Gülen hareketi, Fetö terör örgütü muammasına dönüştü.
Bağımsız bir gözlemci perspektifiyle değerlendirme yapabilmek kolay değil. Ak Parti öncesi iktidar yetkilileriyle de yakın ilişki içinde olan bu hareket, Ak Parti döneminde ise uluslararası güç haline geldiği biliniyor.
Tansu Çiller Başbakan sıfatıyla kameralar karşısında Gülen Hoca ile birlikte poz verip açıklamalar yapmıştı.
Bülent Ecevit aynı şekilde kameralar karşısında Gülen Hoca ile poz verip açıklamalar yapmakla kalmamış, “Dünya’da Türkçe dilini öğretip geliştiriyor” diyerek Gülen Hoca’yı övmüştü. En çok ilgi gösteren, destek vermiş olan, açıkça ve kararlılıkla sahip çıkmış olan Bay Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’dir.
Gülen hareketinin bankası dahil birçok ticari kuruluşlarının açılışını Bay Erdoğan’ın kendisi yaptı. Açılışlarının görüntülerinde Bay Erdoğan Bay Gülen’in bir adım gerisinden – arkasından yürüyor.
2013 yılında Bay Erdoğan, Gülen hareketinin organize etmiş olduğu Türk olimpiyatlarına atfen “Fethullah Hoca efendinin aleyhinde konuşan vatan hainidir” diyerek, konuşup Gülen Hoca’ya sahip çıkmıştı.
2014 yılında yine Bay Erdoğan yalvarırcasına, Gülen hareketine hitaben açıklamalarda bulunup sitem ediyordu.
Siz ne istediniz de biz vermedik? Siz ne dediniz de biz yapmadık? Şu savcının bu savcının tayini istediğiniz yere yapmadık mı? Bu ve benzeri söylemler Bay Erdoğan’ın söylemleridir. Bay Erdoğan’ın özel olarak desteklemesi sayesinde Gülen hareketi büyük güç oldu.
Yine Bay Erdoğan’ın destekleri sayesinde birçok kişi ve şirket Gülen hareketine yakın ilişki içinde olabilmek için biribirleriyle yarışıyorlardı. Gülen hareketinin medya sektörüne reklam vermek için tutkulu bir yarış vardı.
Ordu, kurum olarak, sürekli Gülen hareketinden tedirgindi. Kabul edilmesi gereken gerçekler var. Gülen hareketinin büyük güç olması Bay Erdoğan sayesindedir.
Diyelim ki:
Bay Erdoğan ve Ak Parti Gülen hareketini koruyup desteklediklerinde temizdi. Diyelim ki, 2014 yılından itibaren devleti ele geçirmeye çalıştılar. Diyelim ki, Bay Erdoğan sayesinde çok güçlendiklerinden ötürü şaşırdılar devleti de biz ele geçirelim dediler ve harekete geçtiler.
Böyle olduysa eğer, ki bu bir varsayımdır. Bu varsayımı mantık kabul etmiyor.
2007 ve 2008 yılından itibaren Gülen hareketinin devlet içinde yapılandığını basın yazıyor ve bilgi sahibi olmaya haiz devlet yetkilileri açıklamalar yapıyorlardı. Bay Erdoğan ve Ak Parti’nin bakanları, iddiaları yalanlıyor ve açıklama yapan görevliler gözaltına alınıyor ve tutuklanıyorlardı.
Ta ki, Bay Erdoğan’ın oğlu dahil bazı bakanlar ve bakanların çocukları büyük rüşvet ve yolsuzluklarla itham edildiler. Suçlanıp tutuklandılar.
Şimdi ABD’de tutuklu bulunan Reza Sarraf tutuklananlar arasındaydı.
Ortada çok ciddi suçlar, suç delilleri vardı.
Bay Erdoğan hepsine sahip çıktı. Suçlar örtbas edildi ve suçlular korundu.
Bay Erdoğan ile yandaşları Gülen hareketine o tarihten itibaren saldırmaya başladılar. Devletin tüm kurumlarını da malzeme olarak kullandılar. Karşılıklı çirkin ithamlar söylemler başladı.
Derken geçen yıl darbe girişimi olayı oluştu. Türkiye’de ve Dünya’da bu olayları takip eden basın yayın, konuyla ilgili uzman ve siyasi çevreler detaylı olarak bilgi sahibidirler.
Ortada çok ciddi sorunlar var. Ancak ortada çok ciddi soru işaretleri de VARDIR.
Bay Erdoğan yalnızca Gülen hareketi hakkında çelişkili duruş sergilemiyor.
Ergenekon davasıyla ilgili “ben bu davanın savcısıyım” diye açıklama yaptı. Sonra da, “Ergenekon ve benzeri davalar için – Gülencilerin komplosu” dedi.
Devletin başındaki adam olarak böyle bir komployu beş yıl sonra mı fark ettiniz?
Yani, sizin kapınıza dayanan rüşvet ve yolsuzluk davasından sonra mı Ergenekon ve benzeri davaların savcısı olmaktan vazgeçip aynı davaların avukatlığını yapmaya başladınız?
Diğer bir örnekte, Bay Erdoğan, Kürd sorunundan ötürü, Türkiye devlet politikası nedeniyle, “Türkiye devletinin Kürd vatandaşlara zulüm yaptığını, Dersim adını da anarak, özür diliyorum” dedi.
Bu hususta, Bay Erdoğan’ın yapmış olduğu açıklamalara cevaben, ben dahil bir çok duyarlı Kürd şahsiyeti teşekkür etti.
Buraya kadar iyi. Sonra Bay Öcalan ile yıllarca görüşmelerle pazarlıklarla Kürd sorununun çözümü için bizzat görüşmeler yürüttü Bay Erdoğan.
Bunun için daha da iyi yaptı demeliyiz. Ama daha sonra aynı Bay Erdoğan “Kürd sorunumuz yoktur” diyebildi.
Bay Erdoğan’ın bu söylemi, Türk’lüğün kalleşlik ruhuna pek çok ta yakıştı.
Bay Erdoğan’ın bu çelişkisi, Bay Demirtaş’ın “seni başkan yapmayacağız” söyleminden ötürü olamaz. Çünkü Kürd sorununu çözmek Bay Erdoğan’ın biz Kürd vatandaşlara, sözü ve vaadi idi.
Bay Erdoğan’da, kendisinde önceki Türkiye devlet liderleri gibi, biz Kürd’leri sırtımızdan bıçakladı.
Diğer bir örnek te Bay Erdoğan’ın insan hakları ve eşitlik konularında söylem ve eylemleri arasındaki çelişkidir.
Bu ve benzeri çelişkiler, Bay Erdoğan’ın güvensizliğini gösteriyor.
Bay Erdoğan ve Ak Parti’ye bağımlı duruma gelmiş olan çevreler gibi çıkarcı, fırsatçı çevreler dışında kalan büyük çoğunluk Bay Erdoğan’a güvenmiyor. Bu durum Türkiye genelinde böyledir. Ak Parti içinde de bu durum aynıdır.
Son referandum seçiminde devletin tüm olanakları kanunsuzca Bay Erdoğan tarafından kullanıldığı halde Evet oyları çok az bir farkla Bay Erdoğan ve Ak Parti’yi kurtardı.
Bu durumu göz ardı etmeyelim.
Türkiye’de Bay Erdoğan’ın çelişkili tavırlarından ötürü incinmiş olan çevrelerin acıları bir şekilde geri gelecek ve Bay Erdoğan’ın özüne engel olarak çıkacak. Bana ulaşan bilgiler bu tezi doğruluyor.
Uluslararası düzeyde etkin güçler, Bay Erdoğan’dan hem rahatsız hem de tedirginlerdir. Bunun önemi de göz ardı edilmemelidir.
Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerinin güvene dayalı olmadığını biliyorum.
Qatar’a karşı atılmış olan adımın Qatar ile sınırlı olmadığını da biliyorum.
Biliyorum diye yazdığım bu bilgiler sır değil zaten. Bay Erdoğan niye değişti?
2008 yılına kadar çok ciddi çalışmalarla çok önemli kazanımlar başarıp sağlayan Bay Erdoğan güçlü olma sendromuna mı esir düştü?
Yoksa başından beri güçlü olmak için bilinçli olarak mı hareket etti?
Bu soruları herkes kendince yorumlayabilir.
Kesin olan şudur: Bay Erdoğan yaptıklarıyla kendisine, ailesine, yandaşlarına ve Türkiye’ye çok büyük, çok derin ve karanlık bir tuzak kuruyor.
Bay Erdoğan ve çevresinin en büyük şansı, Türkiye’de Bay Erdoğan’a rakip bir lider ve Ak Parti’ye de alternatif bir siyasi partinin olmayışıdır.
bay Erdoğan’ın eski yandaşı, Ak Parti kurucusu ve Ak Parti’nin ilk dış işleri bakanı Bay Yaşar Yakış’ın “bir macron çıksa da peşinden gitsek” şeklinde açıklama yapmış olması durumun vehametini açıkça gösteriyor.
Bay Yakış’ın açıklamasıyla ilgili bizim sitede geçen ay geniş bir yazı var. O yazı da Bay Yakış’ın açıklamasının adresi de var.
Bay Yakış’ın konumu yapmış olduğu açıklamanın öneminin değerini göstermeye yeterlidir.
Bu yazımızın iki sorusuna yanıt bulmak için birlikte düşünelim.
Birincisi, geçen yıl yapılmış olan askeri darbe teşebbüsü konusu Gülen hareketinin marifeti olabilir mi?
Gülen hareketi Türkiye’de bu düzeyde güçlü müydü?
Eğer bu hareket bu düzeyde güçlü idiyse böylesi düzensiz ve rastgele askeri darbe teşebbüsünde bulunmak için aptal olmaları gerekmiyor mu?
Böylesi bir hareketin başarılmayacağını göremeyecek kadar aptal bir hareket, nasıl olur da bu kadar büyük bir güç oluşturabilir?
Daha da önemlisi, darbe teşebbüsü başarılı olsaydı bile Türkiye’ye istikrar getiremezdi.
Ayrıca Dünya devletleri darbe yönetimini tanımayacağını bilmeleri gerekirdi.
Gülen hareketi böylesi bir darbe teşebbüsüyle devleti yönetimini ele geçirseydi bile, İran benzeri bir sistem oluşturacaktı. Belki de daha da kötü bir versiyonunu oluşturacaklardı.
İslami yönetim oluştursalardı eğer, halkın büyük bir çoğunluğunun karşı çıkacağını bilmeleri gerekirdi. Aynı şekilde Nato ve AB’nin karşı çıkacağını bilmeleri gerekirdi.
Türkiye’de genel kurmayın tüm birimlerini harekete geçirebilecek güç ve bilinç düzeyine sahip bir hareket bu kadar aptal ve sorumsuz olamaz.
Avrupa ve ABD başta olmaz üzere gelişmiş Dünya devletlerinin uzmanları da bu çerçevede tartışmalarla, Gülen hareketinin bu askeri darbe teşebbüsünü organize etmiş olabileceğini inandırıcı bulmuyorlar.
Elbette orta yerde meydana gelmiş olan bir askeri darbe teşebbüsü var. Yüzlerce suçsuz insan katledilmiş. Bunun sorumlu ve suçluları yasal çerçevede yargılanıp cezalandırmalıdırlar. Suç işlemiş olan eylemciler zaten biliniyor. Askeri darbe teşebbüsü nedeniyle ve Bay Erdoğan Bay Gülen arasında gelişip büyüdüğü bilinen olay nedeniyle birçok suçsuz insan mağdur ediliyor. Bunlar da biliniyor.
2014 yılına kadar, “Fethullah Hoca efendinin aleyhinde konuşan vatan hainidir” diyen Bay Erdoğan, 2014 yılına kadar Gülen hareketiyle ticari, okul ilişkileri, kriptolu veya bylock telefon ilişkilerini delil gösterip insanları terör örgütü mensubu olarak, daha da ileri giderek terör örgütü mensubu diyerek, suçlu ilan etmek, adil değildir. Ahlaki de değildir.
Soylu Kürd halkının asil kültür anlayışıyla ben böyle görüyorum.
Yoksa, benim için Bay Erdoğan neyse Bay Gülen’de aynıdır. Al birini vur diğerine.
İkisinin de kirli kanlı elleri ve zihniyetlerinin kutsal Kurdistan topraklarında yerleri yoktur.
Onların mezarları bile Kurdistan’ın kutsal toprakları tarafından red edilecektir.
Sizler nasıl görüyorsunuz?
İkincisi: Türkiye’de gelişmekte olan bu olaylar Türkiye’nin gelişmesi veya güçlenmesiyle ilgili değildir.
Halkın güvenliği, geçimi, huzuru, refahı ve istikrarlı bir düzen ortamında yaşamalarının sağlanması için de değildir.
Türkiye’deki bu iç çatışmalar, tarafların güç edinmek ve menfaat sağlamak amacıyla yarış içinde olmalarından ötürü anlaşmazlıklarından kaynaklanıyor.
Bunları bilmemiz ve hatırlamamız gerekiyor.
Biz Kürd halkı olarak bu tür çıkar çatışmalarının içinde yer almamalıyız. Tarafların hiçbirisine yandaş olmamalıyız.
Bunları da bilmemiz ve bu kurallara uymamız gerekiyor.
Biz Kürd halkı için en önemlisi, Türkiye’de güç edinmek ve daha çok rant sağlamak amacıyla iç çatışmalar hengamesi devam ediyorken, biz ne yapacağız?
Olayları takip edelim.
Neler olup bittiğini bilelim.
Değerlendirmelerimizi yapalım.
Tedbirlerimizi alalım.
Daha da çok önemlisi Kurdistani siyasi hareketleri arasında birlikte hareket etmek için kurumlaşmayı sağlayalım.
Siyasi temsilcilerimizi birlikte hareket etmeye ikna edelim.
Siyasi görüşleri ne olursa olsun, ulusal menfaat için, Kurdistan halkının yararı için, Bağımsız Birleşik Kurdistan Devletinin en az zararla resmileşmesi için, Kurdistan halkının güvenlik, huzur, refah ve istikrar ortamında yaşayabilmelerini sağlamak için, Kurdistani siyasi hareketlerin azami(en az) müşterek hususlarında anlaşabilmelerini ve birlikte hareket etmelerini sağlamayı başarmak zorundayız.
Bunu başarmak için her Kürd bireyine ayrı ayrı görevler düşüyor.
İmkan sahibi olanlarımıza, etkin olanlarımızı çok daha fazla görevler düşüyor. Başarı tek hedefimiz olsun.
Sabırla ve ilgiyle yazılarımı okuyan sizlere saygıyla teşekkür ediyorum.
Görüşlerinizi paylaşmanızı rica ediyorum.
Hepinize ayrı ayrı ulaşamadığım için lütfen anlayışla karşılayın.
Art niyetli kişilikler ile uğraşmayın. Zaman ve emeklerinizi israf etmeyin.
Kurd u Kurdistan kalın.
Demeki xwel’da bijîn.
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin