TÜRKİYE DEVLETİNİN MEZARLARIMIZI SİSTEMLİ OLARAK YOK ETMESİNE ÖRNEK

0
1951

Türkiye devletinin barbarca zulüm ile Kürd halkına dayatmış olduğu soykırım uygulamasının bir parçası olan, Kürd halkının eski mezarlarını mezarlıkla birlikte ortadan kaldırdıklarını yazmıştım. Bu yazıyı kendi ailemin Mezarlık konusunu örnek vereceğim.

Benim ailem, son on bir asırı aşan süreçte Diyarbakır’ın hemen yanı başında hewsel bahçeleriyle Dicle Üniversitesi arasında bulunan Sahdi köyünde, sonra Lice’nin on beş kilometre güney doğusunda kalan Entax’a sonra da Lice’ye yerleşmişler.
Lice, özünde Licî adı ile başlamış. Licî kelimesinin Türkçe anlamı Yerinde-Uygun-Münasip tabir edilebilinir. Entax kalesinin çok meşhur ve sahibinin o dönemde çok zengin olmaları nedeniyle birçok saldırılara hedef olmuşlar.
Osmanlı İmparatorluğu daha gelişmeden, bizim aile sürekli olarak İran-Safevi ile sürekli çatışma halinde olmuşlar.
Dönemin Bedlîs, bugünün Bitlis Kralı Şerefxan Şerefname adıyla yazmış olduğu Kurdistan tarihi kitabın’da bu konuya geniş yer vermiş. Bizimkiler o dönemde daha iyi korunma yeri olan Licî yani Lice’yi mesken edinmişler. Ama Entax’tan da vazgeçmemişler. Lice, sarp dağlar arasında çokça kayalıklar ve içme sularıyla ailemizin o günkü büyükleri, “burası uygun bir yerdir” diyerek oraya taşınmışlar ve adını da Licî olarak tanımlamışlar.

Entax’ın etrafından, Licî’den Mahmé’ye kadar hepsi akrabalarımızdır. Entax, Korxa, Siné, Cinezur, Dérxust, Kerwes, Péşé Kevir’in hepsi, Pehnav, Hisénîg, Celik, Licî, Ekro, Tilé, Biryas, Xana kelé, Mehmé ve arada var olan mezralar gibi şimdi adını hatırlamadığım daha birçok köy ve yerleşim alanı gibi, comelaş, karaz gibi yerlerin yanı sıra Licî’nin arka tarafı cércim, kurmik, Melé, Tutê, Sarım gibi yerler de var.
Oralar Hollanda ülkesinden büyüktür. Adlarını yazdığım yerler aklıma gelen yerleşim alanlarıdır. Yarıdan çoğunun adlarını hatırlamıyorum. Beynimin not defterinde hepsi yazılıdır ama şu an hatırlamıyorum. Bizimkiler Çaldıran savaşları sürecinde birçok Kurdistan Krallıklarıyla birlikte Osmanlı Sultan’ıyla anlaşmalar imzalamışlar. Bizim aile ve tüm Kurdîstan gibi tüm Kürd Krallıkları için esas uğursuzlukta o andan itibaren başlamış. Türklük mikrobu bütün Kurdistan halkını ve topraklarını kirletmeye başlamış.

Bizimkiler KASINÎ kavminin mensubu ve Zérkan aşîretî adıyla Sahdî, Entax ve Licî bölgesinde yerleşmişler. Kasınî ve tarihini daha geniş yazacağım. Şimdiki yazının konusu, eski mezarlıklarımızın 1923 yılında kurulmuş olan Türkiye Devletinin Kürd halkına soykırım dayatması çerçevesinde yok edilmesidir.
Bizimkiler Licî alanına yerleştikten sonra benim Dedemin büyük Dedesi Xelîl kale mahallesi olarak bilinen yerde ev yapmış. Bitişiğinde de onun kardeşi Hesin ev yapmış. Bizim Xelîl Dede’nin evine Mala kalé demişler. Mala kalé’nin Türkçe anlamı Dede evi’dir. Cumhuriyet Türkiyesi ile birlikte Xelîl=Halil olmuş, Mala kalé’de kale mahallesi olarak yazılmış. Hesin adında olan büyük amcamızın da adı Hasan olarak yazılmış. Karahasan Mahallesi de öylece oluşmuş. Licî on iki mahalleye bölünmüş. Bu durum Türklük Fitneciliğine zemin oluşturmuş.
Kale, Kuloçek, Karahasan, Deluwan, Melan, Nehewş, Çarşi, Qeya, Mominağa, Mehla Ermenîyan, Şeher, Kalawan adıyla mahle olarak yazılmışlar. Sonradan kuloçekin devamına Xincis mahlesi eklenmiş. 1975 yılından önceki Licî’nin yerleşim alanı budur. BATI Licî Xincis, Doğu Licî Kalwan mahlesidir.
Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluşuyla Licî mahallelere bölündü, köyler ayrı ayrı muhtarlık ve nahiye olarak köy-nahiye ayırmışlar.
Türkiye devleti sürekli olarak mahalleleri ve köyleri fitneyle biribiriyle çatıştırdı. Kardeşi kardeşe düşman etti. Türklük fitneciliği halen bu pisliğini sürdürüyor.
Yukarıda Maminağa Mahallesi diye yazdığım Mahallenin orijinal adı Kortık mahallesidir.
Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş tarihi olan 1923 yılının öncesi nüfus kayıtları yok edilmiştir. Yerleşim alanlarının ve insanlarımız gibi Kürd’lüğe ait ne varsa yeniden Türkçe olarak yazılmış.
Mezar yerleri de sürekli olarak bir bahaneyle değiştirilmiş. Bizim Aile’ye ait eski mezar yeri kuloçek mahallesinin güney tarafından ve kale mahallesinin batısından başlar, Xıncıs’a doğru batıya uzanır.

Çok derin bir alim bir evliya olduğu söylenen Şeyh İsmail benim aile bireyidir. Şeyh İsmail ve Qebri’nın çok enteresan hikayesi var ki bir gün mutlaka onu da yazacağım.
Şeyh İsmail Licî’de çok sevilen bir ziyarettir.
Şeyh İsmail’in Qebrî’nin kuzey ve batı tarafı eski mezarlıklarımızdır. Türkiye Devleti mezarlığın bitiminde hastane yapmış. Mezarlığın bir kısmını hastane, bir kısmını hastane bahçesi yapmış.
Şeyh İsmail’in Qebrî’nin alt tarafında da hapishane yapmış. Hapishane mezarlığımızın bir kısmına, jandarma karakolunu, jandarma için at ahır’ı karakol ve ahır bahçesi de mezarlığın üstüne kurulmuş. Ayrıca eski Licî çarşısından hastaneye yol yapılmış. Lice ve hastane arasında kalan mezarlık alan öylece yok olmuş. Yol, Şeyh İsmail’in Qebrî’ne bitişik olarak hastaneye gidiyor. Qebrî’n alt tarafından da eski Lice’den Diyarbakır’a yol yapılmış. Şeyh’in Qebri’nden jandarma karakolu ve hapishaneye kadar olan mezarlık da öylece işgal ve yok edilmiş. Ayrıca hastaneden bir yol jandarma karakoluna doğru yapılmış. O yol da mezarlık alanının kalanını yağmalamış. Tahrip edilen mezarlıkların mezarlarını yıktıklarında ortaya çıkan kemikleri, halkı tahrik etmek için çöp gibi götürüp başka yerlere atmışlar. Karşı çıkıp tepki gösteren asil insanlarımızı işkenceyle katletmişler. Etkin insanları göç etmeye zorlamışlar.
Yıktıkları mezarlık alana toplamışlar insanları. “Siz misiniz Türk jandarmasına karşı gelenler” diye bağırarak askerlerin pisliklerini tenekelerle insanların başlarından aşağı dökmüşler.
Türkiye devletinin uygarlığı ve Müslüman’lığının gerçek yüzü budur.

1975 yılında Lice’de meydana gelen depremden ötürü eski Lice’nin alt tarafında yeni Lice’nin yerleşim alanı kuruldu. Eski Lice harabe hale döndü.
Şeyh İsmail’in tek katlı Qebri hariç çevredeki evler hep yıkıldı.
1975 yılında deprem daha taze iken, rahmetli Anam bana, “birkaç arkadaşını al Şeyh İsmail’in Qebri’ne gidelim” dedi. Gittik baktık. Perdelerini ve Qebrin örtülerini yeniledik. Bina sağlamdı. Binanın avlu duvarından düşmüş olan taşları yerleştirip düzelttik. Qebir odasını temizledik. Qebrin binasının gölgesinde kısa süre oturduk. Hastane, jandarma karakolu, hapishane ve yollar eski mezarlığımızı yok edince, hastaneden jandarma karakoluna giden yolun batısında kalan aile arazisinde yeni mezarlık alanı yapmış ailemiz. Deprem’den zarar gören hastane binası kullanılmıyordu. Biz, Anam ve yaşıtlarım üç diğer yakınımla o mezarlık alanı gezdik. Depremin etkisiyle kırılmış yarılmış mezarların durumuna baktık. Sonra Pılolog’a gittik. Pılolog eski Lice’nin güney batısında büyük dedelerimin arazi ve bahçeleri vardı. Depremde Pılolog’da var olan evler de yıkılmıştı. Geçici çadır ve kepirlerde yaşıyorduk. Rahmetli dedem Hacı Hüseyin Pılolog’da kalıcı evler inşa etmişti ve yeni mezarlık alanı vardı.
Dede’me Şeyh İsmail’in Qebri’nin durumunu ve eski Lice’deki mezarların durumunu izah ettik. Ertesi gün Dedem ile birlikte Şeyh’in Qebri ve mezarlara bakmaya gittik. Bizler gerekli onarımı yaparken Dedem bize bir kez daha ve öfkeyle mezarların tahrip edilen süreçte yaşananları anlattı. Mezarların tahrip ve yok edilmesinin ve sonrasında yaşanan çirkinliklerin canlı tanığıydı.
“Dé xwedé neylé lawo” dedi bana Rahmetli Dedem.
Elleriyle yok edilmiş olan mezarlık alanını göstererek ve öfkeyle Kürdçe olarak “Allah unutmayacak, Allah yanlarına bırakmayacak” diyerek, bize, “siz de unutmayın oğlum” dedi.

1984 yılından itibaren PKK silahlı mücadeleyi başlattı.
O tarihte ben İngilitere’de hapistim. 1978 yılında PKK Lice’nin Fîs ovasının küçük bir evinde kurulmuştu.
1978 yılında Diyarbakır, Lice ve İstanbul arasında gidip geliyordum. 1986 yılında Dedem rahmetli oldu. 2014 yılının sonunda Anam rahmetli oldu. Oldum olası, kendimi bildim bileli aile mezarlığına ve Kürdçe’me önem veririm.
Mezarlarımızı geçmiş tarihimizle Kürdçe’mi de geleceğimizle birlikte görüyorum. Bu nedenle ölülerini Kurdistan’da gömmeyen ve Kürdçe bilmeyen Kürd’leri, Kürd tarihinden ve Kürd’lükten kopuk olarak görüyorum.

2005 yılında Diyarbakır’da ki yakınlarıma aile mezarlarımızın hepsini onarmalarını söyledim. Rahmetli Abi’min, Dede’min ve diğer yakınlarımın Pılolog’daki mezarlarının hepsini yaptırdım. Eski Lice’de olan aile mezarlarımızı da yapmalarını söyledim. 2015 yılında Anamın mezarını yaptırdım. Aynı yıl öğrendim ki, Türkiye Devletinin Terörist Ordusu, Polisi, Güvenlik görevlileri, eski Lice’deki hastane yerini jandarma karakolu yapmışlar.
Hastane’nin alt tarafında kalan eski aile mezarlarımızı tamamen yok etmişler. Mezarlık’tan çıkardıkları insan kemiklerini bilmediğimiz bir yere atmış veya gömmüşler. Mezarlık alanını da askeri personel ve Aile’leri için park ve oyun alanı yapmışlar. Mezarlığın bitişiğinde geniş tarım arazisi vardı. Hastane’nin bitişiğinde park için yeterli alan vardı. Maksat park alanı değil, Kürd’lüğün tarihini de halkı ve dili yok etmektir.
İnsanlıktan nasibini alamamış soysuzlar sürüsü ve Türkiye devleti:
Bir gün gelecek, benim soylu halkımın asil hakimleri, size ve devletinize; “Ayağa kalk suçlu, adını soyadını ve suçunu söyle sonra da savunmanı yap” diyecek. Bundan asla ve asla kurtuluşunuz olmayacak.
Bağımsız Birleşik Kurdsitan Devleti resmileştiğinde bu işleri organize edecek. Bu basit işleri bana bırakacak değiller ya.
Dem a we xweş.

Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin