Türkiye’yi yönetenler, kendileri için arkalarında neler söylendiğini bilmek istemezler. Bilmek istemezler çünkü insanlara karşı uyguladıkları zulumu uygulamaya hakları olduğuna inanıyorlar. Haksızca, barbarca zulum uygulayacaksın ve çok aşağılayıcı ifadeyle yaptıklarını haklı göstereceksin. Haksızca ve barbarca incitmiş olduğunuz insanları, utanmadan aşağılayarak suçlu ilan edeceksiniz. Barbarca zulum uyguladığınız ve incitmiş olduğunuz insanları aşağılayarak, kendinizi yalan ve yanlışlarla haklı göstermeye çalışarak yaptıklarınızı unutmaya çalışabilirsiniz. Unutmayın, asla unutmayın, haksızca zulum etmiş, soykırım uygulamış olduğunuz insanları çirkince incitmişsiniz. Bu insanlar asla ve asla, sizin, onlara yapmış olduklarınızı unutmayacaklardır. Sizler, aşağılayıcı uslup ve barbarca dayatma uygulamalarıyla mağdur etmiş olduklarınızı, kendilerine yapmış olduklarınızı unutsunlar diye zorlayarak, unutacaklarına inanmak isteyebilirsiniz. Zorba, sadist ve Faşist karakter ve tutumunuz, kişiliğinizin yansımasıdır. Bunları zaten biliyoruz. Bu satırları yazarken, sizlere, karşınızdaki insanların sizler gibi barbar, aşağılık ve korkak olmadıklarını hatırlatmak gerektiğine inanıyorum. Bu gerçekleri yüzünüze çarparken, her yaptığınızın ve söylediğinizin size geri döneceğini bilin diyorum. Dün, bay Erdoğan 1915 Ermeni olaylarıyla ilgili insani ve uygar sayılabilinecek söylemlerini okurken bu yazıyı yazmayı zorunlu gördüm. Siz, bay Erdoğan, 1915 Ermeni olaylarıyla ilgili “timsah gözyaşlarını döken” tabiri bize hatırlattınız. Peki efendi, siz, bugün için birinci dereceden sorumlu Türk Devlet görevlisi olarak Kürd halkına uyguluyor olduğunuz zulum ile soykırım dayatması için, timsah gözyaşlarını dökme işini kaç yıl sonraya ve kime havale ediyorsunuz? Bu insani boyutuyla ahlaki muhasebe gerektiren bir sorudur. Bunun bir de hukuki boyutu var. Bununda cevabına hazır olun.
16 Nisan referandum seçimiyle “Hitler almanyasıyla oldu da bizim için niye olmasın” diyerek iftihar ettiğiniz diktatörlük ünvanını kazanacağınız rejimin anahtarını aldınız. Sonrasını herp birlikte göreceğiz. Yalnız, efendi artık yanlış hesaplar Kurdistan’dan döner. Hemde öyle hızlı döner ki, sizi tüm tayfanızla toza dumana katarak tarihten de kutsal Kurdistan Welatın’dan da siler. Sizin, seçin sandıklarından diktatör çıkmaz söyleminiz doğru değil. CNN televizyonundaki röportajınızda “seçimde, halkın oylarıyla seçilen birisine diktatör demek, sandıka gidip oy veren insanlara da hakarettir” dediniz. Tamamen doğrudur. Bugüne kadar, halkın oylarıyla seçilen ilk diktatör siz değilsinizki. Tarihi bilginiz kıttır. Bunu biliyoruz. Ama Mısır’ın Devrik Başkanı bay Mubarak da seçimle Başkan olmuştu. Sizin çok ilgilendiğiniz olaylardır. Mubarak ve Müslüman kardeşler çatışması. Hatırladınız mı? Birde çok hayranı olduğunuzu ilan ettiğiniz Almanya’nın Hitler’i de Alman halkının ezici bir çoğunluğuyla başkan seçilmişti. Tarihi bilginiz kıt olduğu için size hatırlatayım.
Demokratik Devlet sistemi seçimle ve halk oylarıyla sınırlı değildir. Demokrasi, hak ve hukuk değerlerini koruma rejimidir. Yasama, yönetim, yargı, denetleme, basın gibi kurumlar bağımsız ve tarafsız işlemek zorundadır. Demokrasi rejimi hakları korumak ve paylaşımcı olmak zorundadır. Demokrasi, kurmorasi değildir. Kurm, Kürd dilinde solucan-kurt gibi yaratıkların adıdır. Hani “ağacın Kurt’u ağaçtan olur“derler ya. Biz Kürd’lerin Kurt’u da hep Türk’lük adından oluşmuştur. Biraz geç fark ettik ama olsun. Fark ettik ya. Biz Kürd’ler Türk’lük adının zorbalık rezaletinden çok çektik. Kendilerini Türk olarak kabul edenlere uygarlığı ve insani değerleri öğretemedik. Ancak biz Kürd’ler insani değerlerimizi korumaya kararlıyız. Ruhsal uygarlıktan da vaz geçmeyeceğiz. Demektir ki sepeti koluna herkes kendi yoluna. Bunu anlayıp kabul ettik. Dolayısıyla Bağımsız Birleşik Kurdistan Devletinin resmileşmesine karar verdik. Kürd halkı olarak Kürd ve Kurdistan için çalışacağız. Uygar anlayışımızı koruyacağız. Sınırlarımızı koruyacağız. Halkımızı koruyacağız. Kendi ülkemize halkımıza kendimiz sahip çıkacağız. Başka da çaremiz yoktur. Bay Erdoğan’ın yapıyor olduğu gibi hep bize yalan vaatlerle hayali umur veriyorlar. İşleri bitince de yeni ve utanmazca yalanlarla bizi suçlu ilan ediyorlar. Bu işin, bu gidişin sonu selamet olmayacak. Türk’lük adına suç işlemeye alışmış olan Devlet ve yöneticilerinin sürekli olarak işledikleri ağır suçlar için başkalarını iftira ile suçlayarak daha çok fazla çirkefleşiyorlar. Bu çirkeflikleri yapanlarla bir arada yaşanmaz. Soylu ve asil Kürd halkı kendi Vatan topraklarında kendi soylu değer ölçülerine ve asil kişiliklerine uygun olarak yaşamak hakkına sahiptir. Bu hakkı edinmek için çalışmak her Kürdün görevidir. Her Kürd yapabileceğini yapmalıdır. Kürd’ün kendi dilini konuşması ve kendi kültürüyle yaşaması bile çok önemli hizmettir. Bugüne kadar Kürd’lük adına siyasi çalışmalar yapıldı ve yapılıyor. Bugünkü ortamın şartları yeni siyasi hedef gerektiriyor. Hiçbir siyasi parti, örgüt veya herhangi bir kurumun ortadan kalkması gerekmiyor. Hedef değişmelidir. Strateji yeni hedef çerçevesinde değişmesi gerekiyor. Yeni Vizyon perspektifini öğretmeyi organize etmek gerekiyor. Bazı siyasi partilerin birleşmesi olabilir. Ancak mevcut siyasi Partilerin hepsini temsil edecek ulusal bir yapı şarttır. Sözde değil özde ulusal bir kurum şarttır. Mevcut tüm siyasi Partileri ve Kurdistan ceoğrafyasının hepsini, dört parçasını temsil edip Bağımsız Birleşik Kurdistan Devletini resmileştirecek, Diplomatik çalışmaları yürütecek inanç, beceri ve yetenek şarttır. Mevcut statuko da ısrar etmek isteyen siyasi yapıların dışlanmaları gerekir. Görüştüğüm bazı siyasi kimliği olan arkadaşlar, bu aşamada Bağımsız Birleşik Kurdistan Devleti projesinin doğru ancak tehlikeli olduğunu söyleyerek benimle tartışıyorlar. Şimdiye kadar benimle konuşup benim izahatımla ikna olmayan kimse kalmadı. “Tehlikeli” kelimesinin içi boştur. Kürd’lük için, kürd’lük adına içi boştur. Kurdistan’ın her dört parçasında kendi canlarını gözden çıkarıp özgürlük mücadelesine katılan bir milyondan fazla Kurdistan’lı kardeşlerimizin olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu fedakar insanlarımıza “tehlike” kelimesini telafuz edebilir miyiz?
On milyon civarında Kurdistan’lı kendi welatından göç etmek zorunda kalmış. Savaş durumunda olan bir milyonu aşkın insanımız ve sürgünde olan on milyonu aşkın insanımız ile vatansız ve kimliksiz olan elli milyon aşkın insanımız, kendi welatı olan Kurdistan’da yaşamak hakkına sahiptir. Kurdistan halkı bu hak için hiçbir Dünya Devleti veya gücü ile pazarlık etmemelidir. Kürd’ler için Bağımsız Birleşik Kurdistan Devleti olmazsa olmazdır. Bu zordur. Evet doğrudur. Bu zoru başarmak zorundayız. Tehlikeyi ise, biz, tehlikeyi çoktan aşmışız. Biz kürd’lere çok ağır zulum edilmiş ve vatanımız elimizden alınmış. Biz, vatanımızı geri alacağız. Bu isteğimizde taviz vermeyeceğiz. Bunun için çalışıp kazanacağız. İntikamcı davranmayacağız. İntikamla uğraşırsak başarıya hizmeti zayıflatırız. Başarı için yarış içinde olalım. Öncelikle Bağımsız Birleşik Kurdistan Devletini resmileştirelim. Halkımızın güven, huzur ve refah içinde yaşamlarını idame etmelerini sağlayalım. Ondan sonra Devletimiz intikam işine baksın.
Saygılarımla, Hüseyin Baybaşin