Bugün tekrardan ’’Roj Xweş’’ diyoruz.
Türkiye’nin kuruluş tarihi olan 1923 yılından bugüne kirli ve kanlı yönetim tarzını kalıcılaştırıyor. Sykes-Picot antlaşmasının kararı 1916 yılında verildi. Sykes-Picot antlaşması Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılması kararıdır. Osmanlının Ortadoğu topraklarının bölüştürüldüğü yerin, devletlerin sınırlarının cetvelle kâğıt üzerine çizildiği karardır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırlarının çizildiği karardır. Sykes-Picot. Kurdistan topraklarının dört-buçuk parçaya bölündüğü karar olduğunu hatırlayalım; Suriye, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Lübnan, Filistin, Mısır ve Türkiye gibi ülkelerin sınırlarının çizilmesi ve kurulmaları bu kararla 1916 yılının tarihini taşıyor. İsrail 1948 yılında kurulmuştur. Sykes-Picot antlaşmasında, İsrail devletinin sınırı yoktur. Mevzusu bile geçmez, İsrail devletinin kurulmasının veya kurulmamasının. Birinci Dünya Savaşı sürecinden önce; yani Birinci Dünya Savaşı bitmeden önce verilmiş bir karardır, bunu önemle görmeliyiz. Kurdistan topraklarının parçalanması ve bölüştürülmesi kararının yanı sıra bağımsızlık konusu gelecekte düşünülebilir ibaresi var. Yani Kurdistan ülkesinin topraklarının hangi bölümünün hangi ülkeye verilmesi gerektiği ve bağımsız Kurdistan devletinin şimdilik değil gelecekte düşünülmesi gerektiği ibaresi var. 1916 yılında cetvel kalemle kâğıt üzerine çizilmiş olan Sykes-Picot kararının içeriği budur.
İkinci Dünya Savaşı İsrail’in kuruluşuyla biter. İsrail devletinin kuruluşunu sağlayan Yahudi savaşçılar İngiliz devletine ve İngiliz sömürgesi olan Filistin ülkesinin konumuna karşı savaşarak İsrail’i kurdular. Birçok çevrenin iddia ettiği gibi İsrail’i, İngilizler kurmadı aksine İsrailli savaşçılar İngiliz’e karşı savaşarak ve İngiliz’in o dönemde sömürgesi olan Filistinlilere karşı savaşarak İsrail ülkesini kurdular. İsrail ülkesini kurulmasıyla Sykes-Picot delinmiş oldu. Kurdistan Birleşik Devletlerinin resmileşmesi ve Birleşmiş Milletler kurumuna üye olmasıyla Üçüncü Dünya Savaşı sonlanmış olacak. Sykes-Picot kararı çöpe atılmış olacak. Doğru tarihi bilmeyen veya inkâr eden çevrelere bunları hatırlatmak gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de böyle kuruldu. Kararı verenler de İngiliz komutan Sykes ve Fransız komutan Picot’tur. Kendi devletlerinin emrini yerine getiren bu komutanlar, Osmanlı topraklarının dönüşümünü çizmiş ve uygulamışlardır. O karar alınırken masada hiçbir Türk veya Kürt yoktu. O dönemin emperyalist devletleri olan İngiliz ve Fransızlar kararı vermiş ve uygulamışlardır. 1916 da Mustafa Kemal, Osmanlı ordusunda subaydır. Kuva-yi Milliye diye bir organizasyon da yoktur. Bazı çevreler Mustafa Kemal Türkiye’yi kurtardı, ”Kuva-yi Milliye organizasyonuyla bu kurtuluşu sağladı”, diyorlar. Bunun yalan olduğunu, Sykes-Picot kararının 1916 yılında çizildiği dönemde Mustafa Kemal’in ne konumda olduğunu ve Kuva-yi Milliye’nin olmadığını, kendileri tarihe bakıp öğrenebilirler. Türkiye’nin Mustafa Kemal’in ve yandaşlarının Kuva-yi Milliye organizasyonu kurtardı söylemi, Türk tarih tezi yalanı ise sahibinin sesi uydurmasıdır. Doğru tarih budur.
Türkiye’yi kuran güç ve Kurdistan topraklarını parçalama kararını veren güç aynı güçtür. Orta Avrupa’ya kadar olan Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğini yıkan Avrupalı süper güçler Türkiye’yi de kendileri kurdular. Kendilerini Türk kabul edenler veya kendilerine göre Türk kabul edilmesi gerekenler için yaşayabilecekleri bir sınır çizip ülke kurdular ve yöneticileri de kendileri atadılar. Yeni kanun ve yönetim şekli gibi yöneticilerini de kendileri atadılar, bu gerçek tarihtir. Kürtleri vatansız bırakarak cezalandırdılar, çünkü Kürtler, Araplar gibi İngilizler ve Fransızlarla anlaşmadılar, onlarla iş birliği yapmadılar ve Osmanlıya karşı savaşmadılar. Mustafa Kemal ve Kuva-yi Milliye hareketi ise Osmanlı yönetimine ve geri çekilmek istemeyen Yunan gruplarına, güçlerine, daha doğrusu çetelerine karşı İngiliz silahlarıyla ve desteğiyle savaştılar. Yani Kuva-yi Milliye’nin gurubu ve Kürtlerin de desteklediği Erzurum, Sivas kongreleriyle başlayan hareket işgal güçlerine karşı değildir. Yalnızca Osmanlının yönetimine karşıdır. Bunu da tarihte Türk tarih teziyle etmek mümkündür. Yunanlıların bazı birimleri ve çeteleri çekilmek istemiyorlardı. Sykes-Picot anlaşmasına uygun olarak buna da İngilizler müdahale ettiler. Kendilerini tehdit ederek ve desteğini Kuva-yi Milliye, Mustafa Kemal ve çevresine sürdürdüler. Yunan güçleri derken Sykes-Picot kararına uymak istemeyen unsurlar ve çete grupları gibi güçler demek daha doğru tanım olur. Bunu özellikle belirtmekte yarar var.
Türkiye kuruluşundan sonra 1923 Lozan antlaşması gereği azınlık halklarını tanıdı ama Kürtlere hiçbir hak verilmedi. Ermeni ve Rum vatandaşlar kendi inanç ve kültürleri gibi kendi okullarında kendi dillerini de öğrenme ve geliştirme hakkını kullandılar. 1923 yılından beri Kürt halkı kendi yasal hakları için Türkiye devletine karşı mücadele ettiler. Türkiye devleti ise Osmanlıyı ve Türkleri sırtlarından bıçaklamayan, İngilizler ve Fransızlar ile birlikte hareket etmeyip “Türk kardeşlerimizden ayrılmak istemiyoruz” diyen Kürt halkına ahlaksızca zulmü ve soykırımı dayattılar. Kürt halkına borçlarını çirkef, zulüm politikalarıyla ödemeye çalıştılar. Cumhuriyet Türkiye’sinin Kürtlere karşı politikası budur. Maalesef bu politika halen değişmedi. Dünyayı yöneten egemen güçler zevkle bu zulmü izlediler.
Doğruları görelim. Tarihin doğrularını da kabul edelim ona göre hareket edelim. Türk halkı ve kendilerini Türk kabul edenler tarihin doğrularını gözden geçirip Kürt halkından ne istediklerini cevaplasınlar. Ve Kendilerine çeki düzen verip aynaya baksınlar. Bu Kürt halkının bize yaptığı sadakate rağmen biz bu Kürt halkını ne istiyoruz? Bu zulmü niye dayatıyoruz, diye kendilerine sorsunlar. Tabi ki insan olarak yaşamayı kabul ediyorlarsa. İnsani değerlere bağlı olarak yaşamayı kabul ediyorlarsa bu duruşlarını gözden geçirmek zorundadırlar. Kürtler yalnızca Osmanlının yıkılışına karşı çıkıp Türkleri korumadılar, Türkiye’nin kuruluşunda da Türklere sahip çıktılar. Onlarla birlikte hareket ettiler. Tarih Budur. Orta Asya’dan göç etmek zorunda kalan Türk kavimlerine ev sahipliği yaparak Anadolu’ya yerleşmelerini sağlayan yine Kürtlerdir. Yine tarih budur. Bakın sayfalara, tarih sayfalarına, arşivlerine bakın. Safavilere karşı savaşlarda da; yani bugün ki tabiriyle İran dediğimiz Safavilere karşı savaşlarda da Türkleri koruyan yine Kürtlerdir. Çaldıran savaşı ve benzeri savaşlarda yaşamlarını yitiren insanların hepsi Kürt Beyleridir.
Biz Kürtler hep Türk kavimlerine sahip çıktık ve hep Türklerden kalleşlik gördük. Bunun adı budur. Bunun görülmesi bunun kabul edilmesi lazım. Bize terörist diyen, bize yıkıcı, bölücü diyen kendini bilmezler bu gerçekleri gözden geçirsinler ondan sonra bizim soylu halkımızı itham etmesinler. Bunları hatırlatırken Bay Erdoğan Cumhuriyet Türkiye’sinin kirli ve karanlık tarihini İslami bayrakla kalıcılaştıracağına inanıyor. Bu tutum tek parti döneminin barbarlığını aşan zulüm ve hak tanımazlıktır. Bir yere de varamayacak bu duruş, bu tutum. Türkiye’nin sonunu getirecek. Bay Erdoğan bunu görmelidir. Biz Kürtler kafamızı kumun altından çıkarıp artık yeter demek zorundayız. Biz Kürtler artık yeter demek zorundayız. Biz Kürtler artık kendimize sahip çıkmak zorundayız. Evet, biz Kürtler, tekrarlıyorum, artık kendimize sahip çıkıp kendi devletimizi kurmak zorundayız. Tekrarla biz Kürtler kendi devletimizi kurup halkımızı ve ülkemizi korumak zorundayız. Demokratik Kurdistan Devletler Birliği çatısı altında uygar kanunlarla yaşamak için birlikte hareket etmemiz gerekiyor.
Kurdistani siyasi hareketlerin bütün farklılıklarını bir tarafa bırakıp birlikte hareket etmek kararına varmaları gerekiyor. Bunu yapmak zorundayız. Bu bir lüks değil, bir tercih de değil, bir mecburiyettir. Buna göre kendimizi toparlamamız gerekiyor. Farklı inançlar, farklı siyasi görüşler, farklı duruşlar, tutumlar olabilir ama Kurdistan’ın bağımsızlığı için birlikte hareket etmek mecburiyeti var. Kimse kendini kandırmasın hiçbir çevre de kalkıp ta bağımsız Kurdistan’ı kurdurmayacağız gibi saçmalıklarla kendilerini avutmasınlar ve hiç kimsenin, hiçbir devletin, gücü Kurdistan halkının kendi hakları üzerinde tasarrufu olamaz. Kurdistan halk ülkesinin bağımsızlık kararını vermiş ve bunu yerine getirecek. Kimse bunun önünde durmaya kalkmasın. Dünya’yı yöneten güçler de bu kararı vermişlerdir. Bağımsız Kurdistan önünde hiçbir güç duramayacak ve Bağımsız Kurdistan Kürt halkının hakkıdır. Kürt halkının başka halkların sömürgesi olarak yaşaması gerektiğini söylemek ahlaksızlıktır, zavallılıktır. Bağımsız Kurdistan’ın kuruluşu Kürt halkına uygar yaşama koşullarını oluşturacaktır. Türkiye devleti, Bağımsız Kurdistanın kuruluşunu desteklemekle Türkiye’nin de kalıcılığını garanti eder, bunu da hatırlatalım. Dünyanın diplomatik düzeyini ve dünyayı yöneten çevrelerin kararlarını, duruşlarını iyi okuyalım. Türkiye’de bunu iyi okumalıdır. Özellikle bugün Türkiye’yi yöneten çevrelerin ve Türkiye’nin sahibi olan çevrelerin bu gerçekleri görmeleri ve kabul etmeleri kendileri için en doğru olanıdır.
Ayrıca Türkiye devleti Bağımsız Kurdistan’ın kuruluşunu desteklemese de Bağımsız Kurdistan kurulacaktır. Türkiye’yi yönetenler ve Türkiye devleti buna engel olamayacaktır. Kürt toplumu içinde bazı çevreleri de yandaş olarak kullanarakta bunun önüne geçemeyecektir. Bunu engelleyemeyecektir. Bu karar verilmiştir. Kürt halkın siyasi temsilcileri bağımsızlığın formaliteleriyle uğraşmalıdırlar. Bunu görmek istemeyen çevreler de, bunu görsün ve kabul etsinler. Biz Kürtler için NATO üyesi Demokratik Birleşik Kurdistan Devleti haktır, farzdır. Başka alternatifi de yoktur.
“Bî Kûrmanci ezê bêjım; jubûna sêrxebuna gêle Kurd welate Kurd ême bejin Pîrozbe.”
Sevgi ve Saygılarımla,
Hüseyin Baybaşin