BAZI AYDINLARIN PKK’NİN SİLAHLARI BIRAKMA BEKLENTİSİ

0
1656

Değerli bir soydaşımız, Selahattin Demirtaş’ın PKK’ye silahları bırakma çağrısı ve ardından 202 aydının bir bildiriyle PKK’ye silah bırakma çağrısı yaptığını ve bu konu hakkındaki düşüncelerimi açıklamamı istedi. Kendisi özellikle neden sadece PKK’ye yönelik silah bırakma çağrısı yapıldığını ve asıl önemli olan Kurdistan topraklarındaki işgalin son bulması gerektiğini, söyledi. Kendisi Kurd halkının sorunlarını bildiği gibi beklentilerinin de bilincindedir.

Ortada kırk yılı aşkın bir süredir silahlı bir savaş var. Bazen savaşın şiddeti artmış bazen de azalmış olsa da büyük bir savaş var. Bu savaşın nedeni de Kuzey Kurdistan’da Kurd halkına yönelik yapılmış olan barbarlıktır. 12 Eylül 1980 tarihinde ki silahlı darbeden sonra Kurdçe dilini tamamen yasakladılar.

Ben kendim arabayla Kayseri’ye gidiyordum. Sanrım, 1981 yılının kışıydı. Arabamda ki Kurdçe müzik kasetlerine el koydular. Yol üzerinde polis karakolu vardı ve karakola götürdüler. Beni hücreye attılar. Üzerimde ki parayı aldılar ve ticaret yaparken üzerine not aldığım defterlere baktılar. O dönemde yaptığım tekstil işinin bazı notları vardı. Bu konu önemlidir.

Bir komiser yardımcısı dedi ki; bu Kurdçe kasetleri niye dinliyorsun?

Sen hangi kasetleri dinliyorsun, diye sordum.

Türkçe kasetleri dinliyorum, dedi.

Peki, neden Türkçe kaset dinliyorsun, diye sordum.

Ben Türküm, Türkçe kaset dinlerim, dedi.

Bende Kürdüm ve Kurdçe kaset dinliyorum, bu sana niye batıyor, dedim.

Lütfen bunu söyleme, dedi. Çünkü bu dediklerini kayda geçerlerse on beş yıla kadar hapis cezası alırsın, dedi.

Benim güvendiğim bir tanıdığım vardı. O zamanlar da önce postaneye kayıt vermeniz gerekiyordu. Öyle kolay kolay telefonla iletişim imkânı da yoktu. Ona rica ettim. Bu kişiye telefonla ara ve durumu izah et, dedim. Bunu yaparsan memnun olurum, dedim. Sağ olsun, aradı. Sonra benim tanıdığımda birkaç yeri arıyor. Oraya etkin bir devlet görevlisi telefon açıyor. Kafayı mı yediniz, demiş. Ne istiyorsunuz adamdan, şeklinde bağırmış ki onlara gelip özür dilediler. Kasetlerimi de geri verdiler. Eğer o komiser yardımcısının ilgisi olmasaydı, o sohbet oluşmasaydı ve tanıdığım kişiye telefon etmesiydi, 1981 yılında Kurdçe kaset bulundurduğum için on beş sene hapis cezası alacaktım. Cezanın gerekçesi de; terör örgütü üyesi gibi davranmak şeklinde olacaktı. O dönemi anlamamız gerekiyor. PKK’nin silahlı mücadeleye başlaması sürecinde ki koşulları anlamamız gerekiyor.

Türkiye’de ki devlet yönetimi, kendini aydın olarak gören çevrelerin ve Selahattin kardeşimin bunu görmesi ve anlaması gerekiyor. Selahattin kardeşim için üzgünüm çünkü hapiste yatıyor. Ben genelde hapiste kalan insanlarımızın açıklamalarına yorum yapmıyorum. Çünkü benim yirmi yedi yıldır hapiste olduğumu unutan bazı kendini bilmezler atıp tutuyorlar. Bana yakın olan insanların bile böylesi davranışları oluyor. Allahsızlar, vicdansızlar ahlaksızlar yirmi yedi sene oldu bu insan hapiste. Bu adam hakkında iftira, yalan ve çirkeflik yapılır mı? Ben de nihayetinde insanım. Dolayısıyla bende aynı seviyeye düşmek istemiyorum. Selahattin’e cevap vermek istemiyorum. Görüyoruz ki Kurd halkı adına siyasi mücadele yürüttüğünü söyleyen çevrelerden biri olarak Selahattin kardeşimizde diyor ki; PKK silah bıraksın.

1981 yılında benim yaşadığım o olayda ki koşulları anlattım. Peki, bugünkü koşulların 1981 yılında ki koşullardan farkı nedir? Türk devletinin Kurd halkına yönelik resmi bakışları ve Kurd halkına yönelik sistemli soykırım uygulamalarında bir değişiklik olmamıştır. Hepimiz belki de çok daha fazla şanslıyız ki, PKK gibi yüzlerce silahlı mücadele veren örgütler oluşmamıştır. Bunun da nedenlerini tartışabiliriz. Hem Türkler, hem Kurdler hem de Türkiye’de yaşayan herkes şanslıyız ki PKK gibi yüzlerce Kurd halkı adına kurtuluş mücadelesi verdiğini iddia edip silahlı mücadeleye yönelmiş gruplar oluşmamış. Niye şanslıyız? Çünkü ne kadar çok sayıda silahlı mücadele veren örgütler olursa o kadar çok insanlar ölür. Daha fazla insan ölsün istemiyoruz. Bu insanlarda Kurd sorununun çözümüne yönelik önerilerde bulunuyorlar ama silahı bırakın diyorlar. Kırk yıldır Türk devletini yenemediniz ce silahları bırakın demenin ahlaki bir tarafı yoktur. Ben bunu Kurdistan’da kurtuluş mücadelesi veren savaşçılara hakaret olarak görüyorum. Bana göre bu Kurd halkına hakarettir. Bunun bilinmesi lazım.

Diğer taraftan Türkiye devletine demeleri gerekir ki; yüz yıldır Kurd halkına zulüm ettin, kendi ana dillerini konulmalarını yasakladın, Kurdistan topraklarına ki canlı ve cansız varlıkların Kurdçe isimlerini Türkçeleştirdin ve yine de Kurd halkını yok edemedin. Artık yeter ve yüz yıl daha Kurd halkına zulüm etmeye devam edemezsin.

Kurd halkının topraklarından çekilin. Siz kendi evinizde ve Kurd halkı da kendi evinde refah, huzur ve güven içerisinde yaşayabilmenin olanağını oluşturun. Aydınların söylemesi gereken budur.

Yüz yıldır Kurdlere zulmeden Türk devleti Kurdistan topraklarından kendi kendine çıkacak mı? Uygar bir halk ve devlet olsaydı, çıkardı. Tarihe baktığımızda başka ülkelerde böylesi adımlar görülmüştü.  Kendilerini Türk olarak kabul eden ve bugün bir terör yapısından farkı olmayan Türkiye devletinin kendiliğinden Kurdistan topraklarından çekilmelerini beklemiyoruz. Kurdistan Birleşik Devletlerinin çalışmaları güçlü müttefikler edinme çerçevesinde çalışmalar yürütmektedir. Kurdistan Birleşik Devletleri hükümeti adına yeni bir zulüm kapısı açmayı düşünmüyoruz.

Kurd halkının korunması güvence altına alındıktan sonra Kurdistan Birleşik Devletlerinin ulusal ordusunun da eşit şartlarda işgal güçleriyle savaşabilme düzeyine gelmeleri gerekir. Bunun mücadelesini veriyoruz. Bunu da mutlaka başaracağız. Ayrıca böyle aydınların imzalarıyla yapılan toplu açıklamalar, dostlar pazarda görsün hesapları ya da kendilerine bir yer edinme hesapları daha çok göreceğiz. Daha önce söylediğimiz gibi Irak, Suriye, İran ve Türkiye ile bazı örgütlerin anlaşmaları olabilir. Bu yürüyüş inişli ve çıkışlı bir yürüyüştür. Sonuçta bağımsızlık hedefine ulaşacağız.  Büyük bir güçle akan Kurdistan kurtuluş mücadelesinin suyu yolunu bulacak ve hedefine ulaşacaktır. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın.

Bu konu hakkında yorum yapan kardeşimize teşekkür ediyoruz ve diğer soydaşlarımızın da yorumlarını keskin bir şekilde yapmaları lazım. Güçlü olmak, meşhur olmak ve zengin olmak istiyorsanız, önce kendi kurtuluşunuzu sağlayın. Sizin kurtuluşunu sağlamanız da ulusunuzun devletini resmileştirmesiyle mümkündür. Esaret altında yaşıyorken, kendi welatımızda halkınıza zulüm eden barbar işgal güçleri varken güçlü de, meşhur da, zengin de olunmaz. İnsan bile olunmaz. Gereğini yapalım ama olan bitenleri de değerlendirirken yol göstericilik anlamında da eleştirilerimizi ve görüşlerimi de ortaya koyalım.