SAVAŞI SÜRDÜRMENİN SUÇ VE GÜNAHI EGEMEN İŞGAL GÜÇLERİNİNDİR

0
1466

Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılıp yok olmasıyla Kurdistan ülkesi de pay edildiği Birinci Dünya Savaş’ının bitiminden bugüne kadar Kürd halkı zulüm dayatmasıyla ağır ve iğrenç baskı altında yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Cumhuriyet Türkiye’sinin resmen devlet olarak tanınmış olduğu 1923 yılından bugüne, Kürd halkına karşı soykırım uygulamıştır.
Birinci Dünya Savaş’ının patronları ve Osmanlı topraklarını işgal etmiş olan koalisyonun liderleri İngiliz ve Fransız devletleriydi. Türkiye, Irak ve Suriye adıyla Osmanlı topraklarında yeni devletler kurup kendi işbirlikçi yandaşlarına teslim eden de aynı işgal gücünün aynı patronlarıydı. Aynı güçler, Sovyet Rusya’sı ve İran ile anlaşarak Kurdistan’ı parçalayıp paylaştılar. O tarihten bugüne Kürd halkına karşı çok ağır insanlık suçu işleniyor.
Türkiye, Suriye, Irak ve İran devletleri ayrı ayrı Kürd halkına karşı çok ağır insanlık suçunu işlemişlerdir. Bu devletler Kürd halkına karşı ağır insanlık suçlarını işleyebilmek ve Kurdistan topraklarında egemenlik sürdürebilmek için işgal güçleriyle işbirliği yapmışlardır. İşgal güçlerinin emirleriyle Kurdistan’da işgal gücü oluvermişlerdir.
Gerçek tarihin özeti budur. Hiç kimse inkarcı mantıkla dansöz gibi kıvırmasına gerek yoktur.
İşgal güçlerinin uşakları olup, işgal güçlerinin talimatıyla Kurdistan topraklarını işgal etmiş olup Kürd halkına soykırımı dayatmış olan Türkiye, Suriye, Irak ve İran devletleri adına, Kürd halkına ahlak dersi vermekten vazgeçsinler.
Kürd halkı bu zorba işgal güçlerini kendi topraklarından kovacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Ben, yazılarımda, ilişkilerim çerçevesinde edinmiş olduğum bilgiler ışığında, en az tahribatla bu tarihi suçu nasıl düzeltebileceğimizin arayışıdır. Bilgi paylaşımım ve yeni bir vizyon arayışım da bu amaçladır. Benim çalışmalarım, insani değerle bağlılığın ve hakkın hak sahibine iade edilmesinin zorunlu olduğuna inanmak çerçevesindedir.

Ben, Kürd olmasaydım yine bu çalışmaları yapardım. Bu insani bir görevdir. Kürd olmam, bana bu çalışmaları görev olarak dayatıyor. Bu anlayış ve duruş insani ve görev olduğu kadar ahlakidir de. Bunun net olarak görülmesi ve anlaşılması için tekrarla yazdım.
Bugüne kadar desteklemiş olduğum siyasi hareket ve partileri de bu amaç çerçevesinde desteklemişimdir.
Bunları yaparken hiçbir zaman maddi destek almamışımdır.
Hiçbir devletten kredi veya destek te almamışımdır.
Ayrıca siyasi bir pozisyon veya görev arayışı içinde olmamış olduğum gibi yapılmış olan teklifleri de red etmişimdir.
Benim duruşum bundan sonra da budur. Bunun da net olarak görülmesini ve anlaşılmasını istiyorum.
Benim görüşlerimi ve arayışlarımı faşist zihniyet tutumu çerçevesinde ve tehditvari saldırganlıkla pasifize etmek amacıyla bana ulaştırılan söylemleri de çok çirkin buluyor ve ayıplıyorum.
Direk veya kamuya açık şekilde de cevaplayabilirim.
Bunun bir uyarı olarakta görülmesini istiyorum.
Bugüne kadar Kürd halkına karşı dayatılmış olan zulümün ve soykırımın yok sayılması ahlaksızlıktır ve uluslararası hukuk çerçevesinde insanlığa karşı işlenmiş çok ağır suçlardır.
Bu zulümün ve soykırım uygulanmasını sürdürmek istemek, ahlaksızca ve insanlık suçlarını işleyerek yaşamak demektir. Faşist zihniyet tutumuyla bunu kendinize yakıştırabilirsiniz. Buda, sizin, insani ve ahlaki değerlere karşı duruşunuzun fotoğrafıdır. Dürüst ve samimi olarak değerlendirirseniz, bu duruşunuzun size hiçbir yarar getirmeyeceğini görür ve kabul edersiniz. Elbette kişi ve örgütlenmelerin duruşları kendi tercihleridir.
Diğer taraftan “devletiz, gücümüz var ve zulümü de dayatacağız soykırımı da uygulayacağız” gibi çirkin barbarlıkta ısrar ederseniz eğer, kendi sonunuzu çabuklaştırmış olursunuz. Kendi kirli karanlığınıza gömülürsünüz. Dünya tarihi bunun örnekleriyle doludur. Realist olalım.

Çok ciddi sorunlarımız var. Bu sorunların varlığından ötürü Türkiye’de ve bölgede her gün onlarca insan ölüyor. Gücü güce yetene mantığını sürdürmenin taraflara hiçbir kazanım getirmeyeceğini kabul edelim.
Temel insani hakların eşit düzeyde kabul edilmesi ve korunması uluslararası hukukun gereğidir. Bu, uygar normlar çerçevesinde hepimize daha adil paylaşım ve istikrar ortamında yaşamak için esas olmalıdır.
Barış ve huzur da öylece oluşabilir.
Batı Avrupa ülkeleri, tarih boyunca, daha çok güç edinmek için biribirlerini boğazladılar.
İkinci Dünya Savaş’ının patlayıcı artıkları halen Batı Avrupa ülkelerinin arazilerinden tamamen temizlenememiş. Bu ülkelere, büyük servet harcayarak patlayıcı artıklarını topluyorlar ki insanlar arazilerini güvelice kullanabilsinler.
Batı Avrupa ülkelerinin arazilerinde, İkinci Dünya Savaş’ının patlayıcı artıkları halen can alıyor. Sonuçta, Batı Avrupa ülkeleri kendi aralarında anlaşabilmişler. Sınırlarını çizmiş ve belirlemişler. Var olan sorunlarını da konuşarak anlaşabilmenin koşullarını oluşturmuş ve benimsemişler.

Biz, kendi topraklarımızda niye halen üstünlük sağlama yarışından vazgeçmiyoruz. Türklük adına Kürd halkının haklarını zorla ellerinden almayı niye dayatıyorsunuz?
Kürd halkının topraklarını işgal altında tutmayı niye kendinize hak olarak görüyorsunuz?
Kürd halkının size boyun eğmesini dayatmaktan niye hiç utanmıyorsunuz.
Hak ve hukuk hepimiz içindir. Bunu inkar ediyorsunuz. İnkarı kendinize hak görüyorsunuz. Zulümü ve soykırım dayatmasını da kendinize hak olarak görüyorsunuz. Bu tutumu sürdürmekte ısrar etmeniz savaşın tek nedenidir.
Hak isteyene, “sen suçlusun” dayatmasını sürdürdüğünüz sürece barışı tesis edemezsiniz. Böylece bir arada veya komşu olarak yaşayabilmek mümkün olmaz.
Kral çıplaktır. İşinize geldiği için çırılçıplak önünüzde duran krala “esvabınız çok yakışmış hünkarım” diyebilirsiniz. Ama kralın çırılçıplak önünüzde duruyor olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz.
Herkes aklını başını toplasın. Kürd halkını ve hak arayışlarını suçlu ilan ederken, aynada bir kendinize bakın.
Bağımsız ve Birleşik Kurdistan Devleti resmileşmeden Kürd halkı hak aramaktan vazgeçmeyecektir.
Hak arayışı sürecinde olacaklar işgalcileri hoşnut etmeyecek olaylar olabilir. Kürd halkı daha çok fazla mağdur olacağı da bir gerçektir.
Tahribat doğal olarak derinleşecektir.
Özellikle Türkiye Devletinin yöneticilerini ve Türklük adına hareket eden çevreleri gerçekçi olmaya ve tahribatın oluşmasını dayatmaktan vazgeçmeye çağırıyorum.
İnsanlarımız uygar normlar çerçevesinde barış ve güven ortamında yaşamak hak ve olanaklarına kavuşsunlar.

Dem xweş,
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin

TEILEN
Önceki İçerikREALISM (poem)
Sonraki İçerikYARATAN YARATMIŞ