AKP, bize ve halkımıza özgürlük ve barış sözünü verdi. Temel insani haklara saygı ve yasal güvence sözünü verdi. Türkiye’de uygar yasal güvenceye dayalı demokratik çatı altında birlikte yaşayabilme ortamını sağlamak amacıyla hizmet etme sözünü verdi. Bu alanlarda inandırıcı adımlarla çalışmalar yaptı ve kararlar aldırdı. Uyguladı da. Ancak 2012 yılından beri, AKP edindiği güç ile bu kazanımları yok etti. Vaatlerini ve sözlerini unuttu. AKP vaatleriyle ve sözleriyle bulduğu destek sayesinde edindiği güç ile, İşıd, El Nusra, El Kaide ve benzeri yapılanmaları destekledi. Sayın Erdoğan, Gulbeddin Hikmetyar’ın önünde diz çökmüş vaziyette çektirmiş olduğu fotoğraftaki görüntüsünün öz zihniyeti olduğunu haykırmış oldu.
AKP rüşvet ve kayırma politikalarını önleyeceğinin sözünü verdi. Buna karşılık ayakkabı kutularında çıkan milyonlarca Dolar-Euro yolsuzluk paralarına, AKP yönetimi edindiği güç ile sahip çıktı. Rüşvet ve yolsuzluğa yasal kılıf oluşturdu. Devlet yönetiminde oluşup, açığa çıkan tüm suçların sorumluluğunu, sinsice muhalif guruplar oluşturup onlara attı. AKP böylece edinmiş olduğu gücü kirletti.
Ekonomik gelişmeyi vaat etmekle kalmadı, sağladı da. Ancak oluşan önemli ekonomik kazanımları yıkıcı faaliyetlere aktarıyor. Demirel dönemini aşan kayırmalar dayatılmış, bizden olanlar ve bize karşı olanlar anlayışıyla kullanılan ekonomik kazanımları kirletiyor. Böylece oluşan istikrarsızlık halkın hizmetine sunulmuş olan ekonomik kazanımlar işlevsizleşiyor. İsraf ve alışkanlık haline dönüştü. Muhalif söylemler, politik duruşlar, düşmanca sardılar la etkisizleştirerek, sindirilmek istendi. AKP adına Bay Erdoğan yanlışları, kusurları, ayıpları, çirkeflikleri ve de suçların hepsini ya kendi oluşturduğu hasım muhalif çevrelere, ya da hayali muhalif, hayali düşman ve ya sindirmek istediği çevrelere saldırı malzemesi olarak kullanmayı marifet olarak gördü. Bununla yetinmedi. İçinden çıkamayınca demokratik parlamenter düzenini tek suçlu ve sorumlu gibi göstermeye çalıştı. Mevcut sistem ile siz parti kurdunuz. Anayasayı değiştirecek referandumu kazandınız. Bizde yüksek sesle destekledik.
Mevcut sistem ile siz bir çok reform gerçekleştirdiniz. Ekonomik gelişmeyi başarıyla sağladınız. Peki, sizin parlamenter sistemle yapamayacağınız ne var? İşinize gelenleri yaptınız. İşinize gelmeyenleri de yapmadınız. Ucuz ve basit kurnazlık hesaplarıyla, başkanlık sistemi tek çözümdür gibi aldatmacalarla bugünün insanlarını kandıramayacağınızı aklınız almıyor mu? Bu kadar derinlemesine şımarmanız niye? Yüzde elli iki oy aldım, istediğimi yaparım gibi şımarlık niye? Kenan Evren yüzde doksanın üzerinde oy aldı, unuttunuz mu? Adolf Hitler’de Almanya halkının büyük çoğunluğunun oylarıyla seçilmiştir. Hüsnü Mübarek ve Saddam Hüseyin’de halk oylarıyla başkan seçilmişlerdi. Bunları hatırlatmak mı gerekiyor? Benzeri başka örneklerde vardır. Büyük başarılara imza atmış olan sayın Erdoğan, ırkçı egosuna yenik düştü. Bu kadar basit.
Mide bulandırıcı olan, hiçbir AKP yöneticisinin yüksek sesle ‘’otur oturduğun yerde be adam’’, diyememiş olmasıdır. Sayın Erdoğan siz Demirel’in ayağına gittiğinizde onun seviyesine düştünüz. ‘’Kürt sorunu yoktur’’ dediğinizde, kendinizle çeliştiniz. Kenan Evren’in de seviyesinde ve gerisinde kaldınız.
Şimdi AKP kendisine düzen vermelidir. Bay Erdoğan parti yönetimden uzaklaşmalıdır. Ali Babacan ve benzeri mantıklar birleşip yönetime yön vermelidir. Sayın Abdullah Gül’de bir kadro ile yol göstericilik, danışmanlık yapmalıdır. Erdoğan’ın mit müsteşarı Hakan Fidan’ın parlamentoya girişine müdahalesi de yanlıştır. Hakan bey gibi enerjik, Abdullah Gül gibi ahlaki ve hukuki muhasebeyi vicdanıyla yapabilen biri de başkan olmalıdır.
Görebildiğim, öyle birini tanımıyor, göremiyor, bilemiyorum. Ali Babacan bey ideal olurdu da milletvekili olamadı. Yeni iktidar CHP, MHP ve HDP koalisyonundan oluşmalıdır. Bu en uygunudur. AK Parti kendine gelmelidir. Bu da süre gerektirir. Kürtlerin Türkiye’den ayrılmasını istemiyorsanız, bu koalisyonu gerçekleştirin. Bu koalisyonda Abdullah Öcalan beyi de yeniden yapılanma bakanı yapın. Türkiye’nin en iyi şansı bu. Bugün için en iyi şansı bu. Daha iyi bir yol bilen varsa buyursun.
Türkiye’de devletin tüm kurumlarıyla Kürt halkının devleti olmak istediğini samimiyetle göstermelidir. Oyun oynamak işi daha da kötüye götürecektir. Türkiye’yi, Irak, Suriye ve benzeri ortama sürükleyecektir. Sonuç yıkım ile bölünmeyi getirecektir. Dolasıyla, eğer Türk devleti, tüm kurumlarıyla siyasi partiler dahil samimiyetle Kürt halkının birlikte ve eşit şartlarda yaşamak için yasal düzenleme yapmazlarsa, Kürt halkı, gece gündüz ve birlikte çalışarak Türkiye’nin, Irak, Suriye ortamına dönüşmeden, kendi Bağımsız Devletlerini kurmalıdırlar.
Bağımsız Kurdistan Kürtler için kaçınılmaz ve pazarlık konusu yapılmayacak bir haktır. Bağımsız Kurdistan, Türkiye’nin, Türk halkının ve bölge halkının da kurtuluşu olur. Kürt halkının ve bölge halkının Bağımsız Kürdistan’a Türkiye’deki varlık ve toprak haklarını katmamak için bir nedenleri olmalıdır. Bu neden de değer olmalıdır. Buda Türk Devletinin Türk’ler gibi Kürtlerinde devleti olmalıdır. Bunu da Türk devleti oluşturup sunmalıdır. Kürt halkının, Türk halkıyla birlikte barış ve güven içinde istikrarlı eşit paylaşımın sağlanmasıyla mümkündür. Bunun dışında birlikte yaşamak mümkün olamaz demektir ki, ya birlikte yaşayacaksak dürüst ve samimiyetle gereğini yapalım. Ayrılacaksak birbirimizi boğazlamadan, birbirimizin kanını akıtmadan, halklarımıza ve yurdumuza yıkımı dayatmadan ayrılalım.
Zorbalığı dayatırsak iki tarafta zarar eder. Savaş, iki tarafta da kayıp ettirir. Uygarca sorunlarımızı çözüp halklarımızı kanlı beladan kurtarmalıyız. Ülkemize yıkımı dayatmadan bunu becerebilmeliyiz.
Dürüst, kararlı, samimi, açık ve cesur davranmak zorundayız. Benim duruşum budur.
Saygılarımla,
Hüseyin Baybaşin