TÜRKİYE’Yİ YÖNETEN KALLEŞ VE SOYGUNCU ÇETENİN YAPTIKLARI, DOKSAN BEŞ YILLIK ALIŞKANLIKTIR

0
1156

Demirel yönetimi dönemlerinde, devleti yönetenler “devletin malı deniz, yemeyen domuz” mantığıyla yaşıyorlardı. Yöneticiler, devlet malını çalmayı öğrenene, çalmayı becerecek ekibi oluşturup çalmaya başlayıncaya kadar dürüst devlet yöneticileri görüntüsü vermeye özen gösterirlerdi. Devlet malını çalmaya başladıklarında ise yaptıklarını gizlemeye çalışmıyorlardı.

Ekiplerini kurup egemenliklerini kurdukları için kimse onlara dokunamıyordu. Dokunanın da üstüne saldırıyorlardı. İftiralarla ve devletin tüm gücünü kullanarak kendi yolsuzluklarına dokunanları etkisizleştiriyorlardı. Kendi yandaşları ise tüm devlet gücünü kullanarak korurlardı. Demirel’in içinde olduğu koalisyon iktidarları ve Çiller dönemleri de soygun düzeniydi.
Türkiye devleti ve halkının hiç umurlarında değildi. O dönemlerin arşivlerini açın bakın, okuyacaklarınız midenizi bulandırır.

Saygıdeğer bir şahsiyet olan ve çok bilgili olmasının yanı sıra çok becerikli çalışmalar yapan Merhum Turgut Özal, Türkiye’ye gerçek devlet düzeni kurup, devlet anlayışıyla sorunları çözmeye çalıştığından dolayı yerleşik çete düzeninin kalleş oyunlarıyla katledildi.
Şimdiki Ak Parti’de aynı Sayın Özal çizgisiyle çalışmalar yürüterek ciddi, büyük ve önemli işler başardılar. Ta ki devlet malını çalmayı öğrenip kendi ekiplerini kurmaya başladıkları zamana kadar. 2013 yılından itibaren Ak Parti “devletin malı deniz, çalmayan domuz ” anlayışıyla Türkiye’yi yönettiklerini, devletin soygun ve barbar yönetiminin egemenliği gizlenmedi. Türkiye devlet yönetimi yandaş-paylaş ötekilerini aş anlayışına teslim oldu.

Geçmiş iktidarların yolsuzluklarının hesabını sormayı vaad edip hak hukuk temelinde insan haklarının yasal güvence altına alınacağını hedef aldığını söyleyen Bay Erdoğan, Türkiye’nin en çok yolsuzluk yapan, hak ve hukuk tanımayan barbar dikta devlet yönetimini oluşturdu.
Kendi ekibinin içine Tansu Çiller gibi devlet malı hırsızlığında ustalaşmış kişilikleri de danışman olarak aldı.
Geçmiş dönemlerin soyguncu iktidarları gibi Bay Erdoğan iktidarları da, soygun ve zulüm düzenini sürdürebilmek için sürekli olarak saldırarak hayali  “tehlike-tehdit” odakları oluşturdular.

Mazlum Kurd Halkı ise bu soyguncu barbarlar için, istedikleri gibi kullanabilecekleri tezgah olarak görüldü. Kurd Halkı’nın hakları için mücadele ediyor olduklarını söyleyenler, bu hususu doğru değerlendirmelidirler. Türkiye’yi demokratikleştirmek gibi içi boş bir anlayışla, Kurd Halkı’nın olanaklarını soyguncu barbar düzene hizmet adına eritmek yerine, Kurd Halkı’nı kendi devletlerini kurmaya yönlendirmek için çalışmalıdırlar. Türkiye’de aktörler değişse de düzen hep şekildedir. Bugünkü Ak Parti yönetimi kirli parti şeklinde telaffuz edilmelidir.

Artık masrafları kesmek(?) adına yaptıkları işleri de devlet malını çalmaya odaklı olarak organize ediyorlar. Devlet kurumlarında iş gören makam araçlarını yok denecek değerle kendi yandaşlarına sattılar. Öyle bir organize ettiler ki, sanki her şeyi devlet çıkarına ve usulüne uygun yaptılar. Görüntü bu, kağıt kürek işi böyle organize edildi. Bu karardan önce de yandaş-paydaş kişilere bazı şirketler kurdurdular. Bu yandaş-paydaş şirketlerden, devlet makamları ve devlet işleri için araba kiralamaya başladılar. Kiraladıkları arabaların çoğu da devlet makamlarına ait olan ve kendi yandaş-paydaşlarına yok değerde satmış oldukları aynı arabalardır.
Devlet işleri için kiralanan arabaların bir yıllık kira bedelleri o arabaların değerini aşıyor. Kesmen Tuxrek adlı yandaş şirkete giden bu paraların yüzde doksanı ise Albayraklar adlı aile şirketine gidiyor. Bu yolla çalınan Türkiye devlet malının binde biridir, bu araba satış ve kiralama işi. Eh, devletin malı deniz yönetenler domuz oğlu domuz. Buyrunuz günahkarlar pazarına.

Yargı kurumu, ordu, polis, istihbarat, basın yayın kurumları, devletin gelir gider kurumları, teftiş ve denetleme kurumları önemli ve bağımsız olması gereken tüm kurumlar gibi yasama organı olan parlamento çoğunluğu da yandaş-paydaş hırsız ve barbarların denetimi-kontrolüne girmiş. Bu kirli düzeni besleyen Türkiye nüfusunun yüzde ellisi. Diğer yüzde ellinin çoğunluğunu kandırmaya çalışan eski soyguncu ve barbarların misyonu olanlar, şaşkın şaşkın zıplayıp duruyorlar.

Siz sevgili Kurd soydaşlarım, sizler Türkiye’yi demokratikleştirmeye çalışmak için benim soylu kahraman kardeşlerimi ölüme sürüklerken, Türkiye’yi doksan beş yıldır kirli kirli yöneterek sömüren bu haramileri hangi cehennemde koruma altına alacaksınız?
Türkiye devleti, Kurd Halkı’nın kanı ve emeklerini sömürmek için kurulmuştur. Ne yazık ki, Türkiye devleti, Kurd kanı akıtılarak kurulmuştur. Kurd u Kurdistan tarihinin son yüz elli yıllık tarihi dürüst ve yiğit Kurdçü tarihçiler tarafından araştırılıp kayıt altında alınmalıdır.
Türkiye devleti kurulduğu mantık ile yönetilmekten kurtulmaz.

Birinci Dünya Savaşı döneminde, Osmanlı devletini korumak için Şark cephesi olarka bilinen şimdiki Irak, Ürdün, Suriye, Yemen gibi cephelerle İngiliz ve Fransız’lara karşı soylu Kurd savaşçıları geçit vermiyordu. Kurdistan Dağlarında yerleşik Kurdistan savaşçılarının eğitim alanlarını bombalayan İngiliz savaş uçaklarının komutanlarına koordinatları da Mustafa Kemal ve çetesi veriyordu. Kurdistan’da Kurd savaşçılarını uçakla ilk olarak İngilizler bombalamıştır. Şark ve Hicaz komutanlığı alanına giren Osmanlı topraklarını böylesi kalleşliklerle işgal güçlerine teslim eden Mustafa Kemal ve çetesidir.
Şark cephesi düştükten sonra İngiliz ve Fransızlar Mustafa Kemal ve çetesini İstanbul’a getirdiler. Osmanlı Padişahı’nın Sarayı da İstanbul’da İngiliz ve Fransız’ların kontrolündeydi.

Onların emriyle-dayatmasıyla, Padişah Mustafa Kemal’i Osmanlı ordusunun baş komutanı yaptı. Sonra İngiliz ve Fransız’ların denetiminde Osmanlı toprakları gibi Kurdistan’da haritadan silindi. Gerçek tarih budur. Erzurum kongresiyle, Kurd Kral’larını Mustafa Kemal ve çetesi “Padişahımızı haçlıların elinden kurtaralım”  diye kandırdı. Aslında 1916’da İngiliz ve Fransız’ların çizmiş oldukları yeni Türkiye haritasının sınırları dahilindeki Osmanlı egemenliğini kırmak için savaş hazırlığını yapıyordu Mustafa Kemal. Kararı veren, planı yapan İngiliz ve Fransız’lar idi. İşbirlikçileri de Mustafa Kemal ve yandaşlarıydı. Osmanlı Padişahını da Mustafa Kemal kandırdı.

İngiliz ve Fransız’ların yol göstericiliğiyle Padişah’a dedi ki, “ben doğuya gideyim, işgal güçlerine karşı savaşacak orduyu harekete geçireyim”.
Deniz’de boğulmak üzere olan Osmanlı Padişahı Mustafa Kemal yılanına inandı. Mustafa Kemal 1919’da Samsun’a, İstanbul’dan Padişah’a ait özel yatla gitti. Oradan Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kurd liderlerin sayesinde yeni ordu organize etti. Osmanlı komutanların denetiminde olan şehir ve bölgeleri kendi kontrolüne geçirerek İzmir’e kadar gittiler. Mustafa Kemal daha Erzurum’da iken Padişah durumu öğrenip Mustafa Kemal’in tutuklanmasının fermanını ilan etti. Osmanlı askeriyesine yiyecek, giyecek ve silah göndermesi gereken komutanlar da Mustafa Kemal’den emir alıyorlardı. İngiliz ve Fransız’lar öyle organize etmişlerdi.
Osmanlı ve Kurdistan, Musfata Kemal ve onun gibi hainlerin eliyle İngiliz ve Fransız’lara teslim edildi.

Benim sevgili Kurd soydaşlarım, sizler Türkiye’nin neresini demokrasi yapacaksınız? Kuruluşu ve yönetimi kalleşliğe, soygun ve barbarlığa dayanır.
Kurd Halkı kendi devletini kurup yönetmek hakkına sahip olduğu gibi bunu başarmaya da hazırdır. Kurd siyasiler bu gerçeği görmelidir.
Kalleş, soyguncu ve barbar çeteleri kendi evlerinde, kendi hallerine bırakalım. Kendileri ve onların destekleyicileri de bunu istiyorlar. Kurd u Kurdistan davası son aşamasındadır.

Kurdistan Birleşik Devletleri Hükümeti
bunun için kurulmuştur. Kurd Halkı’nın kendilerini kandırmalarına gerek yoktur. Kurd Halkı, faşist, soyguncu ve barbar Türkiye devletinin esiri olarak yaşamak için mücadele etmekten kurtuluş kapısı Kurdistan Birleşik Devletleri’dir.
Artık oyuna gelmeyeceğiz. Kurdistan Birleşik Devletleri’ni resmileştireceğiz. Bunun alternatifi yoktur.

28-10-2018

Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin