye’nin çıkarına, yararına olamaz. Rusya ile bu alışverişin içinde şahsi çıkar vardır. Bay Erdoğan’ın, Ailesi ve yandaşları için güvenli bir liman garanti etmeyi sağlamak için mi(?) bu alışveriş. Bu ciddi bir soru işaretidir. Bağımsız kontrol mekanizması kalmadı. Bağımsız yargı kalmadı. Basın, yer altına girdi. Dolayısıyla, Bay Erdoğan’dan hesap sorulamıyor. Halk ta doğruları öğrenemiyor.
Benim haber sitemi bile, Ankara’da mahkeme kararı aldırıp susturmayı amaçlayan Erdoğanistan, son günlerini yaşıyor demektir.
Rusya ile s-400 anlaşması, Türkiye’de Ekonomiye çok olumsuz yansıması olacak. Zaten kötü olan ekonomi, felaketi davet ediyor.
Türkiye’de, yeni bir siyasi parti kuruluş çalışmalarının başladığı biliyoruz. Ak Parti, demokratik normları esas alma vaadiyle Merhum Erbakan’dan ayrılanlar ve bazı demokrat şahsiyetlerce kuruldu. Abdullah Gül Bey ve Abdulkadir Aksu Bey gibi şahsiyetlerin emekleriyle kurulan Ak Parti’ye çok değerli insanlar emek verdiler. Fetullah Gülen ve çevresi çok emek verdiler Ak Parti’nin kuruluşuna. Kurd Halkının desteği olmasaydı, Ak Parti iktidar olamazdı. Bay Erdoğan artık geriye dönüşü olmayan bataklığa saplanmış durumdadır. Abdullah Gül ve Davutoğlu yerine Ali Babacan liderliğinde bir yeni Parti, Türkiye Demokratik normları ve Kurd sorununu gerçekçi anlamda çözmeyi hedef alması durumunda başarılı olur.
Kurd Halkı, çok ince hesaplar yaparak, Bağımsızlığı hedef alarak çalışmalara odaklanarak başarılı olur. Türkiye’de kurulacak yeni siyasi parti, Kurd Halkının kendi kaderini tayin etmek hakkına sempatiyle saygı duymalıdır.
Bi dil u can, bimînin di xêr u xweşîyê de.
10-07-2019
Saygılarımla, Hisên Baybaş